Çeviri Konuşmalar kanalından Russell’ın şu harika konuşmasını izleyebilirsiniz: ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-b4hTDDw2EMQ.html Önümüzdeki hafta inceleyeceğimiz kitap: Cal Newport, Pür Dikkat www.metropoliskitap.com/purdikkat Sonraki hafta inceleyeceğimiz kitap: Sigmund Freud, Uygarlığa Dair Hoşnutsuzluğumuz www.kafkakitap.com/kitap/uygarliga-dair-hosnutsuzlugumuz/
Merhaba, zamanınız varsa Çeviri Konuşmalar kanalında bulunan Freud ile ilgili kitap yazmış bir yazarın görüşlerini anlatan videoyu seyredip fikrinizi söyler misiniz?Sezgizel olarak Freud' u okuma konusunda hep isteksizdim. Acaba bu isteksizliğimi yazarın incelemesini kullanarak bir mantığa oturtabilir miyim? Bu konudaki fikriniz benim için önemli. ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-7OPtTONd-A0.html
Tesekkurler video icin icerik cok faydali ve onemli bir kitap. Muktedirin yani bizim ulkemizde devletin ahlaki olur mu sorusunun cevabi maalesef hayir (Bkz: Hegel). Halka indoktrine edilmis ahlak kurallarinin dahi temel fonksiyonu iktidar sahibinin iktidarinin devamidir (devletin kutsalligi, sorgulanamazligi). Dolayisiyla, esas amaci varliginin ve etkisinin devami oldugu icin yeri geldiginde en buyuk zulumu iktidarina tehdit olarak gordugu kendi kimi vatandaslarina gosterecektir ve butun tarihte bunu gorebiliriz. "Quis Custodiet İpsos Custodes", yani "peki koruyuculardan (devletten) kim koruyacak?" eski Romada sorulmus bir soru olmasina ragmen bugun hala gecerli. Dolayisiyla, hayatin ve toplumun her alaninda gordugumuz bu iktidar mucadelesinin halk-devlet duzlemindeki izdusumunu konusmamiz gerekir. Kimi liberal bati devletlerinde bu duzlem halk-devlet-sermaye olarak okunabilirken ulkemizde devletin mutlak guc gelenegi sermaye kisminin sadece kendi izin verdigi kadar guclenmesine izin vermistir. Iktidar kavraminin iyi bilinmesi tarihi de, bugunku otorite iliskilerini de, devletin aksiyonlarini da anlamak icin oldukca yararlidir. Unutulmamalidir ki tarih yazimi muktedirlerin etkisinin en fazla oldugu alanlardan biridir. Dolayisiyla tarihi okurken surekli kendimize okudugumuz seyin kimin perspektifinden oldugunu hatirlatmamiz gerekir.
Kafamda milyonlarca soru varken ve bu sorularla her daim kafam meşgulken, soruları var eden olayların farklı fakat tek kaynaktan yani insandan türediğinin farkına vardım , zaten yaşamın taa göbeğinde ve en etken tür olmamız bunları gerektirirdi . Ve var olan hayatın tüm kökenlerinde en merak edilen soru, şahsım adına (neden buradayız amacımız ne ?) sorusuna tam anlamıyla emin olmayarak , bitmek bilmeyen isteklerimizin aşırıya kaçmasının yarattığı sorunlar ve bu sorunlara çözüm arayarak vadedilen ömrün süresini doldurmak . Büyük sistem içerisinde sadece bir devinimin parçasıyız hepimizin rengi ve işlevi aynı , kimse avukat, doktor , öğretmen, mühendis, siyasetçi değil , -varsınız ..... vardınız.......ve unutuldunuz (yok oldunuz.)
13:00 bu iki ayrım Pierre Bourdieu'nun habitus kavramıyla yakından alakalı. Yönetmek ve yönetilmek rolleri içine doğulan kültür alanıyla ve yüklenen misyonlarla şekillenir. Demokrasi öncesi dönem için tabiki...
Hatta bu durumu mana inancına, anismistik iptidai inançlara kadar götürebiliriz. Seçkin sınıf (ilahi misyonu yüklenenler, Weber'in karizmatik tabiriyle tasvir ettiği) ve diğerleri. Mavi kan, kut inancı, seçilmişlik vs...
Russell'ın İktidar kavramını oluşturmasında kitabın yazıldığı zamanlarında bence göz önünde bulundurulması gerekir. Kitap, yaklaşık 1937-1938 yıllarında yazılmış, 2.Dünya Savaşının arifesinde ve Adolf Hitler'in iktidara gelişinden sonraya denk geliyor. Ayrıca, o dönem diktatörlerin çağıydı; Stalin, Mussolini, Hitler, Franco... Ancak diğer taraftan kitaptaki tespitler, bugün için bile geçerli olabilir. Ben, kitabı okurken Russell'ın İktidar kavramını oluşturmasında Nietzsche'nin Güç İstenci felsefesinden ilham aldığını düşündüm.
