Efendim öncelikle böyle bir konuyu incelediğiniz için şükranlarımı arz ederim. Ezoterik geleneği 8 yıldır inceleyen birisi olarak şunu fark ettim ki ezoterizm bir gelenek değil. Benim için bu bir düşünme yöntemi. Neler üzerinden? Dediğiniz gibi semboller ve alegoriler üzerinden. Buradaki semboller ve alegoriler törenlerde insanların kimilerine göre aşkın olma yolunda kendisini içkinleştirme süreci. Tabi ezoterizmin bir yan anlama yöntemi hermenötik yöntem üzerinden bakmak lazım. Bu tabi yorum inşalarına delalet ettiği için kimi zaman antropomorfik ya da teomorfik olabiliyor. Bu tekamül esnasında akılla semboller üzerine düşünerek sezgiyle yol dediğiniz kavrayışa bir estetik katıyorsunuz. Bu noktada tam manasıyla ezoterizmin pür bir materyalist felsefeyi anlama ve açıklama babında bir yöntem olarak kullanılamayacağı çok açık. Ve lakin sizden ayrıldığım konu, bu düşünce yönteminin sadece spiritüalist(ruhanicilik) şeklinde tariflemeniz. Çok enteresan bir şey söylediniz, aşkınlığa götüren yolda sonuçtan önce nedenlerin somut olduğu ve bu sonuçların en nihayetinde keskin bir kesinliğe götürdüğü varsayımınız. İşte buna katılmıyorum. Çünkü Hermetik İlimler veya Rönesans döneminde doğa felsefesiyle hemhal olmuş portreler Tanrı'ya dair olanla ilgili yaptıkları tetkiklerde o çok kullanılan "anahtar" ilmini müntesiplerine anlatmışlardır. Burada bence ezoterik yöntem üzerine bir düşüncenin neden-sonuç ilişkisi içerisinde değil de bu ikili arasındaki yolun tariflemesini yapmak gerekiyor. Yani sonucu insana bırakıyor(Buradan bir Tanrısallaşma da çıkmayabilir bu bir bilinmezliğe doğru zuhur eden bir asimtot. Asla sıfırı bulmuyor ama hakikati kendi içinde ara diyor. Bakınız arıyor diyorum bulur demiyorum. Çünkü bence felsefe olarak ezoterizmde diğer akımlarda da olduğu gibi bulmak yoktur.) Ve bu tariflemeyi yaparken de içeriğindeki sembollerin aslında ne olduğunu anlamak gerekiyor. (Tabi ben bir materyalist olmadığım için çok somuta odaklanan biri değilim. Genelde sonuçların inşacı süreçlerine daha fazla ehemmiyet veriyorum. Çünkü süreç olmasa bence sonuç olmaz.) İşte burada bir farklı husus devreye giriyor. Ezoterizm, kapalıdır. Ve kapalı olmasıyla da doğrudur çünkü insan aslında kapalıdır. Açılması için elinde onu inşa edecek yan yöntemler gereklidir. Yani ezoterik yöntemi bile anlatırken bunun bir yöntemler bütünü olarak belirtmek gerekiyor. Ve neticede teatraliteden ve estetikle birlikte kadim dönemden süzülmüş bir düşünce yöntemi burada ortaya çıkıyor. Kadim Mısır'dan Yunan'a oradan da bizim Anadolu ve hatta Rumeli'ye gelen bu. Helenizmi yaratan bu. Buna şimdilerde New Age'in dönemi diyorlar. Halbuki bu düşünce yöntemi çok eskiye gidiyor. Bir de bir eklemede bulunmak istiyorum. Okultizmle ezoterizm aynı şey değil. Okült gelenekleri tabi siz Helena Petrovna Blavatsky üzerinen anlattınız ve Teosofik Cemiyetleri vurguladınız. Bunlar önemli. Ve lakin Okültizmin mahiyetlerini menkıbelerde özellikle de şimdiye kadar Naacal tabletlerindeki Mu ve Atlantis'e götürürsünüz. Burada bir haklılığınız var menkıbeler üzerinden felsefe yapılır mi belki şansınız var. Ancak burada da Platon'dan başlayarak yapılan felsefelere dair eserlerin bile kökeninde menkıbeler var. Çünkü oralarda insanın düşünme, kavrayış ve anlayışlarına dair mitik hikayeler yöntemlerin çeşitlenmesine vesile oluyor. Konuşacağım çok şey var. Daha da uzun anlatmak isterim lakin zaten yazı uzun oldu. Muhtemelen kimse de okumaz ama ben de içeriğinize bir katkı yapmak istedim. Saygılarımı sunarım.
"Kişiler öğrenmek değil, inanmak istiyorlar. O yüzden sorun bazen epistemolojik değildir, psikolojiktir. İnanmak istemeyene hangi kanıtı sunarsanız sunun, boş olacaktır." Muazzam bir söylem. Bu açıklama spiritüel inançların, kendini epistemolojik olarak öğrenmeyi içselleştirmemiş kişilerin kendi düşüncelerini empoze ettiği insanların inanma biçimlerini açıklıyor. Çünkü dediğiniz gibi: "İnsanlar inanmak istiyorlar."
@@Emirkrk4 İnsanlar Sorgulamaksızın İnanmak istiyorlar. Aksi olsa İNANÇLARIN, Evrenin 6 günde yaratıldığına, Erkeğin OL denilerek Çamurdan, Kadının ise Erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına, Yıldızların Şeytana atılan taşlar olduğuna, Dünyanın düz olduğuna, Ay ın ortadan ikiye yarıldığına, Asanın Yılana döndüğüne, Demirin gökten indiğine, İnsanın Kalbi ile düşündüğüne, Karıncanın konuştuğuna, Güneşin akşamları Çamura battığına, deve sidiğinde şifa olduğuna, Hz. Ademin 45 m boyunda olduğuna, sineğin kanatlarında şifa olduğuna, Dağların deprem olmasın diye yere çakıldığına, Musa nın ASASI ile denizi ortadan ikiye ayırdığına, Miraca Burak isimli atla çıkıldığına, Göğün görünmez direklerin üzerinde durduğuna, Kuşların havada onun tarafından tutulduğuna, .... DAİR Söylemleri Toplumlarda bugün olduğu kadar büyük bir İlgi ve karşılık bulamazdı diye düşünüyorum..
Pelin hanım, yeteneğinizi izlemek keyifli. Ezoterizm illa ki spirituelist olmak zorunda değil. Örneğin, Aristoteles öğrencileriyel ezoterik adını verdiği sohbetler yapar, ve onun bir ruh, tanrı inançı yoktur. Zenbudizm ezoteriktir, spiritüalist değildir. Antropogonia tamamen bilimsel bir zihin felsefesidir, inaçları reddeder fakat ezoterik alanağı olumlar. Ezoterik ic derinleşmedir, dogmatik olmamalıdır aslında.
İnanmak istemek ifadesi, iki kişisel durumu kapsar. Birincisi, inancını sürdürmek isteği; ikincisi inanmaya başlamak isteği. İnanmaya başlamak isteği durumunda, bu kişiye kanıt sunulması, boş bir eylem değildir, düşüncesindeyim. Çünkü kişi hala fikir ve kanıtları değerlendirme sürecindedir. İnancını sürdürmek isteği durumunda da kişi ancak bağnaz bir tutum içindeyse onun yeni, farklı kanıtlara açık olmadığı şeklindeki tanımlama, doğru olabilir.
Peki bu anlatılanları çok uzaklara gitmeden bizim anadolu topraklarında yaşamış Rumi(mevlana),yunus emre, hacı bektaş veli ve bir çok mutasavvıflar da bu konulara tasavvufi bir bakışla bakıp aktarmışlar ben çok benzerlik görüyorum yalnız hakikat hep gizli bir hazine gibi kişi ancak kendi aydınlamasıyla yaşıyor yok olmakta varlığı ancak bulabiliyor yani gerisi sadece söylenmiş romantik sözler ….
