Тёмный

Ahmet Şimşirgil - Osmanlıda Peygamber Sevgisi 

Edebiyat Tarih
Подписаться 15 тыс.
Просмотров 98 тыс.
50% 1

Кино

Опубликовано:

 

23 июл 2013

Поделиться:

Ссылка:

Скачать:

Готовим ссылку...

Добавить в:

Мой плейлист
Посмотреть позже
Комментарии : 33   
@barknelkin-6311
@barknelkin-6311 5 лет назад
“Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz! Can verir, cânânı vermez Türkler… Ebedî hâdim-ül Haremeyniniz Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler!”
@kutsalmeydan7929
@kutsalmeydan7929 2 года назад
Şehit Bayram Ali hocam ne güzel söyler youtubede videosu var
@cap1804
@cap1804 3 года назад
Allah C.C. böylesine güzel ecdada layık bir nesil olmayı nasip etsin bizlere. Allah'ın sonsuz rahmeti Sultan Selim hanın üzerine olsun. Amin
@onderdemir5565
@onderdemir5565 6 лет назад
Bu hadiseye şahit olan derya cuşa geldi.. Subhanallah!
@meryemkeser6938
@meryemkeser6938 2 года назад
Allah razı olsun, çok teşekkür ediyorum
@faiqbaliyev7028
@faiqbaliyev7028 5 лет назад
Merhum Dedem Yavuz Sultan Selim Allah sana qani qani rahmet etsin
@celebimuhammed267
@celebimuhammed267 3 года назад
Amin
@mahmuthemek9461
@mahmuthemek9461 3 года назад
Amin
@gulyazugur9695
@gulyazugur9695 2 года назад
Rabbim şefaatlerine nail eylesin Size de hayırlı uzun uzun ömürler versin inşallah kıymetli hocam
@benalbicer1947
@benalbicer1947 2 года назад
HADİSİ ŞERİF ÜMMETİM 73 MEZHEBE AYRILIR BİRİ KURTULUR 72 Sİ ATEŞTEDİR O BİR HANGİSİ YA RESÛLALLAH BEN VE ASHABIMIN YOLUNDAN GİDENLERDİR EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT MEZHEBİDİR ALLAHIM DEVAM SEBAT VERSİN
@yunusbozok6184
@yunusbozok6184 5 лет назад
Maşaallah, ecdadın mübarekiyeti ve kıymeti bu hadise ile sabit
@mustafakemalbingol6816
@mustafakemalbingol6816 2 года назад
Sevgililer sevgilisini duyunca deniz nasil canlaniyor atalarim mekanları cennet olur inşallah komşuları sevgili peygamber efendimiz olur inşallah onlar allah cc rizasi ve sevgili peygamber efendimiz in izinden gitmişler Allah cc binkat razı olsun onlardan inşallah
@birisibirisi9457
@birisibirisi9457 5 лет назад
Ahmet hocayı cidden cok seviyorum çok tatlı konuşan adam
@aysegulozkan1335
@aysegulozkan1335 2 года назад
MaşaAllah..
@muhendis5946
@muhendis5946 2 года назад
Allah razı olsun hocam
@Muammer.hoca.571
@Muammer.hoca.571 4 года назад
Allahu-ekber deniz dayanamadi
@kozmonostturk7555
@kozmonostturk7555 6 лет назад
YAŞAYIN HOCAM 🕋🇹🇷☝🏻
@fatihkusak2841
@fatihkusak2841 7 лет назад
MasaAllah
@turgutkocabas21.1.72
@turgutkocabas21.1.72 Год назад
Destek mesajım
@necmettinozcan8519
@necmettinozcan8519 5 лет назад
Rasûlullâh’ı “Oku”mak 1.Bölüm Kur’ân-ı Kerîm’i “oku”mak çok çok önemli de... Acaba bizi O’nunla yüz yüze getiren Allâh Rasûlü’nü “oku”mak daha mı geride?.. Allâh Rasûlü’nü “oku”madan, acaba O’nun bize tebliğ ettiği “Kitap”ı ne kadar ve nasıl “oku”yabiliriz? Genelde insanların, müslümanların, Rasûlullâh’ı “oku”mak gibi bir sorunu yoktur! Anlayışı kıt o çoğunluğa göre; Hz. Muhammed (aleyhisselâm), sanki Sirius yıldızında oturmakta olan Tanrının, oradan tebliğ edilmek üzere emirlerini gönderdiği Dünya üzerinde seçilmiş postacısıdır! Tanrının aklına estiği gibi yolladığı fermanları, Cebrâil adlı aracı kurumdan(!) alıp, insanlara tebliğ ile görevli, adli tebliğ bürosu memuru sanki! Yukarıdaki ferman buyura; postacı tebliğ ede; biz kapıkulları da buyrukları tuta! Tutmayanları da kraldan kralcı yukarkinin kulları döve, öldüre, katlede; “katli vâcip” fermanı çıkara! Yukarki adına, evlendirme, yargılama, katletme! Kısacası, yukarıdaki Tanrının yeryüzündeki gölgesi ya da hoparlörü olan bir PEYGAMBER! Ve, VEHMİYLE PEYGAMBERE tâbi olan çoğunluk! Tâbi olacak ki, daha az azap çeksin gelecekte, cehennemden kurtulsun; zevk ve saadet içinde bir cennet yaşasın sonsuza dek! Sopa korkusu ve havuç beklentisiyle koşturanlar gibi... Bir yandan bu korku ve ümitle yap denilenleri yapmaya çalışırlar olabildiğince; bir yandan da