- Aynı isimdeki altın varaklı(?) kopya kanal bana ait değildir.
Kanalda, "çoğunlukla" yeniden düzenleme (re-work) videoları olacaktır; bu kategoriye giren videolarda farklı bir his açığa çıkarmak, anlam pekiştirmek gibi amaçlar önplanladır. Orijinal içeriği GELİŞTİRMEK, İYİLEŞTİRMEK kanal için bir amaç değildir. O nedenle orijinal içerikler ile kıyaslama yapmamanız yerinde olur.
- Kanal kâr amacı gütmez. - Görsel/müzik vb. bilgileri videonun açıklamalarında bulabilirsiniz. - Videolardaki tüm seslendirmeler, aksi belirtilmedikçe şairlerin/düşünürlerin kendi seslerine aittir. - İletişim için kanalın twitter adresinden mesaj atabilirsiniz.
“Gündelik hayat şiiri öldürüyorsa, şiir de gündelik hayatı öldürmeliydi.” - İsmet Özel
Bu şiir, yoğun bir şekilde bireysel içsel çatışmalar, toplumsal eleştiriler ve yaşamın anlamını arayan derin bir ruh halini işliyor. Şiir boyunca özne, kendisini dünyaya yabancılaşmış, toplumun beklentilerine ve kendisine yüklenen sorumluluklara karşı dirençli, ama aynı zamanda kırılgan bir birey olarak sunuyor. Şiirde, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde bir arayış, bir varoluş mücadelesi, ve kaybolmuş bir aidiyet duygusu göze çarpıyor. Temel Temalar ve Simgeler: Ad ve Kimlik: Şiirin başında "Benim adım insanların hizasına yazılmıştır." ifadesi, öznenin adının sıradan bir yere, bir çizgiye yazıldığını, ama bu hizanın kişisel ya da özgün olmadığını ima ediyor. "Ad" burada, bir kimlik, bir aidiyet arayışı olarak görülebilir. Bu sıradanlık, öznenin kendisini toplumda bir yer edinememesi ya da özgün bir kimliğe sahip olamamasıyla ilgili bir sorun gibi sunuluyor. Rüyalar ve Suçluluk: "Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza" ifadesi, yaşamın bir tür sürekli suçluluk duygusu ve arayış içinde geçtiğini ima eder. Rüyalar, kaçış ve alternatif gerçeklikler olarak sunulmuş, ama aynı zamanda bir ceza gibi; bu rüyalarla yaşamın yükleri hafifliyor, ama aynı zamanda özne bu rüyalarla yüzleşiyor. Güzellik ve Yağmur: "Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olmasaydım" dizeleri, güzelliğin ve estetiğin bazen bir yük, bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor. Yağmuru çağırmak gibi güçlü bir etkiye sahip olmak, öznenin hem farkındalık hem de çaresizlik duygularını yansıtıyor. Bu güzellik, aslında öznenin ruhunda derin bir çatışmaya dönüşmüş. Kardeşlik ve Yabancılaşma: Şairin "Kardeşler!" diyerek bir çağrıda bulunmak isteyip de bunu yapamaması, öznenin insanlara, topluma ulaşma çabasındaki başarısızlığını gösterir. "Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan" ifadesiyle bir tehdit, bir felaketin yaklaştığını ima etse de, bu uyarıyı yapacak cesareti bulamıyor. Şairin bu dizelerdeki cesaretsizliği, onun içsel kargaşasını ve dış dünyayla bağlantı kurma isteğindeki zayıflığını simgeliyor. Beden ve Zihinsel Yorgunluk: Şiirin ilerleyen bölümlerinde gövde, yıpranmışlık, yorgunluk ve ruhsal çöküşle ilişkilendirilmiş. "Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı" ifadesi, yaşanmışlıkların ve duygusal yüklerin bedende ve ruhsal