Spinoza da diyor ki: "aslında mutluluk, ruhun Tanrı'nın sezgisel olarak bilinmesinden kaynaklanan tatmininden başka bir şey değildir." Tanrı derken doğayı veya evreni kastettiğini varsayabiliriz. Bazı alanların gri kalmasında bir sakınca yok.
Kanalınızda harika bir iş yapıyorsunuz. Bu paylaşımınız için yorum yapmak istedim. Ben bir materyalistim. Yine de spiritüalizmin bilimsel olarak incelenmesi onu nasıl kullanabileceğimizi, tekrar tekrar aynı şekilde işleyen mekanizmalarını anlamak bakımından önemlidir. Bir diğeri, mekanizmaları olması, spiritüel eylemlerin aslında fizik kurallarına uygun olaylar olduğu anlamına gelmez. Sanırım burada spiritüalizmin tanrı arayışının kendisini görmüş oluyoruz.
son kelimeler bütün yayının özeti ve çok yerinde bir tespit. inanmak istemeyene hangi kanıtı sunarsan sun inanmayacaktır.. bir kainat yaratıp önüne koysan bile bu böyledir..
Çok teşekkür ederim. Böylesine damıtılmış bilgiler ruhumuzu aydınlatıyor. Bir çeşit terapi. Sizin gibi insanların varlığı umut veriyor. İyi ki varsınız
Çok kişisel deneyimler tabi ama 8 milyar insan da yaşamıyor diye olmadığını söyleyemeyiz. Bazen gerçek dediğimiz hayatla bağdaşan öncül görüler,durumlar oluyor mesela o zaman insan kendinden de şüphe edemiyor. Spiritüalizm moda olduğu için degil de insanların deneyimleri arttığı için bu kadar çok konuşuluyor ve ilgi çekiyor olabilir.
Çok haklısınız! Gerçeğe ulaşmak için Hindistana gitmek, Himalayalara çıkmak uzak diyarlarda aramak gerekmez. Gerçeğe ruhsal bir yolculuk ile ulaşılabilir. Ve o sadece idrak edilir. Her canın ruhsal yolculuğu da farklıdır , deneyimleri de farklıdır . Aslında herkes ve hersey o "yol" da yolcudur. Bir yaşamda herkes attığı adım kadar yolda ilerleyebilir. Çok fazla bilgi toplamayı da yolculuğa fazla katkısı olmayabilir. Katkı sağlayan şey deneyimdir. Deneyimlediginiz şeye ikna olursunuz. Ve hakikate ikna olduktan sonra hiçbir şey bunu degistiremez ☉
Arzu ile heves arasındaki farkı kabullenmek yeterli. Bugünün büyüsü medyadır... insanlara verilen benlik, melakelerinin tanımıdır. Bazen felsefe gerçeğin üstünü kapatır. kimin haksızlık yaptığı açıktır.
Peki ben nasıl oluyorda babamın ve bazı tanıdıklarmn ölümünü önceden rüyamda görebildim peki nasıl olduda ben şu an bi yetiskin olan yiyenimin annesinin karnında ki cenin vaziyetini yengemin hamile oldgnu bilmdn karnına bakarak gorebildim ve baska renklerde gorebildim ve nasıl oluyorda 2 gün sonra yasanıcak olan bi olayı önceden görebildim ve daha fazlası ,belkide en buyuk yanılgı insanların 5 duyudan ibaret oldugu yanılsamasıdr ,keske sizden sezgisellik uzerinede bir video gelse çok guzel olurdu 😊
Ben de bu tip rüyalar çocukluğumdan beri çok görürüm insanlar inanmaz diye pek çoğunu anlatmadım fakat bu psikolojiyle açıklanabilecek bir şey değil psikiyatriye gittim ve gayet normalim bu spritüel deneyimleri herkesin yaşamaması bizim de yaşamadıgımız anlamına gelmez.
Nur krky, zaman sadece bu boyut, yani maddesel evren için geçerli bir kavram. Ruhsal boyutta ise zaman yok. Yani öbür boyut tüm zamanları kapsıyor. Geçtiğimiz yüzyılın fenomen şifacisi olarak bilinen Bruno Groningin yaptığı Tanrı tanımlamaları arasında " Zaman Tanrıdir " sözünü duyuyoruz. Bu bakış açısına göre, ruhsal boyutta tüm zamanların aynı anda yaşandığını varsayilabilirmi? Eğer bir ruh bu yaşama devam ederken Rusal olarak , anlık, diğer boyuta gecebiliyorsa geçmiş ve geleceği eksiksiz görmesi mumkunmudur sorusu geliyor akıllara!
Bu tip deneyimleri yaşamamış olanları ikna etmeye çalışmak boşuna bir çaba olur kanaatindeyim. Her can ruhsal yolculuğunda farklı yerlerde ,bu son derece normaldir . Ne zaman ki , kendisi bazı durumları deneyimlemeye başlayacak, işte o An ruhsal dönüşümün başladığı andır.
Dilara Hanım programınız oldukça öğretici ve faydalı. Bunun için teşekkür ederim. Ancak ezoterik öğretilerle ilgili anlatımınızda eksik gördüğüm önemli bir nokta var. Bunu eklemek isterim. Özellikle Anadolu ezoterizminde sıradan insan nefsine düşkün, nefsine yenilmiş bir varlık olarak değerlendirilir. Buna göre kendi açlığı, cinsel içgüdüleri, bedensel istekleri içinde boğulmuş bir varlık hakiki olamaz, hakikati göremez. Örneğin Yunus Emre henüz yola girmeden, derviş olmadan önce Hacıbektaş Veli'den çuval çuval buğday isteyen sıradan bir köylüdür. İnsan ancak bir öğretinin gösterdiği yolda içsel bir yolculukla kendi nefsinden ayrılabilir. Kendi dar, bencil isteklerinden oluşan dünyasından evrensel ve hakiki olana ulaşabilir. Nitekim Yunus'ta Taptuk Emre'nin yanında bu öğretiyi almıştır. Kısacası ezoterik öğretilerin böyle bir etik önemi var. Teknolojinin yüceltildiği ancak büyük bir çürümenin yaşandığı bir çağda bu tip etik öğretilerin hala önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca insan yaşamının bu dünyadaki anlamının ne olduğu, insan-doğa-tanrı arasındaki bütünsellik gibi felsefe tarihinin temel soruları da ezoterik öğretilere konu olmuştur. Bunların altını bir kere daha çizmek istedim. Tekrar teşekkürler, sevgiler.