yukarıdaki görmez ya da takmaz diye olabildiğince yasakları delmeye ve bunun getirisi olan zevkleri yaşamaya çalışırlar... Sorgulama, araştırma, tefekkür yoktur bunlarda! Beyinlerinden geçmez hiç, “neden-nasıl-niçin” türünden kelimeler! Böyle buyrulmuş böyle olacak! Yapmıyorsan cehennemliksin; yaparsan cennetliksin!!! Neden cehennem, nasıl cennet, türünden soruların bırakın cevaplarını; bu soruları bile akıllarına getirmemişlerdir!.. Peygamber, yukarkinden öyle almış ve hoparlör olarak bize iletmiş ya! Gerisini koyver gitsin! Namaz kıl, demiş; günde beş defa yatıp kalkıyorum ya!.. Bunu ne amaçla mı yapıyorum? Bu önemli değil; önemli olan benim yalnızca bu hareketleri yapıp, anlamını bilmediğim sözcükleri tekrar etmem! Ben mâdem yukarkinin buyruğunu tutuyorum; O da beni cennete sokacak!.. Senede bir ay aç kalıyorum ya buyruğu üzere; kâinatı Yaratan nasıl benim aç kalmamdan yarar sağlıyorsa, elbette karşılığında da bana cenneti verecek!.. Ben PEYGAMBERİNİ dinleyip fermanını yerine getiriyorum da, O beni niye cennetine sokmasın?.. Hem ben bu kadar taşa-toprağa para harcayıp, DİN adına okullar-câmiler yapıp, saraylar gibi süslüyorum O’nun evlerini de, o bana cennette niye bir köşk vermesin ki? Bu arada insanlar dinin ne olduğunu bilmiyormuş, sorularına cevap alamıyormuş; din anlayışı çağa hitap etmez hâle gelmiş; onlara parasız hiçbir din bilgisi ulaşmıyormuş, bana ne! Tonlarla insan açlıktan ölecek hâle gelmiş, ne umurum; yarattığı gibi kendisi düşünsün! Milyonlarla insan umurumda değil; ben elli-yüz çocuğa bina yapıp onları okutuyorum ya! Bunun için yüz milyarlar harcıyorum ya! Elbette O da beni cennetine sokup yetmiş huri, yetmiş gılman, yetmiş köşk verecek!.. Evet daha nice, böylesine gökte TANRI ve yerde hoparlörü-postacısı PEYGAMBER anlayışından kaynaklanan bakış açısıyla yapılan değerlendirmelerle oluşmuş müslümanlık anlayışı! VEHMİN getirdiği, Peygambere tâbiyet! Anlayışı kıtların TANRI-Din ve PEYGAMBERİ sistemi; ve buna dayalı yaşam düzenleri... Ve bir de AKLIYLA, “ALLÂH RASÛLÜ”ne tâbi olanlar!.. Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın ashabından bazıları kendisi “Yâ NebiyAllâh” derlerdi, bazıları da “Yâ RasûlAllâh”!.. Kimse, ona “Yâ Peygamber” demedi! Kur’ân-ı Kerîm’de hiç “Peygamber” kelimesi de geçmedi!.. “Nübüvvet” nedir, ne işlev görür, neden Nebidir, nasıl Nebi olunur, “Nübüvvet” nasıl oluşur kişide, “Nübüvvet” varlığını nereden alır; niye Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’a Nebilik vasfı verilmiştir?.. Niye Kur’ân-ı Kerîm’de, O Zât için, “Peygamber” kelimesi kullanılmamıştır da; özellikle, belli tanımlamalara dönük olarak “Nübüvvetin” işlevine işaretle, “Nebi” ismiyle söz edilirken; başka tanımlamalar ve işlevler için “Risâlet” kavramından ve “Rasûl” oluşundan söz edilerek bu iki kavram birbirinden ayrılmıştır! Risâlet nedir, ne işlevi vardır, kişi ne yönüyle Rasûldür, nasıl Rasûl olunur, “Risâlet” nasıl açığa çıkar kişide, “Risâlet” varlığını nereden alır; ne yönüyle ve NASIL Hz. Muhammed (aleyhisselâm) “Allâh Rasûlü” olmuştur? Niye Meryem Sûresi 54’te, Kitap veya sahife getirmediği hâlde, İsmail (aleyhisselâm)’ın hem Nebi hem de RASÛL oluşu ayrı ayrı vurgulanmaktadır; yalnızca kitap getirene Rasûl denir, diyorlarsa?..
@necmettinozcan8519
@necmettinozcan8519 5 лет назад
Rasulullah´i ´Oku´mak ?RASUL ve NEBI ! 2.Bölüm Bunlar fark edilmeden... Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın açıkladığı ve bize fark ettirmeye çalıştığı “ALLÂH Adıyla İşaret Edilen” anlaşılmadan... Allâh adıyla işaret edilenin “VELİYY” oluşunun, ne demek olduğu kavranmadan... “Semâ”nın Kurân’da pek çok yerde “gök” anlamından ziyade “BOYUT” anlamına olarak kullanılmakta olduğunu değerlendirmeden... “NÂZİL” olmanın, gökten Dünya üzerine değil; birimin hakikatinden bilincine doğru olduğunu anlamadan... “URÛC”un, bilinçten varlığın hakikatine doğru yapılan düşünsel bir yöneliş-yükseliş olduğunu hissetmeden... Tüm bunları yaşamış ve sonucunda, ALLÂH RASÛLÜ olarak tüm insanlara gereken bildirimi yapıp, ebedî saadete ermeleri için yol gösteren bir ZÂT’a, nasıl PEYGAMBER denilir, postacı ya da hoparlör olarak bakılır? Aklınızı başınıza toplayın!.. Yalnız bir köşeye çekilip, SİSTEMLİ bir şekilde DÜŞÜNMEYE başlayın! Milyarlarca GALAKSİYİ içinde barındıran bu Evreni, bir NOKTA’dan halkeden; ve indînde sayısız NOKTA’lar ve o NOKTA’ların her birinden sayısız evrenler yaratmış bulunan; ve dahi, her an bu işlevi devam eden “ALLÂH” adıyla işaret edileni; nasıl olur da Sirius yıldızında oturan bir tanrı gibi düşünür ve onun yeryüzünde hoparlör-postacı arası bir PEYGAMBERİ olabileceğini kabul edersiniz?!! Eğer hâlâ böyle düşünüyorsanız, kozanızda mutluluklar dilerim sizlere! Yok eğer; artık böyle düşünmem mümkün değil diyebiliyorsanız... O zaman “ALLÂH RASÛLÜ ve NEBİSİ MUHAMMED MUSTAFA” isimli “OKU”nması gereken ve hâlâ “oku”nmamış olarak rafta bulunan “KİTAP”ı, bugüne kadarki tüm değer yargılarınızı bir yana bırakarak, yeniden elinize alınız!.. (Anlayışı kıtlara: sayfaları ve cildi olan kağıttan mamûl bir kitaptan söz etmiyorum!) “ALLÂH” adıyla işaret edilenin her an yaratmakta olduğu sayısız NOKTA’lardan, yalnızca bir nokta olarak var olan evrenimizdeki milyarlarca galaksiden birindeki yüzmilyarlarca yıldızdan birinin uydusu Dünya üzerinde, “HALİFE” olması amacıyla ve bu amacı gerçekleştirecek fıtratla Mekke’de açığa çıkmış Bilincin, yaşam safhalarını ve DÜŞÜNCE SİSTEMİNİ “oku”maya çalışarak işe başlayın... Haniflik genetik veritabanına sahip eşsiz Bilinç! “Hanif”lik genetik veritabanına sahip; yıldızlardaki melekî gücü tanrı kabul etme anlayışını baltasıyla(?) yıkan ve ölü kuşu Allâh kudretiyle dirilten şuurun genetik mirasını bünyesinde bulan; ve daha başından “halife”lik fıtratını haiz olarak madde dünyasında yer alan Bilincin, içinde bulunduğu şartları, varlığı ve kendi hakikatini nasıl değerlendirebileceğini fark etmeye, kavramaya çalışın! O eşsiz bilinç!.. O muhteşem hüviyet!.. O Harikulâde devrimci kişilik!.. Sirius ya da BETA NOVA’daki Tanrıdan mı aldı PEYGAMBERLİĞİ?.. Yoksa... “ALLÂH” adıyla işaret edilenin RASÛLÜ ve bunun yanı sıra NEBİSİ mi idi?.. Gökteki tanrının fermanlarını ileten yeryüzündeki vâlisi-komutanı-postacısı-hoparlörü mü idi? Yoksa... İnsanlara, hakikatleri olan “Allâh” adıyla işaret edilenin, fark ettirilmesi ve gereğinin yaşatılması amacıyla, teklif edilen önerileri, kendi hakikati olan Allâh’tan gelen bir şekilde; bu boyuta elçilik-transfer ederek açığa çıkaran “RASÛL”ü mü? İnsanların sonsuz azaptan korunup, sonsuz saadete ermelerini sağlayacak dünyevî bakış açısını ve uygulama biçimlerini teklif eden Allâh “NEBİ”si mi? Ciddi olarak düşünün bir; Tanrının Hz. Muhammed adlı peygamberine mi inanıyorsunuz; “Allâh” adıyla işaret edilenin “Rasûl”ü ve “Nebi”si olan Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’a mı? Eğer, ikincisine inanıyorsanız... Birincisine inanmaktan hangi farklı yönleri var bu düşüncenizin, lafzından-sözcüklerinden başka? Bunları ayırın bakalım bir yana... Bu hususları öncelikle çok iyi anlayalım ki, ondan sonra “ALLÂH” adıyla işaret edilenin “RASÜL” ve “NEBİ”si olan MUHAMMED MUSTAFA isimli “KİTAB”ı “oku”maya çalışalım! O Zât’ın, hangi olayda, neyi nasıl değerlendirdiğini; olaylara bakış açısını; sorunların çözümünü “Allâh”ta nasıl aradığını; sorunun çözümünün, olayları nereden nereye yönlendirilerek çözülmek istendiğini; insanların yaşamı ve olayları nasıl değerlendirmesi gerekliliğinin neden “Allâh” bakışına dayalı ve nasıl olması icap ettiğini “oku”maya hazırlanalım. Bu arada da... Kesinlikle bilelim ki... Dünya ve âhiret saadetini istiyorsak, Allâh adıyla işaret edilenin son “Nebi”sine; “Hakikat”imiz olan “ALLÂH” adıyla işaret edilene ermek istiyorsak “ALLÂH RASÛLÜ”ne tâbi olmaktan başka şansımız ve çaremiz yoktur! Allâh bu gerçeği fark ettirsin, idrak ettirsin, gereğini kolaylaştırsın ve hazmını versin!
