Beni Kierkegaard ile tanistirdiginiz için öncelikle teşekkür ederim. Yıllardır felsefeye girdim girdim vazgeçtim. Simdi 40 yaşındayım hakikat arayışıma devam ederken felsefeye ihtiyacım olduğunu anladım. Artık hayatın sırrını verecek diye kitaplara, kişilere, akımlara, eğitimlere sarilmiyorum. Etkileyici sunumlarla insanlara hayatın sırrını verecekmiş izlenimi yaratıyorlar. Sır mır yok. Ben kendi hamurumu yoğuruyorum.. Acele etmemeyi de öğrendim. Saygılar.
Sanırım şu ana dek Felsefe Tarihi içeriğinde kendimi en yakın bulduğum filozof Kierkegaard oldu 😇 sayende öğrendiklerimiz inanılmaz. Tıpkı senin söylediğin gibi özet bilgiyi değil, anlaşılır bilgiyi sunduğun için teşekkürler 🙏🏻 Benim son zamanlarda üzerine düşündüğüm ve cevabına henüz ulaşamadığım konu, öznelliğimi korurken toplumla olan ilişkimi nasıl sağlıklı düzeyde tutabileceğim üzerine. Zira iki taraftan birine fazla yaklaşırken buluyorum kendimi hep 🤷🏻♀️
Kierkegaard’ın öznel varoluşçu söylemleri bana tasavvuf felsefesinde Yunus Emre’yi andırdı. “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” “Bir ben var benden içeri” gibi.
Bir ben var benden içeri demek: sinir zayıflığına sahibim, bünyem benliğime katılmıyor demektir. yoksa yunus: içimde sezgisel benlik var, diyebilecek kapasitede birisi değildir.
@@Zerdust0 muhtemelen odak noktası Kierkegaard'ın felsefî yönü değilde daha çok şair noktası bu nedenle böyle bir çıkarım pek mantıksız değil Kierkegaard sadece varoluş hakkında yazmadı sonuçta
@@Zerdust0 ama Kierkegaard'ın tasavvufi yorumu şöyle şimdi katılıyorum kimi konularda fakat Kierkegaard'ın tanrı dediği kavramı birey diye yorumlamış olması fikrini düşünüyorum fakat kimi kısımlarda incildeki hikâyelerden Bahs ediyor fakat yine de orada tanrıyı birey kavramına yüklemeye çalışıyor ama tanrıyı olmamız gereken bir bireymis gibi değilde zaten olan yüce bir bireymis gibi anlatıyor bu nedenle şu fikirde çelişki yaratıyor ben de yani adamın tanrı anlayışı kendine göre bir tanrı anlayışı var şimdi yunus emre de tanrı anlayışı var fakat bu islamiyetteki tanrı anlayışı burdan bir benzetme de olabilir yani ama Kierkegaard'ın tanrı anlayışını keşfetmek anlamak biraz zor yani bu tür filozoflar insanlar anlamasın diye ağır bir dil kullanırlar zaten
42 yaşında vefat etmesine rağmen 30'u aşkın eser bırakan oldukça üretken bir zihin Kierkegaard. Alfa Kitap, önemli eserlerini Danca'dan çevirerek yayınladı. Okumaya başlamak için "Ya / Ya da" adlı kitabı iyi olabilir, Dr. Elis Şimson'un sunuş yazısı pek güzel! Dilozof seçkisine ulaşmak için: bit.ly/3EcCxEA
hakikatin öznel olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki her birey kendi yaşantısı bazında seçimler yapacak ve bu seçimlerin doğurduğu şeyi yaşayacaktır. Yaşanılan her tecrübe, kişilerin kendi hakikatlerini bulmalarında yardımcı olacak sıkıntılı süreçlere götürebilir. bence burada önemli olan, kişinin kendi hakikatini bulma arzusunda olması. Burada çok sevdiğim bir sözü paylaşmak isterim: "Her arayan bulamaz ; ama bulanlar hep arayanlardır. " Ben de kendi varlığımı anlamlanlandırma isteğiye kendi hakikatimi bulma niyetiyle giristiğim arayışıma, bu arama halinde olmama şükrederek, benim gibi arayışta olan diğer arkadaşlara selam etmek istiyorum. İnşallah, kendi hakikatlerimizi bularak, doğumumuzun faturasını öderiz. Bu dünyaya neden gelmiş olduğumuzu bilirsek, amacımıza uygun yaşar ve kendimizi gerçekleştirmiş oluruz. Böylece varlığımızın faturasını öderiz. Sevgili Dilozof, seni çok seviyorum, teşekkürler emeklerin için.
