Biz öyküyü bekleyenlerdeniz...Hocam,1970-71 Eğitim Öğretim Döneminde Sakarya İmam Hatip Okulu 1.sınıfında Türkçe dersimize girmişti.Allah hidayet,sağlık ve afiyet versin..
It's relatively...not everyone writing...because of loneliness..writing means we love ourselves? .biography? Love story? Sad story..history politics..everything it's art.. Esthetic Elegance if are true...but not loneliness...❤
Nedircik Yavrusu Nedir aydınlığı yaratan, günü güne benzeten Hayatı yaşanır kılan, insanı insan eden? Nedir yarına inanmalar, inanmamalar Geçmişteki gül bahçesi, gelecekti diken? Nedir azgınları, kaçkınları yola getiren İyileştiren, yaşama gücü veren? Nedir sevecenlik aşılayan, sıcaklık saçan Destek, dayanak, merdiven? Süreyya Berfe
ŞİİRDEN ANLADIĞIM Bilinmeyenlerin Renkten, kokudan, biçimden, ışıktan, kütleden ve Coşkudan, hüzünden, sevinçten, acıdan ibaret olanların Ya da öyle varsayılanların karşısında bilim adamı olmayı yeğlemem. Şimdilik yazıyorum, yarın? Bilmiyorum. Atamız Sokrates, anamız Vislaya Şimborşka öyle dediler: Bil - mi - yo - rum. Ben onların hala cahil bir öğrencisiyim. Şiirsel olanla şiir arasında bir fark yoktur. Hatta çok küçük bir fark da yoktur. Gözle görülür, elle tutulur koca bir uçurum vardır. Akıl ile duyguyu, özgürlük ile doğayı karşı karşıya getirirsek şiir ezilir, kesik süte benzer. Hala yazıyorum. Demek ki anadilimi tam anlamıyla öğrenememişim. Jean Genet yazdıklarından ötürü mahkum olmuş. Fransızcayı en iyi kullanan yazarlardan biri olan Genet: "Fransızcayı iyi okuyup yazabilseydim mahkum olmazdım." demiş. Bütün varlığımla katılıyorum. Anadilimi ne kadar iyi bilirsem, anadil bilincim ne kadar gelişirse Şiirimin sınırları da o kadar genişler, dünyamın da. Şiir olmuş mu? Ben ona bakarım. Bu yüzden rastlantıya inanmam. Yaza yaza yok edemezsek Önümüzde rastlantısal bir sözcük yığını durur. Onu şiir sanırız, kendimizi de şair. Şiir olacak malzemeyi önce yürek görür sonra göz, daha sonra da akıl. Irmaklar ova olmak ister, ovalar ırmak... Şiir her zaman arada kalır. Süreyya Berfe Eski, Nisan 2004 ,30
batılılaşma Fatih le başlar özellikle de 2. Mahmut dönemi ile kurumsal büyük hamleler yapılır. Yeniçeriler yok edilip orduda sarıksız pantolon şapka giysi değişimi yapılır. Devlet kurumlarında babakanık meclis gibi oluşumlara geçiş dönemidir. Üsküdar da bri vali sarık yasaklar. Abdülmecit dönemi de ayrı bri hamledir. Klasik batı müziği besteleyen bri padişahtır. Latin harfleri ile Türkçe kitap yayınlanır. Abdülhamit te benzer hamleleri sürdürür. latin harflerine geçiş için ilk ön çalışmayaı eğitim nazırına hazırlatır sunumu tebrik edip nişanla ödüllendirir. Kara çarşafı yahudi rahibe kıyafetidir diyerek ysaklayan fermanı yaınlatır. kızları da karşıttır piyano başında uzun açık saçları ile fotografları var. uydurma bsülhamit dizisi gibi değil yani.. eğitimde de cidi hamleleri var saidi nursi nin okul açma talebini reddeder. çok kısa kabaca bri kaç minik not. işin ilginç yanı pakdil in şiirleri fransız şair gulluevic in şiirlerine çok benzer onun etkisi çok açıktır dize inşaası üslup tamamıyla onun çizgisinde.. iyi bri şair bence. ama bu adkar batılı iken neyin karşıtlığı. esasen Osmanlı 15 yy dan itibaren avrupa nın parçasıdır bu nedenle batarken Avrupa nın hasta adamı denir. eğitimdeki sorunu Abdülhamit görmüştü zaten bilim sanat yapmak üretim yapmak için yol bu idi bunun batılı olmakla doğulu olmakla alakası yok. açın bakılınca son 30-40 