@necmettinozcan8519
@necmettinozcan8519 5 лет назад
Peygamber mi (!?) Lütfen artik zamani gelmedi mi!? Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak istiyor muyuz?.. Kur’ân-ı Kerîm’i doğru anlamak ve değerlendirebilmek istiyorsak, öncelikle orada kullanılan kelimeleri olduğu gibi almak ve ilgili yerlerde oradaki orijinal kelimeleri kullanmak mecburiyetindeyiz. Kur’ân tefsir veya meâllerini okurken, öncelikle şuna dikkat ediniz lütfen... Eğer bir Kur’ân meâlinde “Allâh” kelimesinin geçtiği yerde “Tanrı” kelimesi kullanılmışsa; “Rasûl” veya “Nebi” kelimesi orijinalinde mevcutken bu “peygamber” diye tercüme edilmişse; kesinlikle biliniz ki, bu meâl sizi Kurân’da işaret edilen hakikatlere ve sırlara erdirecek bir çeviri değildir!.. Böyle bir meâl ile asla, Hz. Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ın bizlere verdiği mesajı anlamamız mümkün olmayacaktır... O çeviriyi yapan, O kitaptan daha bir şey anlamamıştır ki, bize çevirisinden hayır gelsin! Çeşitli yayınlarımızda “Tanrı” kelimesinin anlamının, “Allâh” kelimesinin işaret ettiği anlam ile hiçbir ilgisi olmadığını; bu “tanrı” kelimesinin insanlara “göktanrı” dinini çağrıştırdığını açıklamaya çalışmıştık... Bugün de “PEYGAMBER” kelimesini Kur’ân çevirilerinde kullanmanın yanlışlığına dikkati çekmek istiyorum... Bilmeliyiz ki, Kurân’da kullanılan her kelime, çok özel bir seçimle ve çok kapsamlı ve derinlikli anlamlar ihtiva etmesi dolayısıyla kullanılmıştır... “Peygamber” kelimesi İranlıların konuştuğu Farsça kökenli bir kelimedir; Perslerin “tanrı” anlayışıyla beraber kullanageldikleri çok eski bir kelimedir... Bu kelimeFarsçada, Kurân’da geçen hem “Nebi” hem de “Rasûl” kelimeleri yerine kullanılmaktadır. Dilimizde de böyle kullanılmaktadır. “Tanrının elçisi” = “peygamber” anlamında olarak kullanılan bir kelimedir bu kelime... Uzaydaki bir tanrının ya da tanrısal gücün elçisi = postacısı anlamına “peygamber”!!! Oysa... “ALLÂH” ismiyle işaret edilen; algılayabildiğimiz ya da algılayamadığımız her birimin varlığını, orijinini oluşturuyor Esmâ ve sıfatlarıyla; Zâtı’na sınır getirmek de muhal!.. Bu demektir ki... Kim “Allâh”a ermişse, âfaktan=dıştan değil; varlığından, özünden, derûnundan, hakikatinden ermiş; bilmiştir ki, ismiyle işaret edilen varlığı ismi-resmi bir hayal; varlığı “yok”tan ibarettir; yalnızca var olan “Allâh” adıyla işaret edilendir! Öyle ise, anlamamız gerekir ki, “Allâh” ismiyle işaret edilen, tüm boyutlarda Esmâ ve sıfatlarıyla açığa çıkan; yanı sıra da bunlardan münezzeh ve “Ğaniyy” olan olarak, “Nebi”, “Rasûl” ve “Velî”nin hakikatidir... Bu isimlerle vasıflarına işaret edilenler de, kendi varlıklarında, boyutsal olarak eriştikleri mertebenin hakikatini dillendirmektedirler. Yani bunlar, ötedekinin postacısı değil; hakikatlerindekinin dilleridir! Gerek “Nebi” ve gerekse “Rasûl”; “Allâh” adıyla işaret edilenin Esmâsından “El VELİYY” isminin zuhuru olan “velâyet” kemâlâtının mazharı olarak bu mertebeye kavuşmuşlardır. Dünya yaşamında “Nübüvvet” ve “Risâlet” işlevini yerine getiren bu zevât, bu kemâlâtlarını “VELİYY” isminin mânâsından alırlar ve ölüm ötesi âhiret yaşamlarında da “Velâyet” kapsamında olan “Risâlet” mertebesiyle yaşamlarına devam ederler... “Allâh” adıyla işaret edilenin “Nebi” ismi yoktur; buna karşılık “El Veliyy” ismi Bâkîdir! “Nübüvvet”; dünya yaşamı için geçerli olan bir işlevdir. “Risâlet”; hem dünya hem ölüm ötesi yaşam için geçerli olan bir işlevdir. Her “Nebi”, her “Rasûl” ve her “Velî” varlığını “velâyet” hakikatinden alır... Her “Nebi” zâhiri itibarıyla “Nebi”, bâtını itibarıyla “Velî”dir. Geçmişteki her “Rasûl”, zâhiri itibarıyla “Nebi” olabilir veya olmayabilir; bâtını itibarıyla “Velî”dir. Her “Velî” varlığını ve kemâlâtını “velâyet”inden alır... “Nübüvvet” görevi dünya yaşamıyla ilgili bir görevdir ve “Nebi”nin âhiret yaşamına intikâliyle son bulur... Esasen “Nübüvvet”; “Hâtemin Nebi” olan Muhammed Mustafa ile son bulmuştur; O’ndan sonra kıyamete kadar başka “Nebi” gelmez. “Nebi”lerin bazıları aynı zamanda “Rasûl”dür... “Risâlet” işlevi olan “Rasül”lük ise kıyamete kadar geçerli bir görevdir. “Nebi”lik geçicidir; “Rasûl”lük ise asâletendir ve dünyadan ayrılmakla son bulmaz, zira kendini tanımanın sonu yoktur ve dolayısıyla bu işlev sonsuz devam eder “Rasûl”ler için... Bu yüzdendir ki bizler, İslâm Dini’ni kabul ve tasdik anlamında ifade ettiğimiz “Kelime-i Şehâdet”te Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın “Rasûl” oluşuna şehâdet ederiz; ki bu onun sonsuz işleviyle ilgilidir. Bu yüzden“AbduHÛ”dan sonra“NebiyyiHÛ”değil, “RasûluHÛ” deriz... “Risâlet” ve “Nübüvvet”, “velâyet”in içindeki üst sınıftır... Tıpkı “askeriye” genel tanımı içinde “generaller” sınıfı gibi... “Nübüvvet”; içinde yaşanılan topluma, onlara âhiret saadetini kazandıracak olan yaşam şartlarını bildirmek ve o insanları bu şartlara göre yaşamaya davet etmek işlevidir. “Risâlet”; içinde yaşanılan topluma, kendi hakikatlerini bildirmek ve bunun gereğini yaşayabilmeleri için gerekli olan çalışmaları