Kierkegaard ile ilk tanışmam üniversite yıllarında oldu ve ilk bakışta aşk denilen şey vuku buldu diyebilirim. O zamana dek Nietzsche gözdem iken o yerini birden ve sanki aydınlanmışçasına Kierkegaard'a bıraktı. Yüksek Lisans tez konuma da baş konuk olan Danimarkalı filozofa hayranlığım devam ediyor. Onda bir parça tasavvuf ve bu paralelde de Hallac-ı Mansur ve İbni Arabi bulmak zor olmasa gerek. Bence akıl/iman ikilisinde öncelik meselesinden ziyade nezaket açısından önden buyur edilmesi gereken iman/vahiydir. Ardından akıl gelmelidir ki Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlunu kurban etme girişimi karşısında Allah'a itaatin önünde akıl sessiz kalmalı çünkü imanın saygı duruşu var. Selametle!!! * (T.S.A.)
Hz ibrahimin oğlunu kurban etmek istemesindeki imanı ben de özgürlük olarak yorumlamiştım. Aslında "oğul" dünyada bağımlı olunan/kaybetmekten korkulan her şeyi temsil ediyor gibi. Onu kaybetmeyi göze alarak her şeyden bagimsizlasmiş oluyor.
Ruhum öyle ağır ki hiçbir düşünce onu taşıyamıyor, hiçbir kanat çırpışı onu arşa yükseltemiyor. Hareket etse bile toprağı süpürerek ilerliyor, fırtına öncesinde rüzgar şiddetlendiğinde alçaktan uçan kuşların yaptığı gibi. Ruhumun üzerine bir bunaltı, bir kaygı çöreklenmiş depremi önceden haber eder gibi. Soren Kierkegaard Ya / Ya Da
Dilara uzun süredir abonenim. Sadece meraklı bir felsefe dinleyicisi ve okuyucusuyum. Senin bu alanda nerdeyse tek ciddi kanal olduğunu düşünüyorum. İlgiyle takip etmeyi gerçekten çok istiyorum fakat bunu yapmakta çok zorlanıyorum. Videolara devam ederken birbiri ardına gelen nefessiz, kesintisiz, karmaşık, bol virgüllü cumleler ne ara videodan koptugumun farkında bile olmuyorum ve bı noktada çıkmak zorunda kalıyorum ve tahmin ediyorum benim gibi düşünen birçok kişi vardır. Videolarda bı 15 dk civarında. Direkt konunun ozune odaklanacak şekilde örneğin şu filozof, şu konu veya şu filozofun şu hayatı vb. Gibi net cümleler ile önemli noktaları anlatsan Hem senin işin kolaylaşır, hem de izleyici için, çok daha kolay anlaşılır takip edilebilir videolar çıkar ortaya. Bahsettigim şey aşirı basitleştirmek değil sadece AKIŞI BERRAKLAŞTİRMAK Ayrıca bunun kanalıni da çok daha fazla buyutecegine de eminim. Çok daha geniş bir kitleye hitap edebilicegini , felsefeye olan ilgiyi de artirabilecegini düşünüyorum. Uzun süredir buna takiliyordum yazmak istedim🙏 İyi çalışmalar başarilar.
Bir gün intihar edersem emil cioran ile tanıştığım gün sebebi olacaktır. Geçmişe yönelik değil geleceğe yönelik gerçekleştireceğim o eylemi söz veriyorum.
@@Crixus1903 Cioran intiharı hayatta kalmak için bir imkan, motivasyon olarak görmüyor muydu? Her an intihar edebilir olmanın verdiği rahatlık sayesinde hayata katlanabildiğini söylüyor bir röportajda
@@fatihakpinar2508 @Fatih AKPINAR evet çünkü ona göre intihar geç alınmış bir karar. Bende ondan dedim geçmişe değil geleceğe yönelik vericem o kararı diye...
@@fatihakpinar2508 her an intihar edebilme şansımızın olması intihara karşı değil hayatın karamsarlığına karşı elimizde bulunan piyango bileti gibi demek istiyor aslinda. Buda bir motivasyon kaynağı.
Kafamın epeyce karıştığı, bazı yerleri başa sarıp tekrar izleyip anlamlandırmaya çalıştığım, bir hayli beynimi yoran harika bir video :) Beni yormanı, düşündürtmeni seviyorum. Hep de seveceğim 🙏🏼❤️
Genel anlamda halk eğilimlerine göre seçimler yapar...mesela ac bir insan karnını doyurmak için meyve mi yesem,makarna mi yesem diye düşünerek bunların arasında secim yaparak yaşamını sürdürür...fakat buna secim demek ne kadar doğrudur..eğilimlerimize rağmen aldığımız kararlar ise kesinlikle bir tercihtir...dondurma yeme isteğiyle doluyken bunu yapmamak bir seçimdir mesela ve kişiyi ozgurleşmeye götürebilir bu secimler...diye düşündüm..sizi dinlerken..tesekkurler video için...yeni bir insanla tanıştırdınız beni..
