Değerli kardeşlerim, “Elhamdülillah Müslümanım” diyoruz, ama bu ifade gerçekten ne anlama geliyor? Müslümanlık yalnızca kelimelerle anılacak bir inanç mı, yoksa hayatımızın her alanında bizlere rehberlik eden bir yol mu? Kimi insanlar, Allah’ın dinini değil, uydurulmuş inançları benimsemiş durumda. Hırsızlık, mala çökme, devletin vergilerini çalmak, şantaj, cinayet… Bunlar her yerde karşımıza çıkıyor. Tecavüz edenler, başkalarının namusuna göz dikenler… Saymakla bitmeyecek bir sorunlar yelpazesi var. Kendinize hiç sordunuz mu: “Ben ne yapıyorum?” Belki bu dünyada yaptıklarınızın kaymağını yiyorsunuz ama unutmayın, öbür taraf da var. İstediğiniz kadar tevbe edin, Yüce Allah’ın katında bu davranışların bir değeri yok. Çünkü O’nun yasalarıyla yaşamayı bilmiyorsunuz ve cehennem sizi bekliyor. Müslümanım demek, yalnızca Allah’a kulluk etmek değil, aynı zamanda namuslu, şerefli ve erdemli bir hayat sürmektir. Helalinden kazanmak, iyi bir insan olmak, adaletli, merhametli ve vicdanlı olmaktır. İşte o zaman cenneti hak edersiniz. Birçok insan dilinde “Elhamdülillah Müslümanım” dese de, bu söz gerçekten yüreklerinde neyi ifade ediyor? Allah’a şükretmek sadece dille mi olur? Eğer kalpte bu imanın gerçek bir karşılığı yoksa, bu nasıl bir inançtır? Rum Suresi 30. ayette şöyle buyuruluyor: “Sen yüzünü, Allah’ı birleyici olarak dine, Allah’ın insanları yaratışına uygun olan fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında hiçbir değişiklik yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Müslüman demek, kayıtsız şartsız Allah’a teslim olmak demektir. Şüpheye yer bırakmadan, O’nun iradesine gönülden boyun eğmek ve hayatı bu inançla şekillendirmektir. Gerçek bir Müslüman, aklını özgürce kullanarak sorgular; ancak kalbinde Allah’ın varlığına tam bir inanç taşır. Allah’ın ilk insandan kıyamete kadar tüm insanlığa gönderdiği mesaj evrenseldir; bu mesaj, İslam’dır. Bütün Elçilerin ilettiği hakikat aynıdır, çünkü Allah her şeyi belli bir yasa ve düzenle yaratmıştır. İlk insandan kıyamete kadar tüm insanlar için bu ilahi yasalar değişmez. Bu, Allah’ın kaderidir. İyi bir insan olmak; adaletli, vicdanlı, merhametli, yardımsever, ahlaklı ve dürüst bir yaşam sürmek, salih ameller işlemektir. Bu erdemleri taşıyan herkes, nerede doğarsa doğsun, Allah’a teslim olmuş demektir. Yusuf Suresi 101. ayette ise: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada ve ahirette benim velim sensin! Canımı Müslüman olarak al ve beni salihlere kat.” denilmektedir. İşte bu ayet, Müslüman olmanın özünü bir kez daha hatırlatıyor: kayıtsız şartsız Allah’a teslim olmak. Nebi (s.a.v), vefat etmeden önce insanlara şu uyarıyı yapmıştır: “Yalnızca Allah’ın dinine teslim olun.” O, kendisinden sonra hadisleri ve rivayetleri dinin bir parçası olarak kabul etmeyi kesin bir dille yasaklamıştır. Hakka Suresi 44-46. ayetler de şöyle der: “Eğer (Nebi) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu sağından yakalardık ve şah damarını keserdik.” Sonuç olarak, dinin ve vahyin tek kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Başka bir kaynağa yönelmek, İslam’ın saf bütünlüğünü bozar. Şirk, affedilmeyecek bir günah olup, insanı cehenneme götürür. Bu yüzden, karar sizin, değerli kardeşlerim. Günümüzde, uydurulmuş dinlerden kurtulmak isteyen insanlar için psikolojik olarak zorlayıcı bir süreç yaşanmaktadır. Atalarımızdan miras kalan bir din, birçok insana korku vermiştir. Bu bağları koparmak ve geçmişteki kalıntıları geride bırakmak için mücadele etmek gerekmektedir. Bu noktada, cesaretle ve korkmadan yalnızca Allah’a kulluk etmek önemlidir. İhlas dini, yalnızca Allah’a has kılınmalıdır; çünkü dinin gerçek sahibi Allah’tır. Bu gerçeği kabul eden kişi, Müslüman olma vasfını taşır. “Muhammed (s.a.v) insanlara bıraktığı tek şey Yüce Allah’ın vahyi olan Kur’an-ı Kerim’dir. Hadisleri ve rivayetleri kabul eden kimse, Allah’a ve elçisine iftira etmiş demektir. Bu, büyük bir şirktir ve bunun kurtuluşu yoktur. Cehennem yüzde yüz garanti ve oraya giren insan asla çıkmaz.” Elçi olan Muhammed (s.a.v) bir mezhebi ya da tarikatı yoktur. Kendinize şu soruyu sorun: Eğer siz bu ülkelerde doğsaydınız, hangi dine mensup olurdunuz? Hindistan, Çin, Rusya, Avrupa veya başka ülkelerde doğan çocukların ne günahı var? Bu onların kendi seçimleri değil. Kendilerine Müslüman ismi veren ülkelerde doğan insanlar şanslı, diğer ülkelerde doğanlar ise şanssız mı? Bu mu din? Yüce Allah’ın katında bu kabul edilemez. Müslüman demek, kayıtsız şartsız Allah’a teslim olmak demektir. Sadece O’na kulluk etmektir. Son Söz: Melek de, şeytan da insanın içindedir! Melek, insanın içinde bulunan masumiyet ve takva tarafını temsil eder. O, bizim pozitif yönümüzdür. Adaletli, merhametli, ahlaklı, dürüst, vicdanlı olan insani yönümüzdür. Şeytan ise, sakladığımız “karanlık yüzümüz”, şuur altımız, hayvani yönümüzdür. Nefsimizin kötülüğü emreden tarafıdır. Bu nedenle, şeytanınızı iyi tanıyın. Eğer Allah, şeytanı insanın başına musallat etseydi, onu yenmemiz imkânsız olurdu. Suçlu olan şeytan olurdu, çünkü kötülüklere bizi o sürüklemiş olurdu. Bu durumda herkes cennete giderdi. Peki, o zaman cennet ve cehennem neden var? Baki olan yalnızca Allah’tır. “Her nefis ölümü tadacaktır” diyen Allah, şeytanın kıyamete kadar ölümsüz olması mümkün değildir. Unutmayın ki, her nefis ölümü tadacaktır. Baki olan yalnızca Allah’tır. Kendimizi tanıyalım ve doğru yolda ilerleyelim.