ve yaşam biçimini tebliğ ederek, onlara bu yolda yol göstermektir. “Ulül Azm” ise; hem “Nübüvvet” hem de “Risâlet” işlevini deruhte eden zâtlara verilen isimdir. “Velâyet”; Hakikatini bilmek ve gereğini yaşamaktır. Toplumla ilgili hangi işlevler “Nübüvvet” kapsamında ise, o işlevlere işaret edilirken Kur’ân-ı Kerîm’de, “Nebi” kelimesi kullanılmıştır... Toplumla ilgili yani dışa dönük olarak, hangi işlevler “Risâlet” kapsamında ise orada “Rasûl” kelimesi kullanılmıştır... Bireyin yaşamıyla ilgili olarak hangi kemâlâtın yaşanmasına dikkat çekilmek istenmişse, orada da “velî” kelimesi kullanılmıştır. Yani “velâyet” hakikatine dayalı bir şekilde, dışa dönük görev alan yüksek kemâlât sahibi zevâtın bu durumuna “Nübüvvet” ve “Risâlet” adları verilerek; onlar, genel olarak içe yani kendilerine dönük kemâlâtı yaşayan “velî”lerden ayrı bir sınıfta anlatılmışlardır. Eğer bu tanımlamalar istikametinde yeniden okunursa ilgili âyetler, çok daha değişik boyutlarda mânâlar karşımıza çıkar... Öte yandan... Bir diğer tanımlama ile, şeriat getiren “velî”lere “Nebi”; şeriat getirmeyip, insanları hakikatlerinin gereğini yaşamaya davet edenlere “Rasûl”, böyle bir davet görevi almamışlara da “Velî” denilmiştir... “Velâyet” babadan oğula geçen saltanat değil; kişinin hakikati olan “Allâh” adıyla işaret edileni yaşamasının sonucudur. “Velâyet” kemâlâtının dayandığı hakikatin, bir “Nebi” veya “Rasûl”de tenezzülat hükmüyle açığa çıkan ilmine “vahiy”, velâyet kemâlâtının urûc hükmüyle bir “velî”de açığa çıkışına da “ilham” denilir. “Peygamber” kelimesi kullanıldığında bütün bu işaret ettiğimiz gerçekler örtüldüğü gibi; bunların sonucu olan pek çok sırlar daha ehlinden saklanmış olmaktadır... Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçesiyle ibadet olmaz! Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçeye çevirisi olmaz! Kur’ân-ı Kerîm anlaşılmak ve gereği yaşanmak için geldiği için de herkes anladığı kadarıyla, “Benim anlayabildiğim kadarıyla Kur’ân” başlığı altında anladıklarını açıklar... Buna kim ne isim verirse versin... “Tanrı”lar “ulu” olabilir... “ALLÂH” ise “EKBER”dir! Bizim keşfimizin bildirdiği hakikat budur... Gerçeğini Allâh bilir! Ves Selâm...
@aligul7724
@aligul7724 5 лет назад
Kuran Allaha ibadet etmeyi. Ahlakli olmayi, kafire muhtac olmaman icin calisip uretmeyi, saygili sevgili olmayi haksizliga dik durmayi namazi ve yetime yoksula ve akrabaya yardim etmeyi emreder... Hesap gününden bahseder.Butun olay budur. Namaz kılan dincilere maun suresini hediye ediyorum anlamini okusunlar... osmanliyi gavura muhtac edenler kimdi. Kim batirdi...
@necmettinozcan8519
@necmettinozcan8519 5 лет назад
@@aligul7724´a selam, Yoldas ol mana ehline! kimde mana var hep vezir! Kimde mana yok hep rezil! Yoldas ol mana ehlihe! Ahlak nedir? Yorumunu yazarmisin!? saygilar.. AHLAK “Sünnet-i Rasûlullâh” (Allâh Rasûlü’nün Sünneti - Allâh Ahlâkı) “Sünnetullâh” konusunun biraz daha iyi anlaşılması; beyinlerdeki “ulu tanrı babamız, rasûlullâh babamız” balonunun patlaması için, konuya bu yazıda da devam etmek istiyorum. Zira, karşımızdaki bu muhteşem yüceliklere, mahalle aklının “anam-babam, amcam-yengem” gibi beşerî yakıştırmalarıyla bakarsak, nelerden perdelenmekte olduğumuzu hayal bile edemeyiz! Bu konuya ne kadar önemle yaklaşıp, ne yazarsak yazalım, insanlara, kendi hayal dünyalarında şekillendirdikleri “DİN” anlayışından vazgeçip, bildirilen evrensel gerçekleri kabullenmek çok zor geliyor! Düşünüyorum acaba ne yapmam lazım diye... Eskinin tekrarını yazsam “bunlar hep bildiğimiz şeyler” deniyor; yeni duyulmadık şeyleri yazsam, bu defa da “bunları hiç duymadık daha önce, nereden çıkarıyorsun” deniyor!!! Bilmem ki ne yapmak lazım? Ama bildiğim bir şey var ki, hiç farkında değiliz “ALLÂH” ya da “Rasûlullâh” derken neden söz ettiğimizin! Sadece lafını ediyoruz bazı kavramların; anlamını hiç tefekkür etmeden! “ALLÂH ismi ile işaret edileni idrak, ancak, idrak edilemeyeceğini idraktır!” diyen Ebu Bekir Sıddîk.. Algılayabildiği evreninde, her an “Sünnetullâh”ın nasıl açığa çıktığını seyreden, insan! Aynı gerekçeden hareketle, biz de diyoruz ki: İsmi “ALLÂH” olanın yeryüzündeki en büyük mucizesi olan Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ı idrak ve kapsamak, ancak, bizim bu konuda yetersizliğimizi idraktır! Çünkü, o muhteşem Zâtın getirdiklerini anlamaya ve deşifre etmeye çalışan bizlerin, O’nun müşahede ve yaşadıklarını yaşamamız, O’nun bir ikincisi olamayacağımıza göre, imkânsızdır! Bu nedenle de önünde saygıyla eğilmekten ve açıkladıklarını anlamaya çalışmaktan başka çaremiz yoktur! “Messenger (elçi) - tanrının postacısı” türünden tanımlamalar, ALLÂH ismiyle işaret edileni ve ALLÂH Rasûlü’nü idrakte yetersizliğini kavrayamayanların, haddini bilmezliklerinden doğan akıl-mantık dışı yakıştırmalardır. Gençliğinde “Hanîf” olarak yaşarken tanrı kavramını kabul etmeyen; daha sonra da, yalnızca ismi “ALLÂH” olanı risâleti itibarıyla insanlığa anlatmaya çalışan Muhammed (aleyhisselâm) şu evrensel gerçekle tüm insanlığı uyarıyordu: Lâ tec’al meAllâhi ilâhen ahare fetak’ude mezmumen mahzûla Allâh yanı sıra (kafanda) başka bir tanrı oluşturma! Yoksa (şirk anlayışının sonucu) aşağılanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak oturup kalırsın! (17.