Herşey bir sebep üzerine gerçekleşir Sebepler ise ne üzerine gerçekleşir Sebep sebepleri kovalar En baştaki sebep ve sebepler ise sebep ile başlamaz bir irade bir kasıt olması gerekir Bu iradeye veya kasta vereceğimiz ad sadece yaratıcı olur
Bu haftaki 1+1=1 programında Ducane Hoca ile Ahmet hoca da benzer bir konuyu irdelediler. Dilara hocam kendinizi arayısınızdaki surecte Turkce dusunen insanlara sundugunuz bu güzel calışma umarım sancılı sureclerinizde sizin sahil-i selamete ulaşmanızda insurance niz olsun.
Hakikât "mutlak doğru" Demektir. Kişiye göre bir anlayıştan söz edilecek ise bunu hakikât ile değil, "doğru" Kelimesiyle ifade etmek gerekir. Zira "doğru" tanımı, zamana, zemine toplumun değer yargıları ve kişiye göre değişiklik gösterebilir.. Hakikât, var olduğuna inanılan bir ütopyadır. Hakikât, anlam arayışının nihai hedefidir. Aramakla bulunur mu bilinmez, fakat arıyor olmak dahi, bulmak kadar değerlidir.
Çok değerli çok önemli bir ismi ele almışssınız fakat odak noktasından fazlaca uzaklaşmışsınız. Çoğu yerde Kierkegaard'dan uzakta öznel hakikatler üzerine konuşmuşsunuz. Keşke daha fazla Kierkegaard'ın hayatı ve felsefesi üzerine odaklansaydınız. Umarım bu eleştirimi dikkate alırsınız ve Kierkegaard özelinde yeni bir video görürüz.
1-''NESNEL HAKİKAT'' ve ''ÖZNEL HAKİKAT'' ayrımı ve bu deyimlerin doğru anlaşılması(=tanımlanması) son derece önemlidir, ve bu bağlamda, nesnel hakikatin keşfedilmesi ve prensip edinilmesi, hakikat yolculuğunun olmazsa olmazıdır. 2-O halde, ''NESNEL HAKİKAT'' nedir? : Nesnel hakikat, bir varolma biçimini ya da niteliğini güdüleyen, irade dışı işleyen yasadır ya da yasalar bütünlüğüdür. 3-Genel olarak, dört varolma biçimi vardır : a-RUHVARLIK b-MADDEVARLIK c-NEFSVARLIK d-TOPLUMVARLIK ve herbiri, onu o yapan nesnel yasalara dayanır.Ki, HAKİKAT´i hakikat(=sabit gerçeklik) yapan da, o yasaların kendisidir, zira, adı üstünde, YASA, değişmeyen ve birşeyin varolmasını sağlayan, irade dışı, somut GÜDÜLEYİCİ´dir. 4-Dolayısıyle, hakikatin peşinde koşan bir FİLOZOF, bu dört varlık alanının herbirine has temel yasaları ve bu dört varlık alanının yasalarının birbirleriyle olan nesnel örüntülerini keşfetmeye çalışan yani GERÇEK BİLGE olmaya çalışan kişidir aslında. 5-O nedenle, nesnel hakikati bulmak, nesnel tarzda, varoluş yasalarının KEŞFEDİLMESİ meselesidir, ama o nesnel yasaları yok sayan öznel bir KURGU meselesi değildir. 6-Dolayısıyle, nesnel hakikati yaşam biçimi ve prensip haline getirebilmek için, öncelikle o varlık alanının nesnel yasalarının, yani o varlığı o varlık yapan, insanın öznel iradesinden bağımsız biçimde işleyen yasaların keşfedilmesi gerekir. 7-ÖZNEL HAKİKAT dediğimiz şey, aslında, o nesnel yasaların, kasten ya da bilmeden dıştalanarak oluşturulan KURGUSAL HAKİKAT´tir.Özne ve nesne zorunlu bütünlüğü başka birşey, öznenin ve nesnenin ne olduklarını bildiren NESNEL YASALILIK başka birşeydir, yani, bir ÖZNE, öznenin(=kendisinin) ne olduğunu anlamaya çalışırken de, özneyi özne yapan nesnel yasaları keşfetmeye çalışmak zorundadır. 8-Dolayısıyle, insan, nesnel yasalılığı devre dışı bıraktığında, ÖZNE´yi de, NESNE´yi de öznel biçimde anlar ve anladığı o öznelliği sanki NESNEL HAKİKAT imişçesine benimseyerek mutlaklaştırır, ki bu, hakikat yolculuğunda, insanın hakikate ve kendisine yapabileceği en büyük haksızlıktır, diye düşünürüm naçizane, velhasılı kelam.Sağlıcakla ve dua ile :)
Nedense en merak ettiğim filozof Kierkegaard. Ama daha yeni kant'ın bitirdim. bu videoyu çok izlemek istiyorum. ama sırası var. tşk tşk biraz az üretim yapar mısınız :) tşk iyiki varsınız.
