elinizde bir pusula olsun ve uçağa binin sürekli dönsün uçak elindeki pusulada döner peki masaya koysanız pusula olduğu yerde hiç dönmez az mantık ya dünya dönmüyor
Ortaokuldaki matematik öğretmenim seviyesi ve derse ilgisi ne olursa olsun tüm öğrencileri bir şekilde derste tutmayı başarırdı. Genelde 8 - 10 tane soru çözerdi bir derste. Soruları yazıp anlatıp çözüp bitirdikten sonra biz defterlerimize yazardık. O da biz yazarken bizimle sohbet ederdi. O zaman Twitter Facebook filan yeni çıkmış sayılır, ilk yıllarıydı. Bizimle sosyal medya hakkında, internet ve bilgisayarlar hakkında, sinema ve kitaplar hakkında konuştuğunu hatırlıyorum. Tahtaya çıkarınca arkamızdan atlı kovalar gibi acele ettirmiyordu. Ben o zaman dersin "matematik" kısmıyla çok ilgili değildim. Ortalama notlar alıyordum. Mesela hiç 70 alamadım. Ama beni sınıfta dışlamadı, benimle de diğer arkadaşlarımla olduğu gibi sık sık muhabbet ettiğini hatırlıyorum. Bir şekilde ben de dersin içindeki bu küçük sohbetler, sinema ve teknoloji üzerine verdiği bilgilerle dersten kopmamış oluyordum. İlgimi çekiyordu. Lisede ise dört yılda on farklı öğretmen girdi dersimize matematik ve geometri için. Sayısal sınıfta değildim. Her ders yaklaşık 20 soru çözüyorlardı. Ama sadece soruyu yazıp çözüyorlardı. İlgi çekici bir anlatım, farklı bir öğretim tekniği uygulamak yoktu. Halbuki arada matematiğin tarihinden, önemli matematikçilerin hayatlarından anekdotlar paylaşılabilirdi. 20 tane soru çözmek değil, 5 soru çözerek de temelleri öğretebilirsin. Bir kere adam akıllı anlattıktan sonra istediğin kadar soruyu zaten çözdürürsün Bugün baktığımda eğitim açısından lisedeki öğretmenlerimin hepsi öğretmen olarak sınıfta kaldılar. (Bunu söylerken bugün ben de bir öğretmenim yani sıranın karşı tarafından da sınıfa bakmış biri olarak değerlendiriyorum. Kendi branşımda ortaokuldaki öğretmenlerim gibi hareket ediyorum.) Ve 26 yaşıında şunu fark ettim. Aslında matematik yani en azından temel matematik anlaşılmayacak bir şey değil. Sadece kendine uygun metotla hareket etmelisin. Ben de diğer öğrendiğim dallara çalışırken yaptığım gibi yapmaya çalışacağım. Bu videolar karşıma çıktı. Çok hoşuma gitti. :) Sadece en fazla soruyu çözmek değil mesele, etrafında oluşmuş bir birikim, derin bir kültür var. Bunlarla birlikte öğrenmek gerek. Son sene tüm yıl Komünizm Küba diye başımızı ağrıtan matematikçiyi de anmadan geçmeyeyim. Neyse ki müzik dinleyerek biraz faydalı hale getirebilmiştim o dersleri
bu chemtrails nasıl engellenir?yani resmen açık açık insan ırkı olarak saldırı altındayız.yağmur yağmasını engelleyip amaç susuz bırakıp, hastalık yarat ve iklim değişikliği yalanı ile covid sonrası daha büyük bir şkeilde kitlesel imha planlıyorlar.TR de bunu neden muhalefetinden iktidar partisine kadar l-kimse itiraz etmiyor*resmen susuz ve gıdasız bırakmak istiyorlar.ancak ne yapabiliriz buna konstantre olmalıyız.bize istedikleri kadar hakaret edip beyinsiz muamelesi yapsınlar,önemli değil; çözüme konstantre olup bir şey yapmamız lazım,herhangi bir şey
29 дней назад
E kitaba geçtim kağıda oranla verimim arttı :) Ama anlama noktasında sanki kağıtta okuduklarım daha etkili idi :)
Nurca çok gençsin ama muhteşem bir iş yaparak, başarmış bir insan olmuşsun. 80 mio.insanin içinde pozitif ayrışmışsın. Ne diyeyim doçent ten anlamadım, senden anladım, paradigmayı, teşekkürler minik serçe.
2.58 de topu güneye doğru atsakta yine aynı şekilde sağa doğru sapması gerekmez mi? sonuçta güneyede atsak ekvatordan attığımız için top sağa doğru sapması gerekiyor diye düşünüyorum. Yanlışım varsa düzeltin.