İsra': 22) Çünkü, “tanrı” kavramı, insanın, dış dünyasına yönelip, özündeki hakikatten mahrum kalmasını oluşturur! Ki bunun doğal sonucu da ebeden cehennem yaşamıdır! Sünnetullâh gereğidir ki... Kim “KİMİ” inkâr ve reddederse, yaşamı boyunca, “ONUN GETİRDİKLERİNDEN” de perdelenir ve bu perdelilik hâliyle de âhirete intikâl eder! Bu gerçek böylece vurgulandıktan sonra, şimdi de gelelim Rasûlullâh’a tâbi olmak konusuna... “Sünnet-i Rasûlullâh”a tâbi olmak adına, bize, putperest Kureyş toplumunun âdet ve örfünü uygulatmaya; bunun yanlış olduğunu söyleyince de, bizi sünnet düşmanı göstermeye kalkışanlara gelince... Onlar, ALLÂH kulu ve Rasûlü Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ın hangi özellikler ve hangi işlevle yaratılmış olduğunu fark edemedikleri sürece, bu yaptıklarına devam edecek ve sonunda çok büyük bir sükûtuhayal ve hüsran yaşayacaklardır! Rasûlullâh (aleyhisselâm), insanın, varoluşundaki şerefli “hilâfet” özelliğine dönük olarak, yaşamındaki önceliklere gerekli uyarıları yaparken; içinde bulunduğu toplumun giyim kuşam ve davranış biçimleriyle hiç uğraşmamıştır! Bunlar, insana kazandırılmak istenen muhteşem “halife” olma vasfı yanında, çerçöp bile sayılmayacak konulardır... Özündeki Allâh Esmâ’sını müşahede edip, Rabbini tanımak; Rabbanî kuvvelerini yaşama geçirmek; “Sünnetullâh”ı müşahede etmek; algılayabildiği evreninde, her an “Sünnetullâh”ın nasıl açığa çıktığını seyretmek gibi çeşitli işlevleri yaşamanın muhatabı olan insanın; hâlâ birbirinin giyim kuşamı ya da sakalı bıyığıyla uğraşması ne kadar hazindir! Putperest Kureyş ahalisinin, ana amaç yanı sıra, hiçbir önem ve değeri olmayan örf ve âdetlerine Rasûlullâh’ın saygı göstermesini; onlara bu konularda uymasını, bize “Rasûlullâh sünneti” diye kabul ettirmeye çalışan zihniyet; kozasını delip, gerçek hedefi basîretiyle göremediği sürece; ALLÂH Rasûlü’nün onlara yaşatmaya çalıştığı ebediyet dünyasındaki halifelik kemâlâtından mahrum kalarak ömürlerini boşa tüketeceklerdir. Oysa Rasûl, “ALLÂH Rasûlü”dür ve sünneti de “Sünnetullâh”tır! Sünnet-i Rasûl, Sünnet-i ALLÂH’tır! Allâh Rasûlü’nün bağımsız kendine özgü sünneti olmaz! (O), hevâsından (hayalî şeyleri) konuşmaz! (53.Necm: 3) Âyetinin kapsamını çok iyi anlamak lazım. Bu âyette “Kur’ân” lafzı geçmiyor ve hevâ olmayan konuşması, vahiy olan âyetlerle sınırlanmıyor! “Siz benden daha iyi bilirsiniz” dediği konu dahi, anlatmak istediğinin anlaşılamaması sonucu, onları kendi hâllerine bırakmak amacıyla idi. Çünkü onlara kendi bildiklerini anlatabilmesi mümkün değildi. “Sünnetullâh”ın o konudaki bilinmeyen bir işleyiş sistemini anlatması belki yanlış değerlendirmelere maruz kalacak, belki çok yanlış anlayışlar ortaya çıkabilecekti. Bu olay dahi, Kureyşli’lerin amaç doğrultusunda çok önemli olmayan konularına, yaşam biçimlerine veya anlayışlarına Rasûlullâh’ın müdahale etmediğinin açık göstergesidir. Buna karşılık “Sünnetullâh”ta bir yeri ve değeri olduğu için, örneğin, “abdest alırken suyu yüzünüze çarpmayın, sürün sıvazlayın” uyarısını yapmıştır ciltteki tüm hücrelere suyun nüfuz edebilmesi için. Allâh, bizlere Rasûlü Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ın hangi özellikler ve hangi işlevle yaratılmış olduğunu fark edebilmeyi ve Allâh Rasûlü’nün sünnetinin de “Allâh sünneti” olduğunu kavrayabilmeyi nasip etsin.
@aligul7724
@aligul7724 5 лет назад
@@necmettinozcan8519 mucize olan rasuller degil, 4 kitaptir. Efendimiz hazretleride diger resuller gibi insandir. Allah arapca Tanri turkce.. Tapilacak merci Yüce Allahtir. Lafı dolandirmaya gerek yok . Maun suresi yazıklar olsun o namaz kılanlara derken ateistleremi soyluyor. Yetimi iter kakar yoksulu doyurmaya tesvik etmez. Fecr hayır yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu doyurmaya tesvik etmiyorsunuz. Mali yigacasina seviyor mirasi sınır tanımadan yiyorsunuz. Hayir bu boyle degil cehennem yaklastirildiginda... meryem babasi imran enistesi zekeriya oglu yahya(allahin lutfu) hz. Isa ve cihanin son peygamberi hz. Muhammed hepsi uyaricidir. Ateistler ve dinden gecinenler dini kullananlar yüce kuranda tek tek anlatilmis... Cenabi hak kurani anlayanlardan eylesin. Uydurma hadislerle dinlerini mezhep mezhep bölen fırka firka ayiran birbirinin camisine gitmeyen kendi katindaki ile övünenler.. kuranda hersey acik tek vucud olmak varken her biri kendini peygamber soyundan gelen ulema saniyor.. Cenabi hak kurani anlayip birbirimize merhamet etmeyi nasip etsin. Fetullah cemaiti da güzel ezan okur. Kuran ogretir ogrenci okuturdu. Ne diyanetin nede cemaatlerin yetimin elinden tuttugunu bir turlu goremedim. Ama basindakilere tapinacak duruma gelindigini gordum. Tipki efendimiz yemek yedigi tabaga catala tapildigi gibi... Takva takva maun suresi...