Hakikat bütünü görebilmektir bence. Bunu görebilen insan var mi ? Sanmiyorum. Sadece hakikate ulasmak icin umutsuzca cabaliyoruz. Umutsuzca diyorum cünki sonsuzlugun oldugu yerde hakikati bulamazsiniz.
İLİM KENDİN BİLMEKTİR İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır Okumaktan murat ne Kişi Hak'kı bilmektir Çün okudun bilmezsin Ha bir kuru ekmektir Okudum bildim deme Çok taat kıldım deme Eğer Hak bilmez isen Abes yere gelmektir Dört kitabın mânâsı Bellidir bir elifte Sen elifi bilmezsin Bu nice okumaktır Yiğirmi dokuz hece Okursun uçtan uca Sen elif dersin hoca Mânâsı ne demektir Yunus Emre der hoca Gerekse bin var hacca Hepisinden iyice Bir gönüle girmektir
Ayrıca soruna cevap vermek gerekirse; Felsefe, basitçe problem çözmek için yollar aramaktır diyebiliriz. Başa gelen problemleri çözmek amaçlanır felsefî akıl yürütme faaliyetleriyle. Burayı yaldızlı laflarla doldurmaya gerek yok. Başına problem gelen kişi, problemi çözebilmek için yollar aramak zorundadır. Ve bunu "düşünme" adlı faaliyetle yapar. Bu düşünme adlı faaliyet, çeşitli ihtimaller üzerinde durup problemi saptamayla başlar. Daha sonra ise bu saptanmış probleme çözüm yolları aramayla devam eder. Ve doğru çözüm yöntemi de bulunduğu an tatbik edilir ve problem çözülür. Bana kalırsa felsefe, budur. Yani ben, en azından bu kadarıyla ilgileniyorum. Bunun dışında yaldızlı ve afili sözler parçalamaya felsefe diyeceksek ben, o kısımla ilgilenmiyorum.
Kitabı yazan yazarın kendini ön plana çıkarmadan ismini gizlemesi gerçekten çok anlamlıymış. Belki de muhatabın, Yazarın kendisinden ziyade, yazdığı ve kendisinin doğru addettiği şeylere odaklanmasıdır belki.Ya da çok içe kapanık çekingen bir karekteri vardır tanınıp karşılıklı konuşmaktan çekiniyodur. Herkezin kendince bi hakikati yokmudur zaten? Bazıları sevdiği fikir ve insanların yaşam tarzlarına bakarak yolunda gider, bazısı anne ve babasının bulunduğu konum ve ideolojiyi doğru zanneder, insan zaten gördüğü olaylarda fikirlerde kendince haz duyduğu yada ahlak zannedebildiği şeyleri alabiliyor. Ve inan bana doğru zannedebildiği bu hakikatler diğer insan ve topluluklara göre senin doğrudur dediğine başkasına göre o doğru olamayabiliyor. Bu yüzden dünyada savunduğu fikirlerin çatışması sonucu, arkadaşlıklardan, toplumsal kurallara kadar, şehir savaşlarına kadar ulaşmış. Bir nevi kaos devam etmiş ve ediyor. Gizlilik demişken, tabi bu fikir ve ideolijileri algı yöntemiyle şeytani ilhamla beşbin yıllık devam eden gizli cemiyetler yönlendiriyor. bi araştırma takvimine eklemelisin Ezoterik örgütleri. büyük resmi görmemizi sağlayan bir araştırmacı var "öteki gündem" programına çıkmıştı " Altunç altındal" Yoksul tanrı ve Bilinmeyen hitler adlı vb. Kitabları var İsanın son akşam yemeği tablosunu anlatıyodu ve daha niceleri. Belki bir gün büyük resmi görebilirsek Şeytani ilhamla Rahmani ilhamı yani doğru ile yanlışı, ailevi ahlak kurallarından toplumsal kurallara kadar daha derinden değerlendirebiliriz. Bana göre islam ahlak yaşayış felsefesi. Çoğu gerçeği bilmeyen haddi aşmış cübbeli sakallı peçelilerin islamı değil bu. Belkide bu yüzden soğuk yaklaşıyosundur. Tabi bu şekilde kendi hakikatini arayan biri için benim gibi binlerce müslümandan yazılar alıyosundur niye peki? ama gene herşey kadersel akışa yönlenir dediğin gibi
