Geceler bitti. Yolculuklar bitti. Yeni yerler, yeni sabahlar
bitti. Her yerde bin yıllık bir aşınma, solgun zaman kokusu.
Senden önceki haline döndü kalabalık. Gamzeli sular
yürürdü dünyaya, kirpiğin kaşına her değdiğinde. Ben deniz
derdim hazla, gökyüzü niyetine bakardı başkaları. Kimsenin
sesinde bulut yok, kanat yok, rüzgâr yok; bir hızar sesiyle
konuşuyor artık herkes. Kalbinle donattın önce gövdemi, sonra
aşkın nasıl bir yoksulluğa dönüştüğünü gösterdin. Sevinçler
bitti, kapı zilleri bitti. Ne bir yere giden var, ne gelenlerin
yüzünde bir iyilik. Senden başka anısı yok döndüğün yerlerin.
Tükeniş kendini yokluğunla tanımlıyor. Açık yarada bir ayaz
şimdi anılar. İncelikler bitti; o güzel telaşlar. Ne bir yağmur
sesi çatılarda, ne camlarda yüzünden bir balkıma; ki düş
kurabilsin odalar. Sen oyunlardan çekildin, birbirine küstü
çocuklar. Yaşlılar aynaya bakmayı unuttu. Ben durdum tüm
bunların ortasında, boynumda ağır dilsiz bir çan, ölüme dek
seni susmaya yargılı. Özgürlük bitti. Övünme bitti.
Herşey sürekli olsun, dediğin yerdesin şimdi. Yürek
çarpıntısını gövdesine yük sayan, yüz yıl sonrası bugünden bilinenlerin paydasını seçtin. Vakti belirsiz sevinçler taşıdım
eşiklerine, alışkanlıklardan kurtarmak için seni. Ayrılığı bile
bir ayrıcalık diye sundum da, sen kapıların hep aynı saatlerde
açılıp kapanmasını bekledin. Bir lambadan alıyor ışığını
artık gövden. Gökyüzü bir odada kanat vurur mu? Nerden alır rüzgârını bulutlar? Bir akarsudan doğurmak istemiştim seni.
Az az yaşayarak uzatmak ömrünü. Sen evcilliği kalıcı sandın.
Bir adres istedin aşka. Komşular, bildik sokaklar, aynı saatlerde
aynı konuşmalar, hiçbir şeyi gizlemeyen perdeler, başkalarıyla yağmalanmış düşler.Güvenlik duygusunu dünyaya yeğleyen… Senin yalnızlık dediğin yerde atıyor ayrıcalığın ve güzelliğin kalbi. Gözbebeklerindeki ağrıya inan ne olur. Ölümün eşiğindeki pişmanlığı söylüyorum sana.
Dün akşam aldım seni yanıma; gücenikliğini aldım, vazgeçişini,
ilk karşılaştığımız günkü sesini; benim dönüp dönüp
gidişlerimi, senin gittikçe bir kuyuya benzeyen suskunluğunu…
Yolların kentten koptuğu bir uzaklığa varıp durdum. Sonra bir
ağacın yalnızlığına oturdum. Üşüyen yerlerini aldım kirpiklerimin arasına, sana dünyayı gösterdim uzaktan. Güneşin büyüsünü, taşların sesini; nasıl yer değiştirdiğini dağların. Onca çokluğuna karşı, yıldızların yalnızlığından söz ettim. Hiçbir
şeyin bize uzak olmadığından. İnsan sustuğu yerde yenilmez her zaman dedim. Gözleri içine göllenen hapislerin ufuklarını anlattım. Sanayi çıraklarını, hastaların yaşama gücünü. Gözyaşını küçümseyenin acısı da olmaz sevinci de dedim. Oğlundan kalan tek parmağı törenle gömen Dersimli annenin büyük suskunluğunu andım saygıyla. Azalan bir bütün olmaktansa parçalanarak çoğalmanın ne anlama geldiğinden söz ettim.
Kâküllerine düşen çiy tanelerini topladım sabaha karşı.
Doğan günden kırmızılar sürdüm yanağına. Saçının telinden tırnağının ucuna dek öptüm incelikle. Sonra alıp yalnızlığımı
yanıma, biraz daha tutkun, biraz daha iyimser, döndüm yeniden bıraktığın boşluklara.
Şükrü Erbaş
1997
Bir Gün Ölümden Önce
Fon Müziği : soz-benim-hayatim-bu-v2-dizi-muzigi-piano
1 окт 2024