dayım ( çok yakındık ) dün vefat etti kalp krizinden sporcu adam 190 boy 115 kilo adamdı aslan gibiydi o kadar dirayeteli her şeye dayanır gibi gelmişti dayım kalp krizi geçirdi diye telefon aldığımızda ben net iyileşir diyip çok ciddiye bile almamıştım taki hastaneye gidene kadar orda çok uğraştılar ama dayımı geri döndüremedik hayatımıza yorulmuş bu hayattan dağ gibi adla dayanamadı gitti arkasında 3 çoçuk bıraktı küçük olan 7 ortanca 14 büyük 16 yaşında daha taşıyacak çok şeyleri vardı ama allahım bunu nasip görmüş diyecek söz yok içimiz yanıyor ölfüğünü öğrendiğimde bu şarkı çaldı kafamda hep de bu şarkıda aklıma bu gelecek ah dayım yukarıda mutlusundur umarım küçük kızız (7) abla niye ağlıyorsun biz de ölücez benim babam yukarıda bize ev yapar siz merak etmeyin dedi sonra annesine dönüp anne yukarıda babamın parası var mıdır yorulmasın para için demiş allahım nasıl acı bir aile yıkıldı kardeşleri perişan oldu allahım sen bize bu acının sabrını ver
Önüme hangi şarkı çıkarsa yazarım alakasız biraz ondan her neyse şimdi Osmanlı’nın kurucusu Osman bey Osmanlı beylik olduğu için biraz büyütmek için destek almak için şeyh edabilin yanına gidiyor(ahi teşkilatının reisi)kızıyla evlenmek için şansa bak ki bütün beylikle yeni kurulduğu için hepsi onun gibi destek almak için geliyorlar Karamanoğullarıda aralarında en güçlü beylik bütün beylikler onun kızla evleneceğini düşündüğü için olumsuzluğa kapılır(aralarında sn küçük beylik osmanoğullarıdır ) şeyh edebi bugün hepinizi konuk edeyim yarın kararı söylicem der herkese bir oda verilir Osman beye verilen oda biraz kötü ve küçüktür Osman bey odaya girer bakar kuranı Kerim odada içi el vermez kuranı kerime doğru ayaklarını uzatıp uyumakta bundan dolayı alır kuran-ı Kerim’i okumaya başlar şeyh edabi rüyasında da Osman beyi görür ve göğsünden bir ağaç çıktığını görür ve bir kuşun Osman beyin başına konduğunu görür hemen uyanır bu adam kim diye odaları gezer Osman beyin odasına yaklaştığında bakar ki odada Osman bey kuran-ı Kerim okur sessizce izleyip odasına gider sabah olduğunda herkes Karamanoğulları kızla evlenir diye düşünürken şeyh edabi benim damadım Osman beydir demiştir ve mutlu son :)
YASLI GÖNLÜME TÜRKÜSÜNÜN HAZİN ÖYKÜSÜ Mahmut HASGÜL Tokat'ta 1910'lu yıllarda sağlam bir dini eğitimden geçmiş olan, medrese mezunu İmaratçıoğullarından Abdullah Sami Efendi buhran yıllarında nalbantlık yapmaya başlar. Nalbantlık o zamanın en geçerli mesleklerinden biridir. İlçe ilçe, kasaba kasaba gezer, atlara nal çakar, geçimini böyle kazanıp sezon bittiği zaman da Tokat'a döner. Yine bir yaz sezonunda Sulusaray'a uğradığında Sulusaray'da al yanaklı, kiraz dudaklı Pembe kızı görür ve görür görmez ona aşık olur. Pembe kızı almak ister fakat Pembe kız Ali'ye (Onbaşı) âşıktır. Üsyelik o dönemlerde, büyük köylerde seyyar iş yapanlara küçümseyici gözle baktıkları için kız vermek istemezler. Pembe kız da zaten Abdullah Sami Efendiyi istemez. Pembe kız Ali Onbaşı'yla evlenir. Abdullah Sami Efendi de Tokat'ta döner ve Hatıç(Hatice) isimli bir kızla evlenir. Zaman sonra Pembe kızın, evlenmiş olduğu Ali Onbaşı Çanakkale'de şehit düşer. Birkaç yıl sonra Abdullah Sami Efendi yine nalbantlık için Sulusaray'a geldiğinde Pembe kadının dul kaldığını öğrenir. Onu ikna etmek için elinden geleni yapar. En sonunda bir şekilde Pembe kadını ikna eder. Sulusaray'da evlilik gerçekleşir. Fakat Pembe kadın Abdullah Sami Efendi'nin Tokat'tan evli olduğunu bilmiyordur. Hatıç'ın da Sulusaray'da Pembe ile evli