BENİMDİR İSİM, HERŞEY DE BENİM.. Ben seni sine yaptım ki, sen mi olasın? Seni benden fer'i ettim ki, ben mi diyesin? Sen benim severek giydiğim sinesin, Ben deme ki, benim ile ben olasın... Sefalar süresin, ser olasın, Benimlesin, benim aşkımdır sende... Sen bir örtüsün bende, Ben sende gizlenir, beni ben ederim... Senin benden başka bir şeyin yok işte, Nefes bile almasam... senin kudretin mi var? Arzumu senden işletiyorsam, sen miyim? Sen benimsin, dursam durursun işte, Bendesin, benden ayrılma sen benim işte... Kaynak: Asaran cilt-3 sayfa, 37 Abdülkadir Duru Niçin "ASARAN" DEDİK? ASIR'ları AN'ında toplayan, maddeleri gövdesinde toplu bulunduran, görünenlerin hepsini gözünün ufacık bir merceğinde toplu tutabilen, tatların tümünü topyekün dilinde yaşatabilen; bu kadar büyük, bu kadar cem'al olan insanın bütün kıymeti de dikkatinde toplanıyor. Dikkatin değeri ise, bir AN'da ortaya çıkıyor. İnsanın gerçek anlamda yaşadığı ömrü de, farkında olunarak alıp verilen o bir nefesle bir AN'dır. Bu farktan yoksun gelip-geçen yıllarsa "AH!" edilen ömürdür. İşte "ASARAN" ASIR'ları AN'nında toplayabilen insanın, herkesi o Özlemi çekilen yaşama çağırmasıdır. Her biri bir AN'ın değerini içeren bu dizeler, her okuyanı dikkati oranında AN'ına getireceğini de denemeye sunar. Abdülkadir Duru AN-BE-AN Tavsiyem anın yaşa, Gönlün girmez hiç kışa, Neş'eler saça-saça, Zevk dolarsın dene bak! Güç bulmak istiyorsan, Dolu zevk istiyorsan, Zindelik istiyorsan, Hür olursun dene bak! An-be-an böyle yaşa, Şaka değil zevk yaşa, Elini atsan taşa, Altın olur dene bak! Kaynak: Asaran cilt-3 sayfa, 7 Abdülkadir Duru Not: zevk insani keyif hayvanidir. HUZURLU YAŞAMAK İSTEYEN İNSAN: ▪️Sever sevgi beklemez. ▪️ Takdir eder, takdir beklemez. ▪️ Yardım eder, yardım beklemez. ▪️ Anlayış gösterir, anlayış beklemez. TOPLAMDA: Her insan kendi görüşünü tamam, düşündüğünü doğru, yaptığını haklı, olayları da kendi umduğu gibi ister. Onun için huzursuzluk tabii halde gelişir, devam eder. Bu durumu huzura kavuşuturacak tek şey: Genel ölçüyü bulmaktır. Genel ölçü, insanın öz yaratılışını tanımak ve her ihtiyacını iyi bilmekten bulunacaktır. Abdülkadir Duru MUHAMMED İLE Almışım haberin ararım seni, Ayağın sesinden duydum ben seni, O günden beridir can ile teni, Koymuşum yoluna Muhammed ile.... Herşeyin aslından izlerim seni, Cemalin bulunca işte o demi, Sırrını bulduğum koca Ademi, Sırtında taşırım Muhammed İle.... Kulağım durmadan arıyor sesini, Düşündüm bendeki bunca nefesi, Ne derde yaşatır beni hevesi, Hu deyip, hay diyor Muhammed İle... Kaynak: Asaran cilt-2 sayfa 50 Abdülkadir Duru
objelerin ,nesnelerin ve araçların esaretinden ve bağımlılığından ancak filozofun bahsettiği 3 evredeki imanla kurtulabiliriz. Tevhid inancı gereği ilahi ve aşkın olana bağlılık , bizi Her şeye karşı özgürleştirecektir.