Bakışınızı taktir ettim. Son cümlenizin çarpıcı ve özetleyici olduğunu kabul ederek, küçük bir problem gördüğümü söylemeliyim: ''İnanmak istemeyene hangi kanıtı sunarsanız sunun boş olacaktır'' Bu bence ters bir anlam doğuruyor. Ben ne demek istediğinizi önceki sözlerinizden anlıyorum, aslında şöyle demek istemiş olabilir misiniz: ''Gerçeği kabul etmek istemeyene hangi kanıtı sunarsanız sunun boş olacaktır.'' Gerçeği ''factual'' yerine kullandım, bunun yerine emprikal, bilimsel vb denebilir. Tahminim aslında bilime inanmayanı demek istediğiniz. Biz bu iletiyi genelde şöyle kullanıyoruz: İnançlı (din ve spritüel anlamında) kişiye hangi bilimsel kanıtı sunarsanız sunun boş olacaktır. Bu iki söylem arasında çok ciddi fark var. Ben (dinlere vb) inanmayan biri olarak, dinler bana bilimsel bir kanıt sunarsa ben neden inanmamak isteyeyim? Budizm konusunda derinlemesine bilgim yok ancak ortada bir Budha ve budha'nın ortaya koyduğu doktrinler olması gerektiğini çıkarabiliyorum. Yani Budizmi bir teori/hipotez olarak görebiliriz. Bir takım varsayımlardan yola çıkarak genellemeler ve yöntemler belirliyor olmalı. Ancak bugün biliyoruz ki bu varsayımların çoğu gerçel değil. Belli bir coğrafyadaki kültüre, yaşama ait veya şahsi deneyimlerden çıkarılmış varsayımlar, yani sınırlı gözlemlerden yola çıkılmış genellemeler. Budha'dan sonrakiler Budizme bir şeyler kattılarsa, yorumlarını, açıklamalarını ve eklentilerini bu orjinal doktrinler üzerine kurmuyorlar mı? Budha'nın söylemlerini değiştiriyorlar mı, böyle bir esnekliğe sahipler mi? Sanmam. Hiç bir inanç sisteminde böyle bir esneklik bulunmaz. Doktrin ve varsayımları değiştirdiğinizde kuram/hipotez çöker. Eğer bu orijine sadakat durumu diğer dinlerdeki gibi varsa, Dalaylama'nın eğer bilim farklısını söylüyorsa budizmin adapte olması gerekir ifadesi saçma değil mi? Değiştirip yerine ne koyacaklar? Bilimi koyarlarsa Budha'nın doktrininden çıkmış olmazlar mı? Bu durumda değişen şeye hala Budizm denebilir mi? Budizm gibi inançlar adapte olamazlar, ancak yıkılabilirler. Budistlerin söylediği bu tür laflar da bana göre beylik söylemlerdir, kendinden çok emin olmanın sonucu olabilir. Budizm modernite, evrensellik ve bilime uygun şekilde değiştirilebilir bir kuram olsa bunu çoktan yapmaları gerekirdi. Bilimsel Budizm diye bir şey olabilir mi? Eğer budistler budizmin temellerinden vaz geçecek olsalar bunu çoktan yapmaları gerekmez miydi? Sadece felsefe kullanarak bile inandıkları şeylerin saçma ve çok sınırlı konuda işe yarar olduğunu anlayabilmeleri gerekirdi. Bunun farkında olmayanların, biz gerekirse kanıt uğruna değişiriz demesi bana kandırmaca geliyor.
*_"Mucize onlara inanan kişilerin başına gelir. Bu doğru olmasaydı Bakire Meryem onun adını bile duymamış olan Lamacılar, Budistler ve Hinduların da önünde belirirdi."_* BERENSON
Gerçek enerjinin ta kendisidir, varlık enerji ile başlar. Hareketin olduğu her alanda enerji vardır, hareketin olmadığı yerlerde de enerji kaynakları vardır.
Zaman bulursam bu videodaki fikirlere detaylı bir eleştiri yazmaya niyetliyim. Ezoterizm ve felsefe üzerinde çalışan biri olarak ya katılmadığım yahut evet ama/ve... demek istediğim çok nokta var.
Ezoterik öğretiler ancak bilgiyi almaya hazır olan kişiler tarafından idrak edilebilir. Materyalist bir dünyada yaşadığımızı zannediyoruz ama madde diye bir şey aslında yok birazcık kuantum fiziği bilen bile maddenin var olmadığını her şeyin enerjinin yoğunlaşmış bir tezahürü olduğunu bilir. Dünya yeni bir çağa geçiş yapıyor hepimiz özümüz de biriz doğaya ve kendi tanrısallıgimiza geri döndüğümüz altın çağa geçiş yapıyoruz. Ezoterizim bize antik çağlardan günümüze kadar gelen kadim bir öğretidir kökeni Atlantis ve mu kıtasından daha önceye dayanıyor. Aydınlanma ve yükseliş kişiseldir. Bütün bilgiler bu çağda açıktır kimsenin size söylediklerini kabul etmeyin kendiniz araştırın bilgiye ulaşın ve idrak edin yol sizin kendi bildiğiniz doğru yolda yürüyün. Hepimiz biriz. ❤
Siz öyle diyorsanız öyle olsun herkesin Kendi gerçekliği ve doğruları vardır siz istediğinize inanmakta özgürsünüz sizin fikirleriniz sizi bağlar gerçek olan zihin ile idrak edilemez.
@@serhatcoban8986 Böyle şeylerin peşine nasıl düşüyorsunuz anlayamıyorum.''Gerçek olan zihin ile idrak edilemez'' ne demektir ? Neyle idrak edilecek o zaman.Bir de ''Siz öyle diyorsanız öyle olsun'' demişsiniz.Ben öyle dediğim için değil öyle olduğu için ''öyle''.Elbetteki bilimsel anlayışımız değişebilir fakat hiçbir elle tutulur kanıt sunmadan,yanlış bilgiler vererek, atlantis ve mu kıtası gibi hayallerden bahsederek yapılan laf cambazlığına gelemiyorum.
@@reinhardazhure6007 Modern bilim bile, maddi dünya olarak bildiğimiz yapının arkasında bir enerji ağı olduğunu ve farklı enerji türleri arasındaki etkileşimlerin madde dediğimiz sağlamlık benzerini yarattığını kabul eder. Kuantum teorisinin babalarından biri olan Neils Bohr'un şu sözleriyle meşhur bir şekilde alıntılanmıştır: Gerçek dediğimiz her şey ... gerçek olarak kabul edilemeyecek şeyler. Kuantum mekaniği sizi derinden şok etmediyse, anlamamışsınızdır. Bu terimin olağan anlamında gerçek bir fiziksel dünya yoktur. Buradaki sonuç, özlü bir fiziksel dünya olmayabileceğine dair zayıf bir sonuç değil, daha ziyade kesinlikle özlü bir fiziksel dünya olmadığıdır. Einstein gerçeği bile tarif etti ve 'optik bilinç yanılsaması' ve 'gerçekliğin çok ısrarcı olsa da sadece bir yanılsama' olduğunu belirtti.
Müthiş! Anlatım,yaklaşım,altı dolu öğeler,örneklemeler… Ortaokuldan beri ezoterizm içindeyim ve zamanla şunu anladım ki spiritüalizm yani manevi ruh yanımızla beşeri-materyalist dünyayı ayıran biziz aslında.Çizgi çok ince hatta yok denecek kadar az.Ama kalınlaştırıyoruz bunu egolarımızla.Bilgi ego yaratıyor ve gizli kibir.Vaktiyle bende düştüm buna zaman zaman,çünkü olgular öyle soyut ki sadece hissedebiliyorsunuz.Bana göre doğru olan başkasına göre doğru olmayabilir bunu da atlıyoruz.Ruh,beden,zihinden oluştuk ve sürekli ruhun peşinden gidersem bu dünyada yaşayamam,öyle bir sistem değil burası.Sürekli beden,zihin yani madde dünya peşinden koşarsam da olmuyor,iç içeler burada denge önemli.Mistisizm ile kendimizi arıyoruz,buluyoruz.Ama bilimi seçen biri de zaten aynı,o da kendini arıyor,dünyayı anlamaya çalışıyor.Ayrıştıran biziz.
