Allah razı olsun kardeşler İsveç’ten selamlar Allah izin ve nasip ederse İNSAALLAH sizi ziyarete gelecem sohbetlerinizle bizim kararmış olduğu kalplerimizi etkiliyor
Merhaba, Mesnevi deki bu kıssayı yorumlayabilirmisiz, eğer her şey kaderde vardıysa tüm bu çalışmalar ve gayretler neden? "Mesnevî’de Hazret-i Mevlânâ; kader sırrının hayat ve ölüm arasındaki mücerred hakikatini, diğer taraftan ise hayata sımsıkı sığınıp da ölümden kaçmaya kalkışın boş bir telâşe olduğunu, müşahhas şekilde ne güzel îzah eder: Süleyman -aleyhisselâm- devriydi. Saf bir adam, bir kuşluk vakti, kudretli peygamberin sarayına telâşla girdi. Nöbetçilere, hayatî bir mesele için Hazret-i Süleyman’la görüşeceğini söyledi ve hemen huzûra alındı. Süleyman -aleyhisselâm-; benzi sararmış, korkudan titreyen adama sordu: “Hayrola neyin var? Neden böyle korku içindesin? Derdin nedir? Söyle bana!” Adam korku ve heyecan içinde başladı anlatmaya: “-Bu sabah karşıma Azrâil -aleyhisselâm- çıktı. Bana hışımla baktı ve hemen uzaklaştı. Anladım ki, benim canımı almaya kararlı!..” Hazret-i Süleyman sordu: “-Peki, ne yapmamı istiyorsunuz?” Adam yalvarıp yakardı: “-Ey canların koruyucusu, mazlumların sığınağı Süleyman -aleyhisselâm-! Sen nelere muktedirsin. Kurt, kuş, dağ ve taş senin emrinde!.. Rüzgârına emrediver de beni buradan alsın tâ Hindistan’a götürsün. O zaman Azrâil -aleyhisselâm- belki beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden!” Süleyman -aleyhisselâm-; adamın, kaderin bir sırrından bir başka sırrına intikal edeceğinin idrâki içinde rüzgârı çağırdı ve; “‒Bu adamı hemen al, Hindistan’a bırak!” emrini verdi. Rüzgâr bu; bir esti, kükredi ve adamı aldığı gibi bir anda Hindistan’da uzak bir adaya götürdü. Adamın arzusu yerine gelmişti. Öğleye doğru Hazret-i Süleyman, dîvânını toplayarak, gelenlerle görüşmeye başladı. Topluluğun içinde Azrâil -aleyhisselâm-’ı da gördü. Hemen yanına çağırıp; “-Ey Azrâil! Bugün kuşluk vakti bir adama hışımla bakmışsın? Neden o zavallıyı korkuttun?..” diye sordu. Azrâil -aleyhisselâm- cevap verdi: “-Ey dünyanın ulu sultanı! Ben, o adama hışımla bakmadım. Hayretle baktım. O yanlış anladı. Vehme kapıldı. Onu, burada görünce şaşırdım. Çünkü Allah Teâlâ bana o adamın canını Hindistan’da almamı emretmişti. Ben onu burada Kudüs’te görünce; «Bu adamın yüz kanadı olsa, bu akşam Hindistan’da olamaz. Bu nasıl iştir?!.» diye hayretlere düştüm. İşte onun öfke sandığı farklı bakışımın sebebi bu idi.” Hazret-i Mevlânâ bu kıssayı anlattıktan sonra sorar: “Kimden kaçıyoruz? Kendimizden mi? Bu hayalî bir şey… Kimden kapıp kurtarıyoruz?.. Allah Teâlâ’dan mı? Ne boş hayal!.. Dünya, Allah’tan gafil olmaktır. Dünya; para-pul, kadın, giyim-kuşam, ticaret değildir. Bunu bil!..”🤔🤔🤔
Allah rızasını bunun içine koydu ise vay benim halime. Doğuştan gergin ve sinirli biriyim o vakit yapacak birşey yok. Hakmidir bu kaybetmesi programladigin birini bu dünyaya gondermek