felsefe hakikatı buldurmaz doğrudur. Kendi hakikatini yaratmalısın demek yanlıştır , bu düşüncede ancak problem yaratır . böyle insanların kendilerine ve etrafına çok acı verdiğinini düşünüyorum
Öznel bir hakikat, sınırlı duyulara sahip, gercekliğin eger ki varsa mış gibisini algılayabilen bir bilinç nesnesi için adım ona özne için, butun hayatı o da içlerinde hikayesi olanlara özel, 60 dk' lık bir film karesi gibi içinde etkilestiği nesneler ve adım ona öznelerle izlendikten sonra netflix film menusu gibi bir kenarda duran, içinden koca bir ömürde gelecek kusaklara, bir kıssadan hisse içerikten ibaret söz ya da cesurlarda eylem, butunun parcasi içinde ben de anlamlıyım diye çırpinan gariban bir yanılsamadan ibaret değilmi, bu yanılsamadan özgürlesmiş olanlar da, varoluscuların tam tersi adım ona öznelesmiş bilinc değil de, cevresindeki neslerle, dogayla, hayvanlarla bir nesne misali yasabilmişler için gecerli değil mi?
İbrahim as in kurban meselesi Allah'ın sonsuz kudreti ve diriltmesi ve İbrahim as ise insanların en sefkatlisi olduğu halde Allah'ın onu deneyip meleklerine göstermesi makamını meleklere göstermesi olayıdır.Cunki bu hadise hem Allah'a bir peygamber in nasıl güvendiğini hem şefkatin Allah'a bağlı olmadığında gerçek şefkat olamayacağı hem gerçek imanın ne kadar farklı olduğunu .hem insanin kendini kurban etmekten cok daha zor olan en sevdiği şefkat ettiği acidigi Çocuğunu kurban etmek oldugunun hatırlanması olayıdır.kabiliyet ve özellikler benliği gösterdiği yansıttığı için.tum var oluş sonsuz bir kabiliyet ve sevgi şefkat kerem Sahip olmak idare bilgi gibi sayısız özellikler de benliği teyid edecektir .benlik ise hayatı ve kudreti bu da algilanmasi zor olan sonsuz bir varlıği işaret edecektir
113* Kim gelebilir ve kim gidebiir, O istemeden? O'nun sevgisi olmadan ne var edilebilir ki? O size her şeyi ve O sizi kendi sevgisinden var etti. Bir rüzgâr gibi başladı her şey, hiçbir şeyin yok oşduğu zamanda. Bir rüzgâr gibi birden, O'nun emrinden, geliverdi hayrınıza olanlar. İkisi bir oldu, birleşti. Önce en küçüğü yaptılar sizin bildiğiniz. Ve sonra küçükler çoğaldı durdu hep, O'nun sevgisinden, O'nun emri ile. Ve O sadece bir kere ve yalnız bir kere "OL" dedi her şeye.@
adam böyle düşündüğü için şöyle yaptı gibi bir yorum hatalı .adamın eylemlerınde ne düşndüğünü nereden bileceksin.geliştirmen gerek kendini dostum mantık bilmeden felsefeci olunmaz
Zaman zaman kendimi gerçekleştirme, kendim olma , ben kimim ve ben gerçekten ne istiyorum gibi konularda buhranlar yaşıyorum. Sürekli olarak rebuild etmeye çalıştığım bir ben var. Zihnimde cebelleştiğim şeylerin bir çok insanın yaşadığı varoluşsal süreçler olduğunu öğrenmek beni hem motive ediyor hem de hislerimi ve düşüncelerimi daha cesurca değerlendirme cesareti veriyor. Ellerine & emeğine sağlık Dilara, çok teşekkürler.
"Az önce insanların neşesine neşe kattığım bir partiden geldim; dudaklarımdan nükteler döküldü, herkes güldü ve bana hayran kaldı -fakat ben ayrıldım- bu çizgi dünya' nın yörüngesi kadar uzun olmalı------------------------------------------------------------------------------------ ve kendimi vurmak istedim." kahkaha benden yana. Soren Kierkegaard.
Hakikatin öznelliği tam da imanlı bir insanın savunacağı bir argüman. Kişi ancak kendi öznel deneyimlerinden ve dinamiklerinden hareketle böyle bir savunuya ulaşabilir. İmanı merkezden çıkardığınızda ise bu savunu dağılır.
İnsanı aydınlığına ulaştiran bu tür büyük düşünürlerin çok değerli felsefelerini anlatırken içten içe iyi bir insan olmanın tüyolarini da nakış nakış işliyorsunuz onumuzü aydinlatiyorsunuz.Teşekkürler..