Her düşünce yapısan ve inanca bu kadar saygılı ve mantıklı bulmasanız bile değerli bir bilgi gibi görüp nesnel bir şekilde araştırıp öğrenmeniz örnek alınacak bir hareket bence . Size olan saygım arttı
Spritualizmi, ezoterizmi ve materyalizmi karşıt ve birbirini yanlışlayan şeyler olarak ele almak ve iki zıt kutba taşımak konuyu doğru perspektiften uzak bir şekilde eleştirmenize sebep olmuş. Dalai lama'nın verdiği tepki aslında etkileyici olduğu kadar bu düşüncelerin hangi spektrumda toplanması gerektiğine bir örnek teşkil ediyor. Bir düşüncenin ve disiplinin kurallarına sıkı sıkıya tutunup hayatınızı ve düşüncelerinizi onun üzerine inşa etmeye başladığınızda, alternatif düşünce biçimleri oldukça uzak ve korkutucu gelebilir, ama siz yine de aklınız esnekliği ile olabildiğiniz kadar objektif olmaya çalışmışsınız, tebrik ederim.
sizde spiritüel bir insansınız tek fark bunu bilmiyor olmanız ya da bunun farkında olmamanız Öyle ki ele aldığınız her konuyu bu,bu videoda olduğu gibi spirutüalizme reddiye de olsa öyle güzel derin ve net bir biçimde açıklıyorsunuz ki bunu ancak spiritüel bir insan yapabilir Spirituel insan karnından değil kalpten konuşur yani ruhtan İnsan spiritüel bir varlıktır ama henüz herkes değil
İlk defa benim yıllardır tanık olduğum şahit olduğum ezoterik toplum yapısından bahseden birisiyle karşılaşmak beni çok mutlu etti. Demekki artık bir tek ben algilamiyorum bu yapıyı. Mesela "elma" ya başka bir anlam verilebiliyor. Adamın adı sırf "devlet" diye bir siyasal partinin basina simgesel olarak getirilebiliyor. Bu kişilerle iletişim kurmak çok zor çünkü kelimelere çok değişik anlamlar yukleyebiliyorlar. Mason, tarikat, milliyetci-ulkucu.... gibi guruplar fark etmiyor, kendilerince bir dil ve anlam geliştirmişler. Toplumda rüya gordurtme ve rüya yorumculuğu gibi pek abuk sabuk işlerle uğraşan egemen bir yapının varlığı gerceklerinde örtük kalmasına sebep oluyor. Umarım "akıllı toplum" yapısına yakın zamanda geçeriz. "Dinsel-buyusel toplum yapısında" bu gibi sorun ve yapılarla çok zor işimiz.
Evrende ben bu kainatın kendisiyim ve evren benim bedenimdir diyen bir şahsiyet vardır. Ben aynı zamanda kendimi çoğaltarak bu evrenin içinde her türlü görüntüye geçerek yaşarım der. Bu şahsiyet hep vardı ve var olmaya devam edecektir. Bu şahsiyet dünyayı insana göre oluşturdu ve ilk başta bir insan yarattı. Bu insan çoğalarak ve biri birlerini doğumlara sokarak bugünlere kadar geldi. Fakat burada bir şey oldu,bu insan çoğalanları çoğalttı fakat kendini öz olarak çok az bir insan görüntüsünde topladı ve bunların sayısı çok azdır. Yani ilk insanın öz doğumları kendilerini var ederken diğerleri oyunlar vasıtasıyla çoğaltıldı. Bu elli milyar bile olabilir fakat bunlar daha önceden programlanmış oyunları oynamak üzere çoğaltılmışlardır. Öz doğumlara girenlerse çok azdırlar ve bunlar kendilerini var edenlerden oluşur. Bunlar istedikleri zaman çoğalırlar ve kıyamet zamanları parçacıklarını toplayarak yeni bir boyuta geçerler. Fakat bu yaşananlar boşuna değildir her yaşam evrenin kamerasıyla kayıt altına alınır ve başka bir zaman diliminde zaman açılarak bu oyuncular yeniden canlandırırlar. Onun için evrende bir karınca bile kaybolmaz. Nitekim dünyaya kamera sisteminin indirilmesi bu arşivi dahada zenginleştirmek amacıyladır. Bu arada birde makineler sistemi vardır,evlerimizde kullandığımız elektronik aletlerden kullandığımız dev boyutlu makinelere kadar bu makineler sistemine aittirler. Makinelerde insanlar gibi bir türdür ve her türlü görüntüye geçebilirler. Evrendeki gezegen büyüklüğündeki bilgisayarlar hem fal çekerler hemde bu falı kayıt altına alırlar. Bu fallar dünyamızdaki yazılım programları gibidir kısa anlatımda insanların kader olarak algıladıkları deyime denk gelir. Evrenim diyen şahsiyete bir numara dersek sıralamada insan iki numara bile olamıyor ve çok aşağılarda bir yerde oturuyor. Çünkü insana benzeyen doluyla yaratık var evrenimizde fakat insanı ayrıcalıklı kılan tek özelliği ellerini kullanıyor oluşudur. Yani elleriyle alet ve edevat kullanan bir tasarım. İnsanın ellerini bileklerinden kes tüm özelliğini kaybeder ve sıralamada çok aşağılara düşebilir. İnsanda ZEKA yoktur,zeki bir yaratıkta değildir fakat müthiş derecede ezbercidir. Bundan dolayı bir topluluğa girip deneyiniz hemen geçmişteki hikayesini anlatır. İnsanların ellerinden çıkan tüm kitapları yazan bu makinelerdir ve hazır yazıları insanlara kodlarlar insanlarda o hazırları kağıda döker. Çok daha özel bir yazı yazılacaksa onu bir numaranın parçacıkları o adamın bedenine girerek yazar ve işi bitenden sonra asli görevlerine dönerler. İnsan soyu ne kadar yaşarsa yaşasın bir aslanı,bir kurtu,bir kartalı,bir kaplanı,bir pumayı çıkaramaz. Bunu ancak bir numaranın soyundan gelenler başarır. Bizim şu anda dünyada yaşadıklarımız bir oyun karşılığıdır ve roller dağıtılmıştır. Herkes rolünü oynayıp gider,gidenler başka bir oyuna geçerek tekrar gelirler ve dünya var olduğu sürece dönüp dururlar. Ve bu bir çemberin hikayesidir sürekli dönüp durur. Evrende Zaman kavramı yoktur ve her şey aynı anda hareket halindedir,zaman dünyaya has bir şeydir. Beceriye gelince,tüm beceriler doğuştan gelir ve her yaşamda üzerine biraz daha katkıda bulunuruz. En önemli olanını yazayım,evrenin soyundan gelenler doğuştan birer tanrıdırlar ve bunlar dünyada işleri bitince öz mekanlarına geriye dönerler. Bunlar bir proje üzerine gelirler ve proje bitince dönüş yolundadırlar bağlasan durmazlar. Dolayısıyla asıl bilgiler bunlardadır fakat bunlar gerekmedikçe ortaya çıkmazlar. Çok konuşanlar,her bulduklarını ortaya atanlar bunlardan değildir. Dünyada ne kadar çok konuşan,bir mevkiye gelebilmek için yerlerde sürünenlerde bunlardan değildir. Bir ülkeye başkan yada sultan olsalar bile bunlar sıradan insanlardır. Sadece verilen rolü iyi oynayan oyunculardır. Bu kainatta hiç bir şey kaybolmaz,madde her yerde maddedir,bir ev,bir araba,bir metro,bir gökdelen gibi yapılan her şey evrenin arşivindedir. Bu arşiv sadece sahibine aittir ve biz insanlar dünyada bir meşgale yada vakit geçirme amacıyla bunları yaparız. Bir numara ise bunlarla yeni gezegenlerde yeni medeniyetler kurarak kullanıma açar. Yani bir piramid buradada piramiddir bir başka gezegendede piramiddir. Son sözüm şu olsun,dünyada önüne geleni soyarak çok para kazananlar haraç programındadırlar ve haraç alarak kazançlarını diğer tarafa aktarmaktadırlar. Yani bu haraççılar kavim oyuncularıdır ve kavim lideri bir numarayla bir pazarlık karşılığı dünyadaki haraca kodlanmış oyuncusu vasıtasıyla kazancı götürmektedir. Bu kazançla başka bir zamanda başka bir gezegende kurulacak yeni yaşamda sermaye olarak kullanırlar. Kısacası sırlarla dolu bu evrende sırları çözmek öyle kolay bir şey değildir. Buna bir numara asla müsade etmez. Teşebbüs edenlerin kursağında kalır. Dünyada bizim bildiklerimiz bir yalandan ibarettir ve insan olarak yalanlar arasında dolaşarak ömrümüzü tamamlamaktayız. BAŞARILAR.