Abla senin aklın ermez boşuna nefes tüketme. Nikola teslanın videosunu yapmadan önce zahmet edip adamın makalelerini okusaydın, böyle saçma sapan bir video yapmazdın. Gerçi sende haklısın. 150 yıl önceki eğitimin yüzde biri öğretilmiyor. Saçma sapan şeylerle oyalandırılıyor, diplomalı cahiller sürüsü oldu bu yüzyıl
Hayatımızı kolaylaştırması için hayatımıza giren herşey bir yandan da doğal gelişimimizi etkiliyor. Herşey bir tür dikkat ve bir tür doğru etkileşim gerektiriyor.
Evrenin büyük ölçekli yapısını kütleçekim kuvvetine dayandıran bilim adamları, evrendeki madde miktarının evrendeki dengeyi sağlamaya yeterli olmadığını görmüşlerdir. Bu dengenin ilah bir güçle sağlandığını söylemek yerine (her şeyi fizik yasalarıyla açıklamaya şartlandıklarından dolayı) hayali karanlık madde kavramını uydurmuşlardır. Evrenin kütleçekimsel dengesini görünür maddenin yakınlarında boş uzayda bulunan hayali karanlık madde ile açıklamaya çalışmışlardır.[1] Evrendeki tüm maddeler birbirini çeker. Bu çekim kuvveti, evrenin genişlemesine karşı bir direnç oluşturur.[2] Ancak evrenin genişleme hızı düşmemektedir. Evren bir balon gibi genişlediği için, mesafe arttıkça genişleme hızı artmaktadır. Yani evren hızlanarak genişlemektedir.[3] Bilim adamları, genişlemenin ilahi bir güçle sağlandığını söylemek yerine (her şeyi fizik yasalarıyla açıklamaya şartlandıklarından dolayı) hayali karanlık enerji kavramını uydurmuşlardır. Evrenin genişlemesini boş uzay dokusunda bulunan karanlık enerji ile açıklamaya çalışmışlardır.[4] Fiziğin temel ilkelerinden biri olan “Enerjinin Korunumu” ilkesine aykırı olarak, evren genişledikçe karanlık enerjinin arttığını (yani uzayın genişlemesiyle karanlık enerjinin seyrelmediğini) ileri sürmüşlerdir.[5] Bilim adamları, karanlık madde ve karanlık enerji için “gözlemlerle veya deneylerle tespit edilemeyen ancak orada olduğu bilinen” şeklinde bir tarif yapmışlardır. Evrenin büyük ölçekli yapısını ve işleyişini açıklamak için karanlık madde ve karanlık enerji faraziyesini gerekli görmüşlerdir. Gerçete ise, karanlık madde ve karanlık enerji ile açıklamaya çalıştıkları şeylerin tümü, ilahi müdahale ile açıklanması gereken şeylerdir. Yirmi birinci yüzyılın başında geliştirilen Karanlık Enerji-Soğuk Karanlık Madde (Lambda-CDM veya Λ-CDM) modeline göre, evrenin yaklaşık %68’i karanlık enerjiden oluşur. Evrenin yaklaşık %27’si ise soğuk karanlık maddeden oluşur. Evrenin yaklaşık %5’i ise baryonik maddeden oluşur.[6] Baryonik madde, atomları, molekülleri, yıldızları, galaksileri vs oluşturan, görünür maddedir. Ayrıca CMB radyasyonu, evrenin yaklaşık binde birini oluşturur. Ayrıca nötrinolar, evrenin yaklaşık binde beşini oluşturur. Evren genişledikçe radyasyon oranı ve nötrino oranı düşmüştür. Erken evren döneminde ise bunlar evrenin baskın bileşenleri idi. Ayrıca Lambda-CDM modeline göre gözlemlenmesi gereken %5'lik baryonik maddenin tamamı gözlemlenememiştir. Yakın zamanda gözlemlenebilir evrende yapılan baryon sayımı, gözlemlenen baryonik maddenin bu miktarın yarısından azını oluşturduğunu ortaya çıkarmıştır.[7] Bu problem de, evrendeki baryonik maddenin yaklaşık yarısını oluşturduğu düşünülen sıcak galaksiler arası plazmanın varsayılmasıyla çözülmüştür.[8] Büyük Patlama teorisini geliştiren Lambda-CDM modeli, CMB’nin özelliklerini, hafif elementlerin bolluğunu, evrenin genişlemesini, galaksilerin dağılımını ve büyük ölçekli yapıların oluşumunu en iyi açıklayan model kabul edilmektedir. Lambda-CDM modeli, kozmolojinin mevcut standart modeli sayılmaktadır. [1] Wikipedia, Dark matter [2] Wikipedia, Deceleration parameter [3] Wikipedia, Accelerating expansion of the universe [4] Wikipedia, Dark energy [5] Wikipedia, Conservation of energy [6] Wikipedia, Lambda-CDM model [7] Wikipedia, Missing baryon problem [8] Wikipedia, Warm-hot intergalactic medium