doğru dediğimiz şeyler bazen herkes tarafından kabul ediliyorken bazen yalnız kendi doğrularımızdır. mesela 2 kere 2 nin 4 etmesini herkes doğru kabul eder ama konu dine ibadete tanrıya gelince kişilere göre değişir. Bu durumu ele alan Sören doğru kavramını inceler ve ikiye ayırır. Nesnel ve öznel doğrular olarak. Nesnel doğru; herkes tarafından kabul bulmuş ve artık tartışmaya açık olmayan şeylerdir örneğin fizik kuralları insanların yaşlanmaları veya hepimizin birgün öleceğimizi bilmemiz gibi kavramlardır. öznel doğru ise kişinin kendi iç dünyasında kabul ettiği doğrulardır mesela din ve tanrı inancı öznel doğrular için güzel bir örnektir. Sörenin ölüm konsepti mesela bu konuyu güzel özetler; örneğin herkesin birgün öleceğini bilmesi nesnel bir doğru iken ölümden sonra yaşamın devam etmesi öznel bir doğrudur. Bunuda basit bir mantık çıkarımı ile sunar ; der ki etrafımıza baktığımız zaman insanların istisnasız öldüğünü görürüz ve kendimizinde bir insan olduğunu biliriz. o öleceğimizi doğru kabul ederiz. fakat ölümden sonraki yaşam konusu deneyimleyebileceğimiz bişey değildir. Kişinin inançlarına ve öznel doğrularına kalmış bir bilgidir. doğruluğu tartışılır.
Kierkegaar'ın öznellikle ilgili bahsettiğiniz fikirlerinden anladığım kadarıyla hiç bir zaman tam anlamıyla nesnellik mümkün olamayacaktır çünkü her zaman birey olaya dahil olduğu için öznellik de olacaktır. Bu bana kuantum fiziğindeki Kopenhag yaklaşımını anımsattı. Orada da hiç bir zaman gözlemci etkisinin ortadan kaldılamayacağı vardı anladığım kadarıyla.
İnsanın en önemli uğraşı hakikate ulaşmaktır. Bütün zihinsel etkinliklerinde bunu esas alması gerekir. Okuma eyleminden düşünme eylemine eğer amaç bu değil de eğlenme, zaman geçirme ise boş bir uğraş demektir. Öznel hakikat olur ama buna hakikat denir mi? Hakikat teriminin nasıl tanımlandığına bağlı. Deneyimlenen dünya esasen nesnel olduğu için doğal olarak öznel hakikatler de nesnel hakikatlerle ilintili olmak zorunda. Bu bağlamda mesela sanatsal eylemler öznel hakikat olarak nitelenebilir. Bir şiirin veya bir resmin hakikati öznel bir hakikattir. Ancak bunlar da nesnel dünyanın öznel bakış açısıyla ifadesidir. Bu bakımdan mutlak manada öznel hakikat olamaz. Bunun var olabilmesi için nesnel olmayan bir hayatın içinde yaşıyor olmak gerekir.
Gerçekten zorlukları aştıkça korkularda azalıyor. İnsan sıkıntı ve baskıyı sevmesede, onu bir basamak olarak görürse, inanıyorum ki sonu çok daha iyi olacaktır.
Selam. İslam filozofların,İslam felsefesi de konuşacak mısınız? Ibn-i Sina yayını sonrası sizin bu konuda derin çalışmalar yapmanız ve bizimle paylaşmanız faydalı olacaktır..
Peki sorsam. “ varoluşa ait herşey felsefe yokken neye göre yaşıyordu? “ varoluşun çoğunluğu bilinçten yoksun.seçimler, özgürleşmeler, vs… peki bunların olmadığı dönem ? Boş mu bütün bu varoluş? Anlamsızmıydı ? Anlam sonradan ortaya çıktıysa öncekileri nasıl yorumlarız?
Felsefe ve Tasavvuf 2 adet kuyudur felsefe kuyusu çok derin ve içinde çıkılması mümkün olmayan bir kuyudur tasavvuf kuyusu ise ondan çikmak mümkündür Çünkü kuyuya uzatılan Bir merdiven vardır😊
Selamlar Dilozof hanım, videolarınızı zekle izliyor ve başarılarınızın devamını diliyorum. Kierkegaardın varoluş olumlamaları ile uzak doğu düşüncesi arasındaki benzeşliğe dikkat çektiniz. Evet haklısınız, başta Budist öğreti, taoizm, brahmanizm, jainizm ve hatta sufizm'in içerisinde bile bir miktar varoluşçu humanizm bulmak mümkün. Ve elbette belirttiğiniz gibi doğayı insandan ayrı ele alarak değil, evreni insanla, insanda tanıyıp anlamlandırarak, insanın bu gezegene zıt ve bu evrene aykırı doğasını bu kendini içinde bulundu evrene entegre etmek ve bu tezatlığı bu şekilde çözmeyi amaçlamaktadır. Ünlü Müslüman filozof Sühreverdinin işrak düşüncesi dahi bu minvalde ele alınmalıdır. Hülasa Gerek Teistik gerekse Ateistik Existentialism 'in aksine burada yani doğu düşüncesinde hür iradenin inşası ve insanın özgürleşe bilmesi için varoluşunun doğasından gelen yanlışlıklar zincirini kırarak gereksiz arzu ve edimler karmasına (kısır döngüsüne) son verip Anlam'a ve mutluluğa ulaşıla bileceğini savunarak öğreti ve pratiklerini geliştirmişlerdir.