olduğuyla ilgili herhangi bir fikri yoktur. Zaman sonra Hatıç o çok sevdiği eşi Abdullah Sami Efendi'nin Sulusaray'da evlendiğini duyunca şok geçirir. Durmadan onu sayıklar. Namazlarda dahi durmadan çeşitli maniler söyler, demeler der. Hatta bir defasında annesi buna şahit olur: “Viran bağda garip bülbül gezer mi? Felek böyle gara yazı yazar mı? Yiğit olan sevdiğinden bezer mi? Varın, bahın gumam benden güzel mi?” Allahuekber der, namaza durur. Namazın her rükûnunda ayrı bir mani söyler. Annesi der ki: “Kızım sen sure okumadın, dua okumadın.” Yooo okudum anne, der. Kendisi dua okuduğunu, sure okuduğunu zannetmektedir. Hatiç kadının İmaratçıoğlu Abdullah Efendi'ye aşkından dolayı söylediği bir türkü mahallede yayılmaya başlar. Zamanla bütün şehirde bu türkü söylenmektedir. “Değmen benim gamlı yaslı gönlüme Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım Evvel bağban idim dostun bağında Talan vurdu; ayva, nardan ayrıldım” Bu türkü Tokatlı Hayıç kadının eşi İmaratçıoğlu Abdullah Sami (Koyutürk) için yaktığı bir türkü olarak bilinir. …. Hatıç kadın, dayanılmaz bir aşkla sevmesine rağmen eşini asla affetmez. Evlilikleri biter. O dönem dul kadının tek başına yaşaması zor olduğundan Abdullah Sami Efendi'nin aklı hep eski eşinde kalır. Tokat'ın Sulusokak Mahallesindeki evlerini ve evlerinin yanında bulunan hızarhaneyi Hatıç'a verir. Hızarhanede çalışan gariban ama ahlâklı, düzgün bir adam olan Nuri'yi gizli gizli ikna eder ve Hatıç'la evlenmelerine vesile olur. Amacı Hatıç'ın herhangi bir sıkıntı yaşamasına engel olmaktır. Ömrü boyunca gizliden gizliye Nuri ve Hatıç'a yardımcı olur. Bu yardımlardan Nuri dışında kimsenin haberi yoktur. Bu yüzden Nuri eski patronuna sonsuz bir saygı duymaktadır. Abdullah Sami Efendi erken denecek bir yaşta siroza yakalnır ve Tokat Devlet Hastanesinde tedavi altına alınır. Hastalık ilerleyince sona yaklaştığını anlayan Abdullah Sami Efendi ziyaretine gelen Nuri'den bir ricada bulunur. “Hatıç bir kerecik gelsin, helalleşelim.” der. Nuri, Hatıç'a durumu anlatır. Hatıç asla kabul etmez. Onunla iki cihanda karşılaşmak istemediğini söyler. Abdullah Sami Effendi bunu öğrenince Nuri'den son bir ricada daha bulunur. “Bari, bir çorba pişirsin, parmağı çorbaya değsin, onu içip öyle öleyim.” der. Nuri yalvar yakar Hatıç'ı ikna eder. Hatıç ünlü Tokat tepsilerinden birini hazırlar. Çorbası, Tokat tavası, sarması, etli pilavıyla mükellef bir sofra olur. Nuri, tepsiyi tepesinde taşıyarak Devlet Hastanesine doğru gelir. Yemeklerin kokusu penceden hasta odasına kadar ulaşır. Abdullah Sami, affedildiğini o an anlar. “Keklik kanadanı batırdı, çorbam geliyor.” der ve o anda ruhunu teslim eder. Son sözü bu olmuştur. Hatıç'ın hazırladığı çorbadan ve yemeklerden tadamamıştır ama artık affedilmiştir. İmaratçıoğlu Abdullah Sami Efendi benim büyük dedem olur. #zara#değmenbenimgamlıyaslıgönlüme
Bakıyorum etrafıma herkes ne kadar mutlu bir ben miyim ulan şu dünyanın çilesini çeken yoksa herkesin derdi çok da yüzleri mi gülüyor benim gibi aşk acısı da çekmiyorum hiç bu zamana kadar da olmadı ama benim çektigim sıkıntı nedendir niyedir Allah yolunda olmayıp şu küçük yaşımıza rağmen içtiğimizden midir namaz kılmayıp Allahın kapısını çalmadığımızdan mıdır Ya Rab sen benim içimi ferah tut derdi verdiğin gibi dermanı da nasip eyle
Ve bir sabah uyanacağız içimiz buz gibi olmuş... Ateş sönmüş. Kaybetmenin acısı kalmamış. Sırtımızdaki bıçakların sayısını çoktaaaan unutmuşuz.. İşte o gün!! Yeni hayatımızın ilk günü olacak.🙏