Efsane kanallar zaten genelde az video paylaşır.Keşke youtube böyle kanallarla dolu olsaydı keşke bu tarz daha fazla film kesitleri yükleseydiniz. Varsa birkaç film önerinizi alırım
Tanrı varoluşumuzu meşru kılmanın bir yoludur ancak sadece bu bile tek başına her şeyden daha önemli olmakla birlikte arzuların ihtirasların nesnesinin gene kendisi olmasını engeller günümüzde artık kimse bir şeye hedefe doğru ok atıyor değil bunun bir nedenide okun salt kendi tanımından okun hedefiyle olan bağlamsal ilişkisi ortaya çıkmaz. Bir başka deyişle anlam bağlama bağlıdır ve bağlam salt şeyin kendisinden doğmaz belki insan seçim hakkıyla hem bir tanrı hem deki seçime cesaret edemeyişiyle bir hayvandır. Benim için tanrı aktüel bir varlığa atfedilen bir isimden ziyade bir imgedir aslında bunu açıklamak biraz zor birey kendini olumlamadan önce kendinin ne olduğunu bilmesi için dışarıyı olumsuzlaması gerekir ancak bu özünde bağlamıda çöpe atmak demektir dolayısıyla birey varoluşunu aktüel olarak göremediği hissedemediği ancak salt kendiside olmayan dışsal ve içselin adeta ötesinde bir irrasyonaliteyle meşru kılar. Dahası bu tanrı imgesi dinlerden türememiştir dinler bu imgeden türetilmiş veya türemiştir bir gün tüm dinler önemini kaybedebilir ama bireyin kendi varoluşunu ikililik yaratmadan meşru kılmasını sağlayan bu imge önemini asla yitirmez.
lütfen bana ruhunuza dokunan filmleri önerin. paylaştığınız videoları izledim ve çoğunu kalbim gözlerimde okudum.. böyle paylaşımlarınız için çok ama çok teşekkür ederim
Filmden sonra buradayım. Bu sahneyi paylaştığın için sağol. Hem filmin kendisi hem de özellikle bu sahne yaşamaya, hayatın acılarla dolu oluşuna ve bizim bunlarla içinde bulunduğumuz mücadeleye (ki buna duruma göre Godard Varoluşçuluğa da selam çakmış diyebiliriz sanırım), gençliğin tıpkı narin bir çiçek gibi olduğuna yani kötü yollara başvurduğumuzda o çiçeğe su vermediğimizde soluşunu güzel, kısa ve öz biçimde gösteriyor film. Ayriyetten kadınların ne denli erkeklerin baskıları altından kurtulamadığına dair bir eleştri de olabilir bu film aynı zamanda.
Bunu görüyorsan kanala mutlska geri dönmelisin sadece 10 civarı 2şer 3er dakikalık videolar atmış olmana rağmen bence şimdiden Türkiye'nin en değerli kanallarından birisisin çünkü türkiye gibi bir ülkenin sanatı bu perspektiften görmeye ihtiyacı var ve sen geri dönüp kanalın büyürse (ki büyür) bu insanlara bu perspektiften bakmayı belki öğretebilrisn
Er geç hakkettiğiniz değeri alacaksınız. Özellikle Slovaj Zizek'in Freud 'un id,ego ve süperego kavramlarını Psycho filmi üzerinden anlatması harikulade bir video.
Sizi değerli vaktinizden alıkoymak istemem ama küçük bi maruzatım olacaktı size hafiften aşık olmuş olabilirim de eğer sosyal medya kullanıyorsanız bizimle de paylaşabilirseniz ne âlâ
merhabalar! Zizek'in belgesellerini gerçekten çok seviyorum. 2006 yapımı bu belgeseli internette bulamadım, kaldırılmıştı. Bilgisayara vakti zamanında indirdiğim halinde ise link yok. Nereden indirdiğimi bulamadım. O sebeple link bırakamıyorum. Ama çok sevdiğim bu belgesel/analiz serisinden bir parçayı (aynı zamanda çok sevdiğim bir filmin analizini) buraya bırakıyorum. Umarım beğenirsiniz. Sağlıklı kalın.
Az önce izledim ve gerçekten harika idi kendimi gördüm bu film de şahsen bu aralar böyleyim ikilemdeyim o kadar çok soru yüzünden lakin bilmiyorum hala bana göre sadece bahsedildiği gibi sadece bir imge?