durumda bıraktığı izleri anlatıyor. Sevgi bile burada bir yük gibi sunuluyor. Toplum ve Birey Arasındaki Çatışma: Şiirde, bireyin toplumun sıradan alışkanlıklarına ve normlarına uymadığını, toplumdan yabancılaştığını görmek mümkün. "İnanmazdım dosyalara sığacağına" dizesi, bireyin sıradan, bürokratik bir hayatı reddetmesini anlatıyor. Şair, kağıtlara, belgelere sığdırılamayacak kadar büyük bir ruha sahip olduğunu düşünüyor. Aynı zamanda, "Hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı" ifadesi, hüzünle ve toplumla olan içsel savaşını simgeliyor. Sonuç ve Unutulma: Şiirin sonunda ise özne, yaşamın kaçınılmaz bir sonu olan ölümle yüzleşiyor. "Unutulacak diyorum, iyice unutulsun" diyerek, kendi varlığının ve yaşadığı anların, belki de acıların, tamamen unutulmasını istiyor. Öznenin bu unutulma isteği, yaşamın anlamsızlığına ve boşluğuna olan bir kabulü temsil ediyor. Dil ve Üslup: Şiir, metaforlarla zengin ve imgelerle dolu bir anlatıma sahip. Her bir dize, okuyucuyu farklı bir duyguya ve düşünceye götürüyor. Şairin kullandığı imgeler çoğunlukla yoğun, karanlık ve melankolik. Bedensel metaforlar (gövde, sakal, kaslar), ruhsal durumla iç içe geçmiş ve toplumsal yabancılaşmayı derinleştiriyor. Sonuç olarak, bu şiir bireyin topluma yabancılaşması, varoluşsal acıları, aidiyet sorunu ve yaşamın anlamına dair derin bir sorgulama içeriyor. Şiirin dili ve üslubu ise, bu içsel çatışmaları kuvvetli bir şekilde okuyucuya hissettiriyor.
"ne Godiva geçer yoldan ne bir kimse kör olur" Kimsenin kimseyi umursamadığı garip bir çağdayız. Başkasının faydası için bedeller ödemeyi göze alan güzel insanlar yok artık, utanmayı bilmeyen insanlar sarmış dört bir yanımızı. Bir mısra bu kadar mı güzel anlatır bunu?
İntiharımla aramda duran tek şey bu şiirdir. Olur da cennete gitmeye hak kazanırsam sen İsmet Özel büyük şair ahirette seni göstereceğim. İşte bu adamdı beni hayatta tutan Yarabbi ona da merhamet et diyeceğim.
koşmam gerek yetişmem gerek yazgıma tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek esenlemem, kargışlamam, irkitmem gerek niçin niçin, niçin, niçin kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin! Kuyuya düşen çocuk dizesi çarptı beni, ilk onunla tanıdım bu şiiri. Hala heyecanlanırım duyunca bu dizeyi.
Bİr defasında ''zamanın ruhunu yansıtan yazgılar yazılamıyor, şairler yetişmiyor, insanlar kelimeri çözemiyor satırlarda'' diye dövünürken, tam bu dövünmelerimin en şiddetli sarsıntılarında, bu şiirlerle, yani İsmet Özel'in şiirleriyle tanışmıştım. Evet, bir şair önce yazgısına yetişmesi gerek , kader yazgısına, yaşamına, eliyle dokunması gerek hayatına diye yorumladım o satırı ve irkildim. O zamandan hayli zaman geçti, ve şimdi bir şair, el yazgısına da yetişmesi gerek diye irkiliyorum. Kelimelerin ihtişamıyla gizlenen benlik, adeta bir perde çeker gibi şiirlerle nefsine, anlatırken şehvetle nakil bilgileri, dokunmamışken hayata, yapmacık satırlar arasında kalırken kitaplar, gel, şimdi, şiirine yetiş, şair. Öğüdünü gizliden aldığım şairdir İsmet Özel. Dünya sürgününde aşk diliyorum...