şunu da belirteyim anadınmı, e-book uygulamalarına karşıyım, düşmanım, iş yerinde 2 tane demirden Türk-Moğol kılıcı yaptım, savaşırsak kesserim, ben kitabı elime almalıyım, internette kitap okunmaz, ekrandan olmaz, elime almalıyım, sayfalarını çevirmeliyim, sayfaları çevrilirken o hışırtısını duymalıyım, koklamalıyım koklamalı, bende 7 santim burun var, kokusu olmasa neye yarar kitap, bu burnun hakkını vermeliyim
Okumayla ilgili kendi kendime edindiğim huy/söz sayesinde günde en az 1 sayfa da olsa kitap okuyorum. Kaldı ki 1 sayfayla kalmıyor hiçbir zaman, artık ne kadar gidiyorsa. Tabi bu alışkanlığı edinmemin yegane yardımcısı önceden Barnes&Noble şimdilerde Kindle kullanıyor olmam. Yolda izde giderken, bir yerde beklerken yapıştırıyorsun 3-5 sayfa sıkıntısız. Gece derdi yok gündüz derdi yok epey kolaylık sağlıyor ve teşvik ediyor. Ekseriyeti yabancı dilde kitaplar olsa da hunharca okutuyor içerik kendisini. Basılı kitaplar için aynı durum (en azından eşit şartlarda) söz konusu değil. Basılı olan ve henüz kapağını açmadığım (sıra gelmediği için) yığınla kitabım var. Evde vakit buldukça onları da sıradan geçiriyorum aynı mantıkla. En az birkaç sayfa okuyayım diye elime alıyorum, içerik sarıyorsa 40-50 sayfa mutlaka okuyorum günlük. Çok sıkıyorsa da 8-10 sayfa okuduktan sonra başka bir kitaba geçiyorum. Kitap okuma konusunda geliştirdiğim farklı yöntemlerden biri de tek bir kitabı okurken bazen içerik, bazen bölüm, bazen x y z sebeplerle insanın okuyası gelmiyor. O nedenle aynı anda okuduğum 4-5 kitap oluyor mutlaka. Birinden sıkıldığımda hemen başka bir kitaba geçiyor ondan devam ediyorum. Ondan da sıkılırsam bir başkasına şeklinde garip bir ilerleyişim var ama bu şekilde düzenli olarak mutlaka okuyor oluyorum. Bazı kitapları mesela sadece tuvalette okuyorum bu yüzden, okumak istiyorum ama çok sıkıcı geliyor bir süre (özellikle başlangıçtaki birkaç yüz sayfa) o bölümleri tuvalette kısa kısa okuyarak geçiriyor, kitap "beni artık hunharca okuyabilirsin" dediği anda koltuğa uzanıp okumaya başlıyorum. Okuma alışkanlığı olmayanlar için de, her ne kadar filmlerini izlemiş olsalar da, Harry Potter serisini baştan sona okumalarını tavsiye ederim insanlara. Aşırı okutucu, heyecanlı hikayeler bütünü olduğu için kitaplar, toplamda 2500-3000 sayfayı 1 haftada okutan bir seridir. Zor geliyor diyene tavsiyemdir. (tabi iyi kötü kitap okumuşluğu olan insanlardan bahsediyoruz, yoksa kitap okumak istemeyen insana Cin Ali hikayesi bile zor geliyor) İçeriğe dair söyleyeceklerim bu şekilde. Videonun kendisine dair rahatsızlığım var yalnız; Sanırım içeriğin süresi daha uzunken hızı artırıldığından izlerken epey bi dengesizlik teşkil etti. Bazı yerlerde senkron kayması mı var acaba diye kendime sormadan edemedim. Bir de, konu ve tempo çok alakasız olmuş, sanırım rahatsız etmesinin esas sebebi bu. Bu kadar sakin anlatılması gereken konu, epey hızlı bir tempoyla (!) anlatılınca bir türlü görüntüye adapte olamadım. Podcast olarak bile olsa hızlı duruyor. Bu konuda biraz daha kontrollü bir akış tercih edilebilir diye düşünüyorum nacizane. Kadrajın bozukluğu, promptera bakmaktan kameraya odaklanamama falan göze batmıyor da, içerik ve video temposu birbirini tutmayınca çok zorluyor. Emek ve içerik için teşekkürler.