hele 20 yıla istanbul fotolarında son derece batılı bri giyim de görülüyor. erkeklerde takım elbiseler kadınların örtünmeleri çok şık sade yalın abartısız. Cunhuriyet bunların zerine inşa edildi. bu arada necip fazıl şiiri teknik üslup içerik oalrak ta tam bri fransız şiiri gibidir bazıları fransız şiirinin ünlü şiirleri ile birebir uyumlu.. kendi de öyleydi. Ben de özenti ve kopya batıya batıcılığa karşıyım ama Osmanlı da batı yı etkilemiştir müzikten dokumaya kumaşlara giyime yeme içmeye... bunalr antropolojik olgular. batı kopyacılıgı ve özentisi başka bri şey. 1950 lere kadar ne yöneticielr ne halkta özenti mansında bri taklitçilik yok. bir kısım kraldan çok kralcılar her dönem var.. Kendim de Tüm eğitim ve sindirmişliğime ragmen ülkemde kaldım batıyı da büyük oranda ikiyüzlü bulurum. pakdil değerli bri yazar ama söylemleri çok ta tutarlı değil ama ahlaklı saygı duydugum bri karakter siyasal olarak karşıtız fakat bunu önemli bulmuyorum. necip fazıl savundugu değerlerle ömrünün sonuna dek çelişmiş bri insan hem yazıları hem özle hayatı itibarıyla.. Asla bri ismet özel gibi kendi fikri çizgisi dahil gerktiğinde karşı çıkan asla maddi manevi hiç bri şeye tenezzül etmeyen biri değildi necip fazıl.. her idelojik kesimidelojik gözlük bu tuzağa düşer mutlaka. pakdil değerli bri yazardı, huzur içinde yatsın
Meraba.Ferit Edgü'ye O,Hakkaride bir mevsim,adlı kitabın içinde cevabını bulamadığım ve kendisinin sonradan nedenini anladığım dediği bir bölüm ile ilgili soru sormak istiyorum.Kendisine nasıl ulaşabilirim.E mail adresi,numarası ve benzeri..🙏🙏
Çok kıymetli bir insandır.Öğrencisi olmak büyük bir onurdu.Mimar Sinan Üniversitesinde Zeynep Kerman,Handan İnci ve Abdullah Bey ile ders yapmak harikaydı.26 yıl oldu hala notlarını saklarım.
Yalnizliga niye bu kadar karşisiniz anlamiyorum. Yalnizlik seçimdir bazı insanlar için, sürüler halinde ve suru pisikolojiyle yaşayanlardan uzak durmak buyuk lukstur. gerci bazilarina yanlizlik onerilmez derler, ne goturursen yaninda o buyurmuş, bazilari suruden ayrilmamali vesselam.
Sürmene Aşağı Ovali İlk okulunda bir dönem beraber okumuştuk,Bizim naylon torbasindan çantamiz varken,Merhum.Osmanın siyah Ceymisbont çanyasi vardı,biz ö luk giyerken o siyah,lazivert takim elbise kravat takarfı,hiç kimseyle konuşmaz,bulaşmaz,kendini aşan bir yapisi vardı.Daha sonraları istanulda Tercüman gazetesi dönemlerinde,Üniversitede eğitim görevlisi Hasan Akçay arkadaşımla ziyaretine gitmiş,Bir defada,kendisini Buyukcekemceye yemeğe Davet etmiştim.Gerçekten,tanıdığım Dürüstlük Abidesi bir insandı,Nurlarda uyusun inş,
Hocam başka yerde de şaşırdım kaldım şiiri hikayesinde kız fakülteyi terk etmiyordu sizin amfiyi terk ediyor diye biliyodum ve tandoğanda yanına gittiğiniz de ikimiz de evliydik ve yirmi yıl sonra şiirleri neden yazdığınızı anlatmıştınız
Türkiye içini kitaplara döküyor. Çok kitap çıkartıyoruz. Ama ülkede hala hala ifade özgürlüğü yok paradokstur. Hala hala iyi bir nesil yetişmiyor. Hala hala bağnaz karanlık hüküm sürüyor. Aydınlanma yolunda daha ne kadar bedeller ödenecek? Biz hepimiz galiba suçluyuz. Bir aydınlık ordusu çoktan kurulabilmeliydi. Herkes bencil herkes paranın pulun sanki şanın geçiçi şöhretin pişine takılmış gidiyoruz, gibi geliyor bana. Son olarak kitabın az okunduğu bir ülkede nasıl oluyorda daha fazla kitap yazılabiliyor. Demek ki yazanlar az kitap okuyorlar desek yeridir. Oysa yazmak okumayı gerekili kılar!