İyi ki varsın Dilara. Ben de materyalist felsefeyi dünya görüşüm olarak alanlardanım yalnız quantumda gözlem anında değişim durumu benim bu görüşlerimi çok sarsıyor bu sebeple simülasyon teorisine takılıp duruyorum
Pelin Hanım, Türkçemizde "tabikide" ifadesi yok. Bu anlamsız ifade nedense moda oldu. Lütfen "tabii ki..." diye cümleye başlayabilirsiniz ki bu"doğaldır ki..." anlamına gelirken "tabii ki de..." ifadesi "doğaldır ki de..." gibi saçma bir anlama geliyor.
İlgiyle dinledim.Üzerinde çok düşündüğümüz, konuştuğumuz ve açıklamakta zorlandığımız sorunsallar için bir açıklama duymak iyi geldi. 🙏 Fakat Türkçe’de “tabiki” sözcüğünden sonra -de eki gelmez. Yazmadan edemedim kusura bakmayın.
Öğrenmek ve inanmak arasındaki psikolojik zorluk seviyesi farkından dolayı insanların bireysel olarak bir tarafa kümelenme gösterdiğini düşünüyorum. Öğrenmeyi kanat çırparak yolculuk etmek olarak nitelendirirsek inanmayı da bir bulutun üstünde oturarak yolculuk etmeye benzetebiliriz diye düşünüyorum. Bir insanın nesillerdir bir bulutun üstünde oturan bir öğretinin içinde doğmuşken kanatlarını takıp bulutun üstünden kendini aşağı bırakması olabildiğince güç bir eylem.
Batinî (ezoterik) bilgilere ulaşmak çok zor bir süreç, herkes ulaşamaz. Tanrı, hakikate ulaşmak isteyen bireyi test eder. Nihayetinde bu testleri aşarsa mağrifete (gnosise) ulaşır
Sevgili Pelin her yeni videonda sana hayranlığım artıyor canım kızım❤️😘 Sen Cumhuriyet'e yakışan, Ata'mızın Türkiye'yi emanet ettiği gençlerin en önde gelenlerindensin. Varol🙏👏👏👏💐💐💐
Dinler tarihini ögrendikce ozellikle mezopotamya dinleri ve çin hint inanislari spritüelizmin icinde bu dinlerden bol bol motif buldum bu nedenle soru işaretiyle yaklasiyorum bu konuya
Madde gelip geçicidir,bir yanimsamadir,ama Insanı ayakta tutan Ruh sonsuz ve ölümsüzdür, yani bizlere bahsedilen Ruh, aslında olmayan maddeyi sadece gerçek olarak algılıyor,
Çok şeyi anlamış kendini anlamamış gibisin belki de kendi çıkarımımca saçmalıyorum. Ama bir gün gerçekten felsefi olarak sohbet etmek isterdim. Bencilce zevkli olacağını düşünüyorum sohbetin. Bu arada arayış yolunda yolumu aydınlattığın için teşekkür ederim. Kattığın değer önemli :)
Umarım bu kadar kötülüğün acınin olduğu bir hayat gerçek değildir.nefret ediyorum dünyadanda yaşanan acılardan yaşatilan acılardan ve kötülüklerden.en çokta insan denen yaratiktan
Bu hayat gerçektir.yanlızca senin yaşadığın gerçektir diğerleri senaryodur dekordur.içinde var olman gereken sınanmak için var olmsı ggrreken iyi yada kötü şeylerdir.insanlardan nefret etme sen onlardan birisin.İnsan olabilmeyi başaramayanlara acı sadece.Kendine verilmiş çok yüksek niteliklere rağmen değerli olabilmeyi değil aşağılık yaratık olabilmeyi başarabiliyorlar.üzücü ama gerçek bu.Sen değerli kalabilmeyi iyi olanı seçebilmeyi başranlardan ol nefret hastalıktır.
"Aynı şartlar altında normal yetilere sahip birkaç milyar insan tarafından paylaşılmayan gündelik deneyim ya da mantıkla çelişen bir öznel deneyim hakikatin kanıtı olmaktan ziyade nöropsikolojik bir konudur. " Harika tespit. Son kısmını "spekülatif bir alan meydana getirir" şekline evirerek kendi repertuarıma eklerim. Gözlem ve deney araçlarımızın ötesine taşan bir dünya için küçük bir yaşam alanı.
10 yıl evvel ezoterik ve okült kitaplara merak sardım. Kitaplığım da eşsiz kitaplar var. Kiminin baskısı bile yok. Felsefenin alt versiyonu gibi gelmişti bana. Bazıları çok uç(saçma) olsa da fantastik ögeler ilgimi hep çekiyor.
Mekanik fizik kurallarını mutlak kabul etmek insanın zihnine vuracağı en büyük prangadır. Üstelik kuantum fiziği ile bilimsel olarak da mekanik saat gibi işleyen (mutlak neden sonuç ilişkilerine dayalı determinizm) Evren görüşü yıkılıp gitmiştir. Üstelik uçan bir at hayal edebilmek için mekanik olmayan bir bilince sahip olmamız gerek ki bunu yapabildiğimize göre fiziğin değil metafiziğin bizzat kendisiyiz demektir. Yani mistik düşüncelerin varlığı bile ne eksik ne fazla fizik kurallarının (mekanikliğin) dışında olmak anlamında 'muzice' nin taa kendisidir.
auroville btı dışı değil direk olarak batı kaynaklı teozofi kaynaklı, spiritüalizm dediğiniz ise ruhçuluk, mistisizmden bahsedin biraz, advaitadan vahdeti vücuddan, çok net yanlışların var
Astroloji konusunda ne düşünüyorsunuz Dilara Hanım? Bilim mi değil mi? İngilterede üniversitede astroloji eğitimi alıp burada insanların kararlarını yıldızlara bakarak etkileye seküler arkadaşlarım da var, onların sözünden çıkmayan bir sürü danışman arkadaşlar da var. Spiritüellikle paralel gidiyor astroloji işleri de
Hakikatin ve onu anlamanın üç boyutu vardır. Birincisi yazı boyutu, burada var olan şeylerin bilgisi bulunur. Bu bilgilerin doğruluğu gerçeklikle Sınanarak ortaya çıkar. İkincisi ise tuğra, hayal, inanç boyutudur. Burada varolan şeylerin gerçekliği ile uyumlu fakat onlarda olmayan haller tanımlanır. Sözgelimi inançlar bizi yönetir ve olmak istediğimiz şeye dönüştürür. Felsefeyi okulda anlamadığım halde sizden dinlediğimde anlıyorum. Buna rağmen hakikatin bu iki yüzünü çatıştırmanız yüzünden sizi anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü böyle bir çatışma gerçekte bulunmaz. Üçüncüsü ise varlığın kendisidir. Bunun anlam dünyasına etkisi ise hissetmektir. Kendi bilincimiz, yaşamamız, her gün yaşayıp kimseye izah edemeyeceğimiz tecrübelerimiz gibi. Varlığın kendiliği her zaman yazıya, bilgiye bağlı kalmak zorunda değil. Aynı şekilde her hayal ve inanç da hakikatin Özü ile uyumlu olamaz. İnsan bunu anbean hissedebilir. Ve bu hissettikleri ile hem yazıyı, hem de hayal dünyasını değiştirebilir. İnsanlık tarihini değiştiren olumlu gelişmeler bu şekilde gerçekleşmiştir diye düşünüyorum. Son olarak, inanmak gerçek bir ihtiyaçtır. Bilimin bizi yanlışa düşmekten koruyacağı da neticede bir inançtır.
