Allah razı olsun hocam. Gerçekten bu dersleri dinlediğimden beri düşünce olarak çok değiştim. Hayatım iyiye doğru gitti. Allah sizin gibilerin sayısını artırsın🤲
**Gazze için "Allah nerede? Neden intikam almıyor?" diye soranlara:** Müslim, Ahmed, Nesâî ve Ebû Dâvûd’un, Ebû Hureyre’den rivayet ettiklerine göre: Bir gün sahabelerden bazıları Peygamberimiz ﷺ’in yanına geldiler ve şöyle dediler: "Ey Allah’ın Resûlü, içimizde öyle şeyler buluyoruz ki onları dile getirmektense dünya bizim olsa bunu söylemeyi istemeyiz!" Bunun üzerine Peygamber ﷺ onlara şöyle dedi: “Gerçekten böyle bir şey buldunuz mu?” Onlar: “Evet” dediler. Peygamberimiz ﷺ: “İşte bu, imanın apaçık delilidir!” buyurdu. **Krizler ve fitneler şeytanın oyun sahasıdır;** müminin imanını bozmak ve kalbinde Allah'ın konumunu sarsmak için fırsattır. Neticede bizler insanız; Allah’ın yüce hikmeti bazı hususlarda bize gizli kalır ve bizim için görünür olanlar dışında bir hüküm verme imkânımız yoktur. Aklımıza sorular gelebilir, insan bu soruları dile getirmekten korkar, istiğfar ederek bu düşünceleri uzaklaştırmaya çalışır. Bu durum imanın zayıflığından değil, aksine imanın kemalinden kaynaklanır. Hikmeti göremediğin zaman işini Sahibine bırak! O, verdiği hükümde en adil ve en merhametlidir. Bizler O'nun mülkünde köleleriz! Şeytan sana şöyle diyecek: "Allah, Gazze'de olan bitenleri neden görmüyor? Enkaz altından parçalanarak çıkarılan çocuklar için neden öfkelenmiyor? Füze parçalarıyla bedenleri dağılan kadınların intikamını neden almıyor? Yaşlılar neden öldürülüyor, ihtiyarlar neden sürükleniyor? Allah bu zulme neden müdahale etmiyor? Uçakları durdurmaya ve topları susturmaya kadir değil mi?" Birincisi: Bu dünya, bir imtihan yeridir; ceza ve mükâfat yeri değildir. Allah, kulunu sınadığı şeylerden dolayı sorguya çeker; kul, Rabbine "Beni neden bu şekilde sınadın?" diye soramaz. Bu konuda haddimizi bilmemiz gerekir! İkincisi: Olaylar, mevcut halleriyle değil nihai sonuçlarıyla değerlendirilmelidir. Eğer Firavun’un, kuaför kadının çocuklarını kızgın yağa attığını görseydin, "Allah nerede?" diye sorardın. Çocuklar bu kadar vahşice öldürülmeyi hak edecek ne yaptılar? Masum kadını neden kurtarmıyor?" diye sorardın. Peki sonra ne oldu? Allah, Firavun’u denizde boğdu ve onu cehennemde ebedi kıldı. Kuaför kadın ve çocuklarının ise Peygamberimiz ﷺ'in Miraç Gecesi cennette kokularını aldığı rivayet edilmiştir. Üçüncüsü: Allah, zalime mühlet verir, fakat sonunda onu güçlü ve şiddetli bir şekilde yakalar. Ancak her zulmün cezası bu dünyada verilmez. O halde kıyamet günü neden var? Sırat, mizan, hesap neden vardır? Cennet ve cehennem neden yaratılmıştır? Hendek sahipleri, bu dünyada yakılarak öldürüldüler. Allah, bir bebeği konuşturdu ve annesine: “Sabret, çünkü sen hak üzeresin!” dedirtti. Kadın da ateşe atıldı. Allah, onların intikamını bu dünyada aldığını bize bildirmedi, ama kıyamet günü bunu yapacaktır. Dördüncüsü: Eğer Allah, her zulme anında ceza verseydi, bu dünyada sınavın bir anlamı kalmazdı. Hak her mücadelede galip gelseydi, insanlar sadece sonuçlara tapan birer menfaatçi olurdu! Ama Allah, bu dünyayı kalpler için bir zelzele ve prensipler için bir şimşek yaptı! Zulüm ve haksızlık olmasaydı, cihad farzı nasıl sınanırdı? Sonra müminler, mücadele edenler ve geride kalanlar, Allah yolunda infak edenler ve şeytanın yolunda cimrilik yapanlar nasıl ayırt edilecekti? Beşincisi: Bir kadının doğum sancısı ağrı, acı ve kan ile gerçekleşir. Doğan sadece bir bebek! O halde bir ümmetin doğumu, izzet ve devlet doğumu nasıl olur? Eğer sen Kureyş’te olsaydın, Ebu Cehil'in Sümeyye’yi yere çaktığını, onu bağladığını ve mızrağını ona sapladığını görseydin, yine şu anki gibi "Allah nerede?" diye sorardın. Peki şimdi sana soruyorum: Sümeyye şimdi nerede, Ebu Cehil nerede? Eğer Mekke'nin sıcak kumlarında Bilal'i, göğsüne taş koyulmuş halde görseydin, Ümeyye bin Halef'in ona Lat ve Uzza'yı anmasını emrettiğini, Bilal'in ise kalan son nefesiyle "Ahad, Ahad!" dediğini görseydin, yine "Allah nerede?" diye sorardın. Peki şimdi soruyorum: Bilal şimdi nerede, Ümeyye nerede? Eğer zaferi sadece bu dünyadaki başarılarla ölçüyorsan, o zaman Mekke'nin fethedileceğini tahmin bile edemezdin. Ama şimdi biliyorsun ki, Mekke fethedildi ve orada işkence görenler Mekke'ye dört bir kapısından zaferle girdiler. **Milletler bazen zayıf ve aşağılanmış, bazen de güçlü ve izzetli olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "O günleri insanlar arasında döndürürüz" (Âl-i İmrân, 140). Allah seni ümmetin zayıf olduğu bir dönemde yaratabilir veya güç ve zafer döneminde yaratabilir. Her iki durumda da farklı bir sınavla karşılaşırsın. Zayıflık döneminde yaratılmışsan, ümmetin güçlenmesi için çaba göstermek ve fedakârlık yapmakla sınanırsın. Güç ve hâkimiyet döneminde yaratılmışsan, bu durumu korumak için çaba göstermekle sınanırsın.** Allah’ın, olaylar için bir zamanı ve hikmeti vardır. Anlarsan, ona sımsıkı sarıl. Anlamazsan, teslim ol! Bu dine endişelenmemize gerek yok; çünkü bu Allah’ın dinidir. Asıl endişemiz, Allah’ın bizi bu dine yardım etme şerefine layık görüp görmeyeceği olmalıdır. **Selam ve dua ile...**
Hocam malum son yillarda sokak kopekleri meselwsi diye bir sorun var ülkemizde. Daha bugun Fatihte bir kisinin öldüğünü duyduk haberlerde.Sizin çözumu ile ilgili önerileriniz vardir eminim, tesekkurler
Pavlus Hıristiyanlığı, Âdem’in işlediği günahtan insanoğlunun tümünü sorumlu tuttu. Birinin günahından onu işlemeyenleri sorumlu tutan Hıristiyanlık, aynı mantığı ilk günaha keffaret meselesinde de yürüttü. Bu anlayışa göre İsa, insanlığın günahına keffaret olarak çarmıhta can vermişti. Teslisçi Hıristiyanlık, “ilk günah” anlayışında yaptığı yanlışı, “keffaret” anlayışında da ortaya koymuştu. Babanın günahından evladı sorumlu tutmak neyse, evladın acısını babanın günahına keffaret saymak da aynı şeydi.