@aligul7724
@aligul7724 5 лет назад
@@necmettinozcan8519 ulkeni cokert eskiyalar anadoluda bacimiza saldirsin. Halife vahdettin ne yapsin elinde bitmis bir ulke.. okuyup ufurup fabrikami kuracakti. Herkes acliktan yurt disina kacti. Almanya fransaya kacirtmasaydin. Milli mucadeleci ziya gokalp vatan haini ilan edildi turkum diye.. Dinciler yüce kitapta var. Ben erbekan ve muhsin yazicioglundan baska dik duran gormedim...
@mustafacikrik2313
@mustafacikrik2313 4 года назад
mehmet tatar Namazın, İslâm dînindeki yeri ve önemi İslâm'da namazın yeri ve önemi çok büyüktür. Hiçbir ibâdet onun konumuna ulaşamaz. Namazın yüce konumuna ve önemine şu hususlar delâlet etmektedir: Birincisi: Namaz, o olmadan ayakta kalması mümkün olmayan dînin direği sayılır. Nitekim Muaz b. Cebel'in -Allah ona rahmet etsin- rivâyet ettiği hadiste Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ona şöyle buyurmuştur: أَلاَ أُخْبِرُكَ بِرَأْسِ الأَمْرِ كُلِّهِ وَعَمُودِهِ، وَذِرْوَةِ سَنَامِهِ؟ قُلْتُ: بَلَى يَا رَسُولَ اللهِ! قَالَ: رَأْسُ الأَمْرِ الإِسْلاَمُ، وَعَمُودُهُ الصَّلاَةُ، وَذِرْوَةُ سَنَامِهِ الجِهَادُ, ثُمَّ قَالَ: أَلاَ أُخْبِرُكَ بِمَلاَكِ ذَلِكَ كُلِّهِ؟ قُلْتُ:بَلَى يَا نَبِيَّ اللهِ! فَأَخَذَ بِلِسَانِهِ قَالَ:كُفَّ عَلَيْكَ هَذَا، فَقُلْتُ: يَا نَبِيَّ اللهِ! وَإِنَّا لَمُؤَاخَذُونَ بِمَا نَتَكَلَّمُ بِهِ؟ فَقَالَ: ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ يَا مُعَاذُ! وَهَلْ يَكُبُّ النَّاسَ فِي النَّارِ عَلَى وُجُوهِهِمْ أَوْ عَلَى مَنَاخِرِهِمْ إِلاَّ حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ. [ رواه الترمذي وصححه الألباني في صحيح الترمذي ] "Sana her işin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi? Ben (Muâz): -Evet, bildir, ey Allah'ın elçisi! dedim. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: -İşin başı İslâm, direği namaz, doruk noktası (zirvesi) cihaddır, buyurdu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-daha sonra: - Bu anlattıklarımın hepsini tutan, onların devamına ve olgunlaşmasına sebep olan şeyi haber vereyim mi? diye sordu. Ben: - Evet, bildir, ey Allah'ın nebisi! dedim. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- dilini tuttu ve: -Şunu koru! buyurdu. Bunun üzerine ben: -Ey Allah'ın nebisi! Biz konuştuklarımızdan sorumlu tutulacak mıyız? diye sorunca, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: - Annen hasretine yansın ey Muâz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen dillerinin ürettiklerinden başka bir şey midir!" (Tirmizî, hadis no: 2616. Elbânî, 'Sahih-i Tirmizî, hadis no: 2110'da hadis sahihtir, demiştir.) İkincisi: Namazın, kelime-i şehâdetten sonra gelmesi, itikadın doğru ve sahih olduğuna, yerleştiği kalbin doğruluğuna ve onu tasdik ettiğine delâlet eder. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: (( بُنِيَ الْإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ: شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَه إِلاَّ اللهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ, وَإِقَامِ الصَّلاَةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وَحَجِّ الْبَيْتِ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ.) [ رواه البخاري ومسلم ] "İslâm, beş şey üzerine binâ edilmiştir: Allah'tan başka hak ilâhın olmadığına, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şâhitlik etmek, namazı (dosdoğru) kılmak, zekâtı (hak edene) vermek, Beytullah'ı haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır." (Buhârî, hadis no: 8. Müslim, hadis no: 16) Namazı ikâme etmenin anlamı: Sözleri, fiilleri ve Kur'an-ı Kerim'de belirtilen vakitleri ile namazı tam olarak edâ etmek demektir. Nitekim Allah Teâlâ namazın vakitleri hakkında şöyle buyurmuştur: ... إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَاباً مَّوْقُوتاً [ سورة النساء من الآية: 103 ] "... Çünkü namaz, bilinen vakitlerde müminlerin üzerine farz kılınmıştır." (Nisâ Sûresi: 103) Üçüncüsü: Namazın diğer ibâdetler arasındaki yeri ve önemi, farz kılındığı yer bakımından özel bir konuma sahiptir. Namazı yeryüzüne bir melek indirmemiştir. Fakat Allah Teâlâ, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ikramda bulunmayı dilediği için elçisi göğe çıkarken (Miraç gecesinde) namazın farz oluşunda Rabbi ona aracısız hitap etmiştir. İşte bu, namazı, İslâm dîninin diğer ibâdetlerinden ayrı kılan bir özellik ve meziyettir. Namaz, hicretten yaklaşık üç yıl önce Miraç gecesinde farz kılınmıştır. Namaz, önce elli vakit olarak farz kılınmış, sonra Allah Teâlâ tarafından hafifletilerek beş vakte indirilmiş ve elli vakitlik sevabı, beş vakitte kalmıştır. İşte bu, Allah Teâlâ'nın namazı ne kadar çok sevdiğine ve konumunun ne kadar büyük olduğuna açık bir delildir. Dördüncüsü: Allah Teâlâ, namaz vesilesiyle günah ve kötülükleri silip affeder. Nitekim Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim: أَرَأَيْتُمْ لَوْ أَنَّ نَهْرًا بِبَابِ أَحَدِكُمْ يَغْتَسِلُ مِنْهُ كُلَّ يَوْمٍ خَمْسَ مَرَّاتٍ، هَلْ يَبْقَى مِنْ دَرَنِهِ شَيْءٌ؟ قَالُوا: لا يَبْقَى مِنْ دَرَنِهِ شَيْءٌ. قَالَ: فَذَلِكَ مَثَلُ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ يَمْحُو اللَّهُ بِهِنَّ الْخَطَايَا. [ رواه البخاري ومسلم ] "Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş defa yıkansa, acaba üzerinde onun kirinden bir şey kalır mı (ne dersiniz)? (Sahâbe): -Onun kirinden bir şey kalmaz! Dediler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: -İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah o namazlar vesilesiyle (küçük) günahları siler." (Buhâri, hadis no: 528. Müslim, hadis no: 667) Beşincisi: Namaz, dînden son kaybedilecek (terk edilecek) ibâdettir. Eğer namaz kaybedilecek olursa, dînin tamamı kaybedilecektir. Câbir b. Abdullah'tan -Allah ona rahmet etsin- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir. "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: بَيْنَ الرَّجُلِ وَ بَيْنَ الْكُفْرِ وَالشِّرْكِ تَرْكُ الصَّلاَةِ. [ رواه مسلم ] "Kişi ile küfür ve şirk arasındaki sınır, namazın terkidir." (Müslim, hadis no: 82) Bu sebeple müslümanın namazı vakitlerinde edâ etmeye gayret etmesi, namazı edâ etme konusunda tenbellik etmemesi veya ihmal etmemesi gerekir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: (( فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ4 الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ5)) [ سورة الماعون الآيتان: 4-5 ] "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar (gerektiği gibi ve vakitlerinde kılmazlar)." (Mâûn Sûresi: 4-5) Allah Teâlâ namazı kaybedenleri (terk edenleri) şiddetli bir azapla tehdit ederek şöyle buyurmuştur: فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيّاً [ سورة مريم الآية: 59 ] "Nihayet onların ardından namazı bırakan ve şehvetlerine uyan bir nesil geldi. Onlar bu azgınlıklarının cezasını (cehennemdeki Gayya vâdisinde) göreceklerdir."(Meryem Sûresi: 59) Altıncısı: Namaz, kulun kıyâmet günü ondan hesaba çekileceği ilk ameldir. Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim: إِنَّ أَوَّلَ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عَمَلِهِ صَلَاتُهُ، فَإِنْ صَلُحَتْ فَقَدْ أَفْلَحَ وَأَنْجَحَ، وَإِنْ فَسَدَتْ فَقَدْ خَابَ وَخَسِرَ، فَإِنِ انْتَقَصَ مِنْ فَرِيضَتِهِ شَيْءٌ قَالَ الرَّبُّ عَزَّ وَجَلَّ: انْظُرُوا هَلْ لِعَبْدِي مِنْ تَطَوُّعٍ؟ فَيُكَمَّلَ بِهَا مَا انْتَقَصَ مِنَ الْفَرِيضَةِ، ثُمَّ يَكُونُ سَائِرُ عَمَلِهِ عَلَى ذَلِكَ. [ رواه النسائي، والترمذي، وصححه الألباني في صحيح الجامع ] "Şüphesiz kulun, kıyâmet günü amelinden hesaba çekileceği ilk şey, namazıdır. Namazı iyi çıkarsa, kurtulur ve umduğuna kavuşur. Eğer kötü çıkarsa zarar eder ve hüsrana uğrar.Farz namazlarından eksik olursa, Rab -celle ve azze- meleklerine şöyle buyurur: -Kulumun nâfile namazları var mı ona bakın! Eğer nâfile namazları varsa, noksan olan farz namazları, nâfile olan namazlarıyla tamamlanır. Sonra diğer farz amelleri de noksan olarak yapmışsa, o ameller de nâfile amellerle tamamlanır." (Nesâî, hadis no: 465. Tirmizî, hadis no: 413. Elbânî, 'Sahîhu'l-Câmi', hadis no: 2573'de hadi sahihtir, demiştir.) Allah Teâlâ'dan, kendisine hakkıyla zikretmek, şükretmek ve güzelce ibâdet etmek konularında bize yardım etmesini dileriz. Kaynak: Abdullah b. Muhammed et-Tayyâr, "Namaz Kitabı", s: 16. Abdullah el-Bessâm, "Tavdîhu'l-Ahkâm", c: 1, s: 371. el-Belûşî, "Tarih Meşrûiyyeti's-Salât", s: 31)
@cemalkaradag5646
@cemalkaradag5646 3 года назад
Yapmaçıķ yılışık ahmet şimşirgil
@wxwxwx290
@wxwxwx290 3 года назад
AĞLA KUDUR
@nihatkaracoban7439
@nihatkaracoban7439 2 года назад
Cevap vermeye bile değmezsin
Далее
Sahurdan Kalplere Hz.Yusuf hikayesi
8:57
Просмотров 524 тыс.
Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı
8:12
Просмотров 106 тыс.
Sahurdan Kalplere Samimiyet nelere kadir?
4:46
Просмотров 79 тыс.
Sahurdan Kalplere Hz. Musa'nın komşusu
4:26
Просмотров 275 тыс.
Sahurdan Kalplere Çoban kazandı çoban!
3:08
Просмотров 101 тыс.
Oi Oi Oi & E E Ei Meme Looking For a Girlfriend
0:26