Ölüm sonrası deneyimlerde birbirini hiç ama hiç tanımayan milyonlarca insanın birebir aynı deneyimi anlatmasını da , nörolojik bir probleme bağlayabilir misiniz? Dünyanın farklı yerlerinde, birbirinden bağımsız roportajlari incelemenizi oneririm
Bilimsel bilginin gerçeği anlamada ya da hakikate yaklaşma da en doğru yöntem olduğunu düşünen birisiyim. (gerçek kavramıyla hakikat kavramının literal anlamda ki farkını bilerek söylüyorum) İnsanların bu tarz inanışlara yönelmesinde ki en büyük sebebin, kişilerin bilimle tanışamamasına ya da bilime ulaşamamasına bağlıyorum. Bu durumda çok doğal tabii. Onlarca sebebi var bunun. Sosyolojik, psikolojik, politik, ekonomik ve kültürel sebebler. Aidiyetler. 8 milyarı aşmış bir türüz. Doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde toplumlar ve içindeki bireyler için hayat çok farklı akıyor. Bilgi türlerini bilmediğimiz, dolayısıyla farklarını ayıramadığımız için, her zaman bu tip düşünce biçimlerinin ezici çoğunluk olacağını düşünüyorum. Ve önümüzde ki birkaç yüzyıl daha durumun değişmeyeceğini sanıyorum. (tabii doğal ya da insan kaynaklı kitlesel bir yokoluş yaşamazda hayatta kalırsak...) Ki geçenlerde paylaştığın bilinç-zihin serilerinde tanıttığın kitaplardan birinde okumuştum. İnsan düşüncesinin mistifikasyona eğimli olduğuna dair sayısız bilişsel sinirbilim çalışması yapılmış, makale yazılmış. Yani bilimsel anlamda da veriler bunu doğruluyor. Bugün için durum bu! İlerleyen yüzyıllarda bu tip düşünce biçimlerinin nostalji kategorisine girecegini düşünüyorum. İçerik her zamanki gibi bilgilendirici ve çok doyurucuydu. Seçtiğin konu başlıkları üzerine bile haftalarca düşünmek ve tartışmak gerekir. Ama bu kadar az zaman diliminde, böyle ağır ve derin mevzuları çok başarılı bir şekilde derleyip, bizlere aktarıyorsun. Teşekkürler. Dalay Lama ve salt bilimcilerin diyaloğuda hayli ilginçmiş bu arada! Dalay Lama iyi kıvırmış ama, bilgece... Saygılar. 🙋♂️
Seni ve anlattıklarını gerçekten çok değerli buluyorum. Uzak doğu düşünce tarzlarını deneyimlemiş biri olarak ama özellikle sana şu soruyu yöneltmek istiyorum, en nihayetinde gerçekten batının bilimsel olarak ampirik, felsefi olarak kümülatif, bilgi birikiminin yerine konulabilecek bir şey ile karşılatın mı? Ya da hoş bir manzaraya baktığımızda hissettiğimiz o görkemli duygular eşliğinde keşke panteizm vari daha büyük bir şey olsa demekten öteye gidemeyen bir edinim miydi bu son bir kaç ay? Çünkü bir ara felsefenin izinde serinin bir bölümünde felsefe bizi yere ulaştırmaya yeterli değil gibi bir noktaya geldiğini hissettim eğer yanlış anladıysam. Hala daha buna yakınsar bir pozisyonu savuyor musun?
hakikat bir sıfat ve ismi niteler diğer sıfatlar gibi. örneğin sarı kalem. buradaki sarı denilen şey kalem olanı şeyi niteler. yani kalemin bir özelliğini. amaç ise kalemi diğer kalemlerden ayrıştırmak yada vurgulamak. hakikat denilen şey de tıpkı sarı örneğindeki gibidir. yani hakikat denilen şey, nitelenen değil niteleyen şey. işaret edillen değil işaret eden. dolayısıyla hakikati arayan kişi aradığı şeyi bulamaz . çünkü aranıyor olan hakikat denilen şey değil. kişi bulsa bulsa sadece işaretçileri bulur işaret edileni değil. örneğin güneş hakikat mi ? böyle bir soru net olmaz. çünkü güneşin neyi hakikat olduğu belirtilmemiş. güneşin varlığı hakikat mi ? burada işaret edilen şey varlık değil hakikat değil . direkt olarak güneştir. tanrının varlığı hakikat mi ? yine bu sorunun cevabı asıl aranan cevaba ulaştırmaz. bu sorunun cevabı evet hayırdan ibarettir. bu yüzden de asıl cevaba yönlendirmez. çünkü asıl cevabı sıfat aracılığı ile ,yani bir niteleyici ile yani bir işaretçi ile yada vurgulayıcı ile bulmaya çalışıyor "aramakta olan kişi". kişi evet tanrı var yada hayır tanrı yok cevabını aramıyor. kişi bu soruyu evet yada hayır cevabı dışında bir deneyimle elde etmek istediği için "tanrının varlığı hakikat mi" sorusu tamamen sözel cevaplar getirir ki aranan şey sözel bir "şey" değil. hakikat yada hakiki ile varlık aynı şey mi ? hakikat genelde varlık ile aynı zannedilir. bu yüzden de var olmayan şeylerin de "hakiki olduğu çıkarımı hatası" doğar. bu hata tamamen sözel mantık yapısından kaynaklanır. elimde hakiki bir saat var cümlesindeki hakiki olan "şey" sadece saattir. saat sahte olsa bile yine de vardır. dolayısıyla hakiki nitelendirmesi varlık ile alakalı değildir. hakiki sırları buldum ! diyen birisi , yine birşeyler bulmuştur ve bulduğu şeylerdir asıl özne olanlar. fakat bulduğu şeyler gerçekten de var olsa bile , asıl aranan şey olmayabilir. yani kişi sırları bulmuştur fakat bulunan sırlar ,başka birşeye dair olan sırlar olabilir. yine burada, hakiki tabirinin asıl aranan şey olmadığı ortadadır. "hakiki olan birşey" çok yönlü olan şeylerdir. dolayısıyla "hakikati biz göremiyoruz " cümlesi eksik bir cümle de olsa , asıl sözü edilen şeyle ilgili bir cümle değildir. bu cümle eksik bir cümle olduğu için geniş anlamlı bir cümledir. tek birşeyi, bazı şeyleri yada birçok şeyi ifade eden bir cümle olduğu için bu cümlenin işaret ettiği alan epey geniştir ve bu genişlikte herhangi bir cevaba yada anlama ulaşılamaz. ulaşılabilmenin kolaylaştırılması için önce eksikliği gidermek, yani alanı daraltmak gerekir. "hakikati biz göremiyoruz" cümlesini daraltmanın en kolay yolu , ney sorusudur. neyin hakikatini biz göermiyoruz ? her ne kadar neyin soru kalıbı ile bu cümleyi eskiye nazaran daha da daraltmış olsak da yine de tam istenilen bir darlığa sahip değildir. çünkü yine geniş anlamlar ortaya çıkmasına , bir çok olası cevap türetilmesine sebep olacaktır. bulunmak istenen şey olası cevaplar değil kesin olan cevaptır. dolayısıyla olası cevapların olabileceği bir sorgulamada bir cevap bulunmuş olsa da , aranan şey bulunmuş olmaz. bulunan şey olası bir cevaptan başka birşey değildir ve bu olası cevabın asıl cevap olduğu anlaşılmış olmaz. hakiki sırları buldum diyen birisi, ilgili konuyu yada alanları belirtmesi gerekir. hayata dair sırlar buldum derse , hayat denilen kelime de yine geniş anlamlı bir kelime olduğu için yine bir çok alakasız cevap türetilebilir. mutlu olmanın sırrını buldum diyen birisi , tıpkı hayata dair sırları buldum demiş gibi olur. çünkü mutluluk kelimesi de tıpkı hayat kelimesi gibi geniş anlamlıdır. dolayısıyla bir çok olası cevap türetilebilir. aranan şey her ne ise, olasılıklardan arınmış olması gerekir. biz hakikati göremiyoruz: neyin hakikatini yada nelerin hakikatini ? hangi konu