“O, benzerine az rastlanır bir güzelliğe sahip ve cazibesi kadar neşesi de sonsuz olan bir genç kızdı. Ressamı görüp sevdiği ve onunla evlendiği an hayatının uğursuzluk saati çaldı. Ressam, ateşli, çalışkan, sert ve zaten eşini sanatında bulmuş bir insandı; halbuki o, benzerine az rastlanır bir güzelliğe sahip ve cazibesi kadar neşesi de sonsuz olan bir genç kızdı; şen, güler yüzlü, bir karaca yavrusu kadar oyunbaz, her şeye sevgi besleyen, değer veren, yalnız rakibi sanattan nefret eden, yalnız sevgilisini ondan ayıran palet ve fırçalar gibi uğursuz şeylerden korkan bir genç kızdı. Böylece, ressamın kendi portresini yapmak istediğini duyması kız için korkunç bir darbe olmuştu. Fakat kız mütevazi ve uysaldı. Yüksek kulede, ışığın yalnız yukardan tuvalin üzerine düştüğü karanlık odada hiç şikayet etmeden haftalarca poz verdi. Ressam içinden, saatlerce, günlerce süren işinden pek gurur duyuyordu. Ateşli, vahşi ve huysuz bir adamdı; hayallerinde kendisini kaybediyordu. Öyle ki, bu ıssız kulede ancak tepeden sızan ışığın sevgilisinin sağlığını harap ettiğini, onu içten içe yediğini hangi göz olsa görebilecekken, o göremiyordu. Kız, büyük bir ünü olan ressamın işine ne derin bir aşkla bağlı olduğunu, kendisini çok seven fakat günden güne zayıflayan ve cesareti kırılan sevgilisini tasvir etmek için nasıl gece gündüz çalıştığını görüyor ve gülümsüyor, şikayet etmeksizin durmadan gülümsüyordu. Gerçekten portreyi görenler, aslına benzeyişinden, adeta bir mucizeden bahseder gibi, alçak sesle bahsediyorlar ve bunun yalnız sanatçının büyük kudretinden değil, o kadar ustalıkla resmini yaptığı güzele olan derin sevgisinden geldiğini söylüyorlardı. Fakat portrenin bitmesi yaklaşınca artık kuleye kimse kabul edilmez oldu. Çünkü ressam işinin hararetiyle vahşileşmişti ve gözlerini tuvalden karısının yüzüne bakmak için bile pek seyrek kaldırıyordu. Resme döktüğü renklerin, yanında duran sevgilisinin yanaklarından uçup gittiğini fark etmiyordu. Haftalar geçip de yapılacak az şey (ağzın üzerine vurulacak bir fırça, gözün üstüne düşürülecek bir renk) kalınca kadının ruhu, sönmekte olan bir lambanın alevi gibi, bir an parladı. Artık son fırça vurulmuş, boya sürülmüştü. Bir dakika ressam, eserinin önünde hayran hayran durdu. Fakat, resme bakarken titrerdi, rengi uçtu, benzi ölü gibi sarardı, ‘Gerçekten, hayatın ta kendisi oldu bu!’ diye haykırdı. Gözlerini birden bire sevgilisine bakmak için çevirdi: Genç kadın ölmüştü.” Oval Portre - Edgar Allan Poe
Bu filmi ilk kez izlediğim gün çok geride kaldı. Zannediyorum 16-17 yaşlarımdaydım. Bittiğinde sevdiğim ama bende pek hayranlık uyandırmayan bir film olmuştu başlarda. Ancak takip eden yıllarda zaman zaman aklıma gelmiş ve yeniden izletmiştir kendini. Ara ara açar izlerim (Özellikle ilk 9 dakikası bana huzur verdiği, samimiyet dolu olduğu için izlediğim çoktur). Bu filmi sizinle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Umarım sizin de seveceğiniz bir film olur. Şimdiden iyi seyirler.
Ben de epeydir devam etmeliyim diyorum ama vaktim olmuyor. Böyle bir beklentinin olduğunu bilmiyordum. Yakın zamanda yeni bir video yükleyeceğim o halde 😇 Yorum için teşekkürler. 🌺
Merve hanım size teşekkür ediyorum bu güzel film ile tanışmama vesile oldunuz. Buradan The Man From Earth sahneleri paylaşırsanız çok mutlu olurum. :))
"Bak Karin, İnsan kendi çevresine büyülü bir çember çizer ve kendi gizli oyunlarına uymayan her şeyi dışarıda bırakır. Yaşamın bu çemberi bozduğu her an oyunlar grileşir, küçülür ve gülünç bir hale gelir. O zaman insan hemen yeni bir çember çizer ve koruma alanı oluşturur. Gerçekliğin içinde yaşamak zorunda olan zavallı baban..."
5 лет назад
Merve hanım paylaşım için teşekkürler. Bu filmi izleyeceğim. Hayatım boyunca geç kaldığım filmlerden biri. Yeşil yol, baba,esaretin bedeli, Hayat güzeldir, piyanist, forrest gump, aynı yıldızın altında. Bu filmler de harika. İzlemeyen izlesin diye yazdım.
Şu tür önermelerle şu en iyisidir diyemeyiz. Béla tarr olmadan, bresson olmadan, daha bir çoğu olmadan ilk sıraya koyulacak bir sinema tanrısı mümkün değildir.