Ben de bir kaç kitabını okudum ve perspektifini çok aydınlatıcı buldum. Ancak güncel türkiyeye de ışık tutup hayıflandırdığı için zihin sağlımı korumak adına okuyamayacağım 😀
Öncelikle bu değerli yayın için teşekkür ederim. Her yayınınızı iple çektiğimi ve herbirinden çok şey öğrendiğimi belirtmek isterim. Kitabevlerinin de nezakette bulunması gerçekten çok hoş. Yeni kitapların incelemesini dört gözle bekliyorum. Ufuk açıcı kitaplara benziyorlar. Harika :)
Bu arada İktidar konusunda Russell'ın kaleme aldığı şeyler bana bir yerden tanıdık geliyor. Abla yeni alışkanlıklar yapma konusunda video gelir mi? Şimdiden teşekkürler. :)
Kesin İnançlılar Eric Hoffer bu kitabıda okumak lazım. "Kesin İnançlılar, temelde kitle hareketlerinin ve bu hareketlere katılan bireylerin psiko-politikasına dair önemli ve provokatif düşünceler barındıran bir eser."
Eleştirel bakmak dediğimiz bütün dünya tarihini göz önüne aldığımızda daha dünkü hikaye. Boyun eğmek, bir bilene bırakmak ( en azından öyle olduğu temennisi ile) bizim milyonlarca yıllık, beynimizin en derinlerine kazınmış içgüdüsel dürtülerimiz. Eleştirel düşünme ise daha bir kaç bin yıllık bir mesele. Onu da herzaman ne kadar yapabiliyoruz çok meçhul. Iyi kötü eğitim almış oranlarımızda (kendimi de katarak söylüyorum) bile yarım yamalak. Toplumun genelini hesap edin artık. Belkide sorun kendimizi yani insan türünü çok olmuş, olabilecek en üst mertebeye varmış ön kabulümüz. Sizin olmuş olduğunuzu kabul etsek bile, Russell'in kitapta insanlığın genelini konu aldığını unutmayalım.
Ağzına, aklına ve emeklerine sağlık Ceren abla. Konu çok geniş olduğu için soru soru gitmek isterim. Sence gerçekten iktidar, insanları düşünebilir mi? Kriz anları iktidarı ve iktidar sahiplerini güçlendirmez mi ve baktığımızda “dışsal” krizler, gücün sürdürülmesi adına iktidarlara hediye gibi gelmez mi? Yani, aslında gerçekten de kriz anlarında iktidar ve iktidar sahiplerinin krizle birlikte güçlenmesi insanların bu tür zamanlarda rasyonel hareket edememesinin bir örneği değil midir?
Tehlikenin kavramsal şemasını yeniden tanımlamak lâzım. Ek olarak söz konusu tehdidin kaynağı devlet ise yüzümüzü devlete dönmek absürt olur diye düşünüyorum.
Bertrand Russell'ın iktidarı M. Foucault'un iktidarı yanında basit kalır. İktidar kavramını, özneyi, bilgi-iktidar kuramlarını anlamak adına Foucault okuması daha verimli olur. Ancak Russell ile giriş yapmakta yararlı olur.
30:51 'de dedikleriniz ile alakalı bir şey söylemek istiyorum . Daha doğrusu bir düşüncem var. Eğer insanlar artık devletin propagandalarına inanmayıp meşrutiyet ilan ederse , eski hükümet yerine yeni hükümet gelecek. Benim sorum , yeni hükümet ayakta kalması için halka ceşitli vaatlerde bulunması gerek(bunu gerçekleştirmese bile). Eğer devlet halkı kandırmazsa ayakta durma ömrü azalmaz mı ? Bunun bir döngü içeresinde olduğunu düşünüyorum. Devlet halka vaatler sunar ama sadece vaat yapar. Devlet çoğul sunar tekil yapar.
Devlet halkı kandırırsa eninde sonunda yıkılır, hem de zayıflaya zayıflaya, sürüne sürüne yıkılır. Vaatlerde bulunmak ile kandırmak farklı şeyler. Olması gereken şey, gerçekçi vaatlerde bulunmaları ve bunları gerçekleştirmeleri. Birine verdiğin sözü tutmak gibi yani.
Abla hüsrev hateminin 7 kedisi var birinin adı Garibüddin Derviş Reşat Sabri Şakir Feridun Allahşükür Paşazade Hatemi soyadını vermiş kedilere dedim neden junior C.S ler de olmasın ^^
Bence devletin bizi korumasını talep etmemiz güdülme ihtiyacının değil aksine güdülmeye direncin emaresi olur. vatandaş olarak vergimi verip üzerime düseni yapıyorsam karşılığında yoneticimden hakkım olanı talep ederim devlet vatandaşını korumaz niye var ki tüm insanlar bireysel kafasına göre bağimsiz yaşardı yoksa. Ama güdülme ihtiyacinda olan insanlar yok mu var eğitim derslerinde hoca bize ipotekli kimliği anlatirken evlenmek istediginiz kisiyi aileniz kabul etmedi siz de vazgecip ailenizin uygun gordugu biriyle evlendiniz ya da hayalinizdeki meslegi secmeyip ailenizin istedigi bolumu okudunuz ya da eşi tarafindan karar alınan bazı örneklerden verdi benim kimligim bh bence cok mantiklı babam eşim benden daha dogrusunu bilir onu yaparım dedi katılanlar oldu bu fikre. Çogunlukla da kadınlarda bu ihtiyac var malesef. Kendi hata yapmaktan korkan eylemlerinin sorumluluğunu almaktan kaçan insan kendi karari almaz boylece karar sonucu zarar görünce suclayacak biri de olur mis gibi yaşar