ile ilgili hakikatten yada hakikatlerden bahsediliyor... herkesin bahsettiği bir hakikat mi , yoksa herkese özel olan bir hakikatten mi bahsediliyor ? kişiye özel olan bir konuya dair olan hakikat , asıl olan hakikat değildir. çünkü asıl olan hakikat tek bir kişiye değil tüm kişiye dairdir. yani tek bir şeyi değil, birçok şeyi kapsayabilir. kişiye özel olan bir hakikat, sadece o kişiyi bağlar. örneğin bir peygambere göre tanrının var olduğu hakikidir. fakat buradaki hakikat sadece peygamberin şahsına özeldir. çünkü tanrının varlığını sadece "o" deneyimlemiştir. deneyimlediği şeyi ise sözel ifadelerle "işaretlemekten" /"nitelendirmekten/ "vurgulamaktan" öteye gidemeyecektir. bir peyfamber tanrının varlığına inanmaz. inanması da beklenmez. çünkü o deneyimlemiş olandır. inanma işini deneyim sahibi olmayan kişiler icra eder. fakat inandıkları şey sadece sözel ifadelerden ibarettir. çünkü asıl şeye inanç duyulmaz.güneşi gören birisi , güneşin varlığına inanmaz. 5 defa 5 i toplayan kişi 5*5 işleminin cevabına inanmaz, şahsen sonuca ulaşmıştır çünkü. fakat 25 cevabına ulaşmak için illa ki 5 ile 5 toplanmasına gerek olmaz. toplamadan da ezber yolu ile 25 cevabına ulaşılabilir. fakat buradaki cevabın hakikiliği sadece işlem bazındadır. varlık açısından bakılacak olursa 25 diye birşey yoktur. 5 diye de. çünkü sayılar gerçek değildir ve sayıların varlığından söz edilmez. bunlar soyut şeylerdir. ezbere hareketlerle bir takım ritüeller yapan kişi, tanrının varlığına dair bir hakikate ulaşmaz. namaz kılan, oruç tutan, ağlama duvarında ağlayan, kilisede dua eden , kabede tavaf eden bir kişi yada kişiler ezbere ritüeller yaptıkları için tanrının varlığı konusundan hep uzak dururlar. bir peygamberin yada x kişisinin veya x,y,z... kişilerinin ağzından çıkan tanrının hakikatine dair sözler de yine gerçeklikle alakalı olamaz. çünkü "gerçek olan tanrı'nın" ispatı sözel yada mantıksal yollarla yapılamaz. yapılamadığı için tanrı sadece inanç alanın dışında kalır. dolayısıyla da sadece inanç duygusunun sınırları içinde kalır. mantık alanının sınırlarına giremediği için de, tanrının varlığına dair olan cümlelerle tanrının hakikatliğine ulaşılmayacak olduğu çoğu zaman anlaşılamaz. " tanrı 'nın varlığı " yada herhangi bir varsayımsal şey hakkında konuşulurken mantık alanı zorunlu olarak aşılmak zorundadır. çünkü varsayımlar , adı üzerinde var olduğu belli olmayan şeylerdir. tanrı'nın varlığı da varsayımdır tüm inananlar ve inanmayanlara göre. bir tek peygamber olana göre varsayım değildir. fakat tanrının varlığı varsayımını ilk olarak peygamber olan ortaya atmıştır. bir ateist "tanrının varlığı" varsayımını kabul etmez. bir teist "tanrının varlığı" varsayımını kabul eder. "tanrının varlığı" kabul etme yada reddetme kapsamı ile alakalı değildir. çünkü gerçekten var olan birşey, kişinin kabulünden dolayı var değildir. örneğin ben kör olsam ve güneşin var olduğunu kabul etmiyorum dersem, güneş yine var olmaya devam edecektir. yada güneş, bir çok gözü sağlam kişinin güneşi gördüğü için var olmuş değildir. tanrı da yine, bir kişinin yada bir çok kişinin kabulu ile var olmuş yada yok olmuş değildir. dolayısıyla bir teist ile bir ateist arasındaki ortak nokta , her iki tarafında inanç alanı içinde kalıyor olmasıdır. yani bir ateist tanrının olmadığına inanırken, bir teist tanrının var olduğuna inanır. fakat gerçekten de var olan birşey, ne şahıslara ne de inanç duygusuna bağlı olmadan vardır. bir teist yada bir çok teist , tanrının varlığına kalben inanıyor diye tanrı var olmuş değildir. gerçekten var olan şey, kişi yada kişiler ve duygular olmaksızın vardır. bu yüzden bir teist , bir ateistin tanrı yoktur sözüne kızıyor olması duygusal ve bi o kadar da mantıksızdır. tanrıyı var eden teistin inancı olmadığı gibi, tanrıyı yok eden şey ateistin inançsızlığı değildir. "ve tanrı öldü, insan onu öldürdü" diyen nitzche'nin söz ettiği tanrı ; sözü edilen ,yani asıl olan tanrı değildir. nitzche bu sözü ile ,varsayımsal olarak var edilmiş olan ve bir çok dinin konusu olan tanrının öldüğünden söz eder. asıl olan tanrıdan söz etmez.çünkü asıl söz konusu tanrınn var olup olmadığını nitzche de bilmez. nitzchenin bahsettiği tanrı insanın yaratmış olduğu tanrı yada tanrılardır. bir peygamber tanrı yada herhangi bir insan tanrı yaratabilir. çünkü varsaymak , insanın doğuştan elde ettiği bir yetisidir. insan yoktan var edebilir. fakat bu varlık , varsayımsal bir varlık, yani soyut olan bir varlıktan ibaret olarak kalır. soyut bir alanda yaratılan bir şey hakkında ise milyonlarca şey türetilebilir.yine bu milyonlarca şey yine varsayımsal şeylerdir. örneğin bir peygamberin ayı ikiye yarması yada bir peygamberin ölüyü diriltmesi yada bir peygamberin nehri ikiye bölmesi soyut alanda kolayca üretilebilen varsayımlardandır. mavi başlı , iki kanatlı bir fil yoktur. ama bu var olmayan şey, insanın sahip olduğu zihni ile kolayca var edilebilir, hatta resmedilebilir.bu yaratılmış olan fil hakiki bir fildir. ama zihnen .ve sadece zihnen. *gerçekten de var olan bir şeyin , zihin dışında da var olması zorunludur.* tanrı konusu yada din konuları sadece zihin alanı içinde var olan konulardır.
Haklısınız. Saadet zinciri, Bitcoin, borsa, Tosunun çiftliği vs vs derken şimdi yeni bir kaynak bulundu ve adını Spiritüalizm koydunuz sanırım. Hayırlı uğurlu olsun. Bol kazançlar…
Pek çok İnsan için önemli olan, Bir şeylere İnanarak Hayata tutunabilmek, onları hayata bağlayacak bir neden bulabilmektir. Söylemlerin Rasyonel olup olmaması onlar için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Aksi olsaydı İNANÇLARIN, Evrenin 6 günde yaratıldığına, Erkeğin OL denilerek Çamurdan, Kadının ise Erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına, Yıldızların Şeytana atılan taşlar olduğuna, Dünyanın düz olduğuna, Ay ın ortadan ikiye yarıldığına, Asanın Yılana döndüğüne, Demirin gökten indiğine, İnsanın Kalbi ile düşündüğüne, Karıncanın konuştuğuna, Güneşin akşamları Çamura battığına, deve sidiğinde şifa olduğuna, Hz. Ademin 45 m boyunda olduğuna, sineğin kanatlarında şifa olduğuna, Dağların deprem olmasın diye yere çakıldığına, Musa nın ASASI ile denizi ortadan ikiye ayırdığına, Miraca Burak isimli atla çıkıldığına, Göğün görünmez direklerin üzerinde durduğuna, Kuşların havada onun tarafından tutulduğuna, .... DAİR Söylemleri Günümüzde bu kadar geniş bir kabule ulaşamazdı.. İnsanlar kesinlikle Sorgulamadan tüm bu söylemlerin Doğruluğuna inanıyor.