Öncelikle, paylaştığınız bilgiler için çok teşekkürler. Kıymetli düşunürümuze katılmakla birlikte felsefenin de bu öznel tefekkürle meydana geldiğine inanıyorum. Öyle ya, bu sebeple birçok filozof, kendi hakikatlerinden yola çıkarak sonsuz bir düşünme alemi ve tarzı oluşturmuşlardır.
Defalarca kez begenmek istedim sürekli olarak varoluş krizleri geçirdim buna bir açıklama ararken tam olarak bu güzel video ile karşılaştım şükürler olsun dilara binlerce insan bence minnet duyuyordur bu güzel bilgileri bize aktardığın için bence sana asıl minnet duyması gereken Tanrıdır, sevgiyle, minnetle. 💐
Arap mantigina göre varliklar sonuç için vardir. Yani bu mantiga göre ölmek için doğduk. Acaba dogarak vucuda gelmek mi, daha önemli ve degerli, yoksa şu veya bu sebepten varlığın zevale gidişi yani ölüm mü daha önemli bir realitedir? Bu sorunun cevabi bir insandan diğerine değişebilir. Fakat esas olan bir zaman diliminde neden var oluyor ve süreç bitiminde neden yok oluyoruz. Bu kaotik bir tesadüf müdür yoksa bir tasarım mıdır? Bu hakikatin muhatabi olan Varlik alemindeki canli türleri ve alt turevlerindeki çeşitlilik ve ayni yaşam surecini her canlinin benzer sekilde sürdürerek sonra yok olmasi ve yerine yenilerinin gelmesi mekanizmanin bilinçli, bilgili ve kudretli bir tasarimciya gereksinimi oldugunu zorunlu kilar. Peki asil soru şu, yok oluşun anlami nedir? Kesin bir son veya zeval mi yoksa yeni bir bidayet, başlangıç için değişim, dönüşüm işlevi mi? Sorunun cevabini metafizik alemde veya kutsal kitaplarda aramaya gerek yok. Oradan gelen bilgiler somut alemdeki işleyişi teyit eder. Yani somut dünyada kesin bir yok olustan bahsedilemez. Öyle olsaydi türler birer birer yok olurdu. Tasarim, üreme hakikati ile türlerin varligini koruyor. Peki bir insan ölünce yerine gelen o insan degil bir başkası, ölen ne oluyor. Yok mu oluyor? İşte bu soruya metafizik bilgi dışında yani kutsal kitap dışında başka bir kaynaktan bilgi edinemeyiz. Ama dünyadaki üreme ile türlerin devamini sağlayan senarist, kutsal kitabinda da bildirdigi ayni mekanizmayi ölümden sonra da isletemez mi, toprağa atilan kuru bir tohumun diriltildigi gibi, şartlar olgunlasinca ölen her insani yeniden diriltilemez mi? cevabi kurani bilgide " bu çürümüş kemikleri kim diriltecek sorusuna; "onlari ilk defa yoktan kim yarattiysa yine o diriltecek. O yaratmanin her türlüsünü bilir" diye cevaplamistir. Bu hakikatin tezahurunu dünyada görüyor ve inanıyorsak, sonraki dirilişe de emsal gösterildiginde bu bilgiye inanmamak ne kadar akilci veya bilimseldir. Bu realite kişiye göre değişir demek sadece görecelidir ve hakikatin tecellisini bağlamaz. Çünkü her bahar sürekli yeniden dirilişe gözlerimizle sahit olmuyor muyuz😊
Bana tasavvuftaki 7 nefs mertebesini çağrıştırdı. Fakat üçte kalmış. Belki biraz daha ömrü olsa idrak edebilirdi. Kimbilir belki de etmiştir 😊 Nefsi emmare Nefsi levvame Nefsi mülhime Nefsi mutmainne Nefsi radiyye Nefsi marziyye Nefsi kâmile
Benim yapmak istediğim şeyin benzerini yapmış. "Ya, ya da" hayır benim değil bu kitap. O kadar iyi yaz ki, ömrünü harca ve en sonunda kimseye göstermeden ve okutmadan yak. Büyük bir hüzün, haz.. Hakikati buldum değil, "Bir hakikat buldum" deyin. Ruhun yolunu buldum demeyin. "Kendi yolumda yürürken ruhla karşılaştım." deyin.