Sizce Tanrı olursa olsun ama bizim yaşamımıza karışmasın.yok ya Tanrı seni hiç yoktan yaratacak yiyeceğini verecek hava soluyarak yaşamını sağlayacak senin sevdiklerini yaratacak ve gerçek sende dilediğince güzel güzel yasayacaksin.kusura kalmayın Tanrı olan Allah sizin herseyinize karışmaya hakkı olduğu gibi elcilerinide dinlemezseniz sizi elbette dilerse cezalandırır.begenmediginide kendi cezaevi olan cehenneme atar.ister anlayın ister anlamak istemeyin olacak olan gerçek bu.saygilarimla
Anliyorum ve de düsünüyorum da peki o zaman o telepatileri nasil aciklariz?..Kisi aklima geliyor ve ertesi gün beni ariyor. Rüylarin bazen haber verdigini ve her rüyanin bir sey yansittigini, yani rüya sembollerinin cogu insan icin ayni anlama geldigini neye dayandirarak aciklariz? Kollektiv bilincalti size ne ifade ediyor? Kuantum fizik bu isin neresinde? Astral seyahatler yapip insanlar asagi yukari ayni deneyimlerden bahsediyorlar. Bu deneyimler kisiye mi mal edilmeli? Peki nasil olurda benzer deneyimler elde ediyorlar? Gözlemleyen ben ile zihin farkedildiginde ve gözlem yapan BEN'in icinde kalinabilindiginde neden iceriye dogru bir yolculuk baslar? Orasi neresidir? Ve nasil olurda tamda orasi derin bir nötr hal ve huzur getirir her deneyimleyene? Sevgilerimle..
Dilozof hanım herkes zaten deneyim sahibi olamaz söylediğiniz gibi bilinciniz uyanmamış bu gibi deneyimler İnisiyasyon yolu ile gerçekleşmektedir. Sadece konu hakkında eserler okuyup araştırarak sırrına vakıf olamazsınız. Zaten özelliği burada uyanmayan bilinç kendisine mantıklı sebepler sunacaktır. Bu bir inanç sistemi değildir yaşamın ve gerçekliğin tezahürüdür 🙏 (Bu konu hakkında hem tez yazıyorum hem de deneyim sahibi uyanmış bir bilincim)
Biz önce 1 boyutlu olarak bir hayat sürdük o bitti daha sonra 2 boyutlu bir hayat sürdük o da bitti şimdi 3 boyutlu bir hayat sürüyoruz o da bitecek sonra 4 boyutlu hayata geçeceğiz sonra 5 bu böyle 11 boyuta kadar devam edecek ondan sonra nirvana ya ulaşacağız. Sadece bir düşünce doğruluğu kanıtlanmış değil.
felsefe okumak, psikoloji okumak, kitap okumak... bilmelisiniz ki bu üç alan en elit sayılabilecek eğitim ve okul süreçlerinde ya da en berbat eğitim - meslek süreçlerinde de mevcuttur. Soru ve cevap hep vardır. Psikoloji, bil ya da bilme her yerdedir. Her konu hakkında bir metin ya da kitap bulabilirsiniz. Herkes istediğini okuyabilir ve edinebilir. Bilgi, edinilebilir olandır yani sıkıldığınızda silebilir yerine yeni bilgi ekleyebilirsiniz. Bilgi, yüzeysel ve bilişsel olandır. Şimdi bunları neden dedim. Akademi ve eğitim edinilebilir şeylerken üst akıl ve kadim bilgi edinilebilir ve üzerinde yorumlama-düzenleme yapabileceğiniz alanlar değildir. Hele ki herkesin harcı değildir bu konuları konuşsun ve ona zihninden fırlayan küçümseyici yargıları yapıştırsın ki ego devrilirken kahkaha atıyor. Bu üslup, bu düzen, bu aşırı kontrollü iletişim ego ve zaaf ile açıklanır. Zaaf, kişinin aymadığının en basit kanıtıdır ki neyi ne kadar bildiği onu ilgilendirir bizi değil. Şimdi sizin spiritüel olarak anlattığınız şey spiritüel bir zerre taşımamakta. Anlattığınız şey new age kavramıdır. İnisiyasyona dayalı kadim öğreti, her bilincin anlayabileceği bir alan değil. Çünkü seçim yapma tarafında sadece taraf olabilirsiniz. hele ki ezoterizm, peçesiz isis falan... son derecede üzücü ve komik olmuş. Tekrar söylüyorum sizin kadim öğretiden bahsedebilmek; onunla alay edip, ona iananıp inanmama seçimlerinizi paylaşabilmek için çok zorlu bir yoldan geçmeniz lazım. Yersiz, yanlışlarla dolu, eksik...
YUNUS EMRE = Aşkın odu ciğerimi yaka geldi, yaka gider - Garip başım bu sevdayı çeke geldi, çeke gider - Kar etti firak canıma, aşık oldum cananıma - Aşk zincirin dost boynuma; taka geldi, taka gider - Sadıklar durur sözüne, gayrı görünmez gözüne - Bu gözlerim dost yüzüne, baka geldi baka gider - Bülbül eder ah - u figan, hasret ile yandı bu can - Benim gönülcüğüm, hey can; hakk'a geldi, hakk'a gider - Aradan olmasın asi, onulmaz bağrımın başı - Gözlerimin kanlı yaşı, aka geldi aka gider - Miskin Yunus'un sözleri, efgan eder bülbülleri - Dost bahçesinin gülleri, koka geldi koka gider - Hani bizden öğüt alan, kalmadı dünyaya gelen - Dün - ü gün, nar'ı taat kılan, o sıratı geçti gider. YUNUS EMRE = Bakıp seni gören aşık, başka cemali neylesin - Dostluğuna eren sadık, başka visali neylesin - Kulaklar duymuşsa sesin, duyar mı ayar nefesin; gönüllere sultan sensin; gayri emeli neylesin - Ağızlara şerbet, şeker; sinelerde adın eser; sevgini tatmışsa eğer; kaymağı, balı neylesin - Gönül seni sevmiş ise, harimine girmiş ise; visaline ermiş ise; derdi, menali neylesin.
Atatürk de bilim ile kendi sözleri çelişirse bilimi seçmemizi öğütlemişti. Büyük zihinlerin böyle ortak bir özelliği var demek ki. Çok güzel bir video olmuş.
Çünkü herkes kolaycı..Tam siyahı ve tam beyazı anlamaya çalışmanın vermiş olduğu hazzı ve sıkıntıyı göğüsleyip düşünceye emek verenler ancak ciddi manada yol katedebiliyor..
Kendi zorluklarını yaratıp tecrübe ederek ve onu aşarak tekamül ettiğini düşünen insanların varoluş inancına kolaycılık demek konuyu tam olarak yanlış anlamak oluyor.
Natüralist olup ta mutlu olamıyon ki ama kendini kandıramıyon çok objektif bakman gerektiğinden umutlanmak ve pozitif olmak daha zor oluyor hocam. Herkes zor hayatlara sahip insanlar gerçekleri öğrenmek istemiyor kendini kandırıp mutlu olmak istiyor😂😂
belki de yanılıyoruzdur. ben de bazen filozofların kitaplarını yarım bırakıyorum sizin gibi, çünkü maddi geliyor. spiritüel olmasam bile, bilimin bilmediği onca şey varken ve açıklanamayan onca fenomen varken; bilime bu kadar sarılmak bana temelsiz geliyor. emin olduğumuzu düşündüğümüz bilim sürekli kendini yenilemeye devam ederken, sezgilerini dinleyebilen insanları dalga geçen bir dil ile eleştiriyor olmanız gördüklerinizin ötesini hayal edememenizi gösteriyor. siz bilimin size manyetizmayı açıklamasını beklemeye devam edin, biz de iç dünyamızda bulduğumuz cevapları takip etmeye.
