@@salyangozzyildiz1502 bu soru bir şaka mı?ya kader de ya da masumiyette tam hatırlamıyorum.üç yıl çalıştığım civar olan Kadifekale ile ilgili bir açı buulmuş..bulduğu açı da kadifekale konduları var..kadın buca cezaevine ziyarete gidiyor yaya...her an gördüğüm o gecekonduları muhteşem bir şekilde yansıtma başarısı ile adeta bir minyatür görüntüsü (havası) yakalamış.bu bile sanatçı gözü olduğunun kanıtı.bakmayıp görenlerden ..
Bu hayatta ya zagor olursun ortalıkta olmazsin ama bütün hikaye etrafında döner ya da bekir olursun oraya buraya koşturup bir şeyler yapmaya çalışırsın ama yapamazsın usul usul yürürsün sonra
Dönerken bir meyhane gördüm bir içeri girdiğimi hatırlıyorum bide rakıya yumulduğumu arkasından en az 4cigaralik dedim Bekir bu kapı ahiret kapısı sırat köprüsü bir defa geçersen bir daha dönemezsin isyan etmenin faydası yok KADERİN böyle...
Bekir 'in uğursuzluğuda, gurursuzluğuda, dünyanın en güzel, en umut dolu duygusunun ( aşkın) yarttuğı bağımlılıktır. Ama olsun bağımlılık da olsa hiçliğin içine sıkıştırsa da bizi ne güzeldir sevmek ne güzeldir aşık olmak . ( sadece bir yorum)
@@sparowjack7221 tiradın geçtiği film "masumiyet" 1997 yapımı. Ufuk bayraktarın oynadığı film ise "kader" 2006 çekimi. Masumiyet daha önce çekilmiş olmasına rağmen kader filminin devamı niteliğindedir. Yani ilk kaderi izleyin
Hayatı 1 gram sokakta geçmiş neyin ne olduğunu bilen delikanlı adamlar bu hikayeyi çok daha güzel anlar Hele bir de aşık olmuşlarsa daha da iyi anlar hepimizin hayatına inceden dokunuyor ya tanık olduk ya da başrolünde yaşadık ama bildik...
anlatsak roman olur yazmaktan yorulmayız içimiz yana yana hatıraları. ama yorulduk be usta. kader deyip geçiyoruz işte kader..
4 года назад
Muhteşem olmuş. Yusuf ile zagorun bağlantısı da ayrı güzel. Zeki demirkubuz bu işi biliyor. Yusuf'un deri montunun kaderdeki bekirin montu olması da ayrı bir detay..
Çok teşekkür ederim. Dediğiniz gibi Zeki Demirkubuz çok büyük bir yönetmen. Kendi sineması içinde filmler arasında daima ufak bağlantılar kuruyor bu da hayatın içinden kavrıyor izleyiciyi.
Biliyorsun. Hala birine aşık olabilirim. Sana hiç benzemeyen çocuklarım olur… Adının hiç anılmadığı bir hayat kurarım. Hayalimdeki yüzünü eskitir zaman… Biliyorsun. Herkes bir yolunu bulup tamamlanır aslında. Herkes unutur. Annenin cüzdanından çaldığın paralar gibidir bazı şeyler. Belli oluncaya kadar devam edilir. Biliyorsun. Belli oldun! Biliyorsun. Unutabilirim. Zaten ben kimleri unuttum. Onlardan biri olur, hayatımın en kullanılmayan yerine kaldırılır suretin. Tozlanırsın. Üzerin örtülür… Biliyorsun. Seni sevdim! Bir gün kör kalsaydın da severdim. Ellerin olmasaydı mesela. Ellerin olmasaydı, sen bile kendini sevmezdin oysa… Biliyorsun. Kimsenin tek bir seçeneği yok bu hayatta. Hala bana seni unutturacak insanlar tanıyabilirim. Başka bir ses kazınır kulaklarıma. Biliyorsun herkesin kendini kurtaracak bir bahanesi vardır aslında… Oysa; Ölene kadar seni sevebilirdim. Eğer biraz yardım etseydin bana! Nursen Yıldırım
Uzun hikaye. Karışık. Bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. Mevlanakapı’da. Babası zabıtaydı. Alkolik, hasta bir adamdı rahmetli; erkenden de gitti zaten. Bu anasıyla yoksul, perişan. Bizim tuzumuz kuruydu; hacı babam yapmış bir şeyler. Bir de Zagor vardı. Bizim eski evin kiracısının oğlu. Babası filmciydi Yeşilçam'da. Cepçilik, arpacılık... her yol vardı itte; ama sevimli, yakışıklı oğlandı. Bizimkini aşık etmiş kendine. Ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. Öylece büyüdük gittik işte. Ne bok varsa hep askerliği beklerdim. Dört sene kaldı, üç sene kaldı... sonunda o da geldi, gittik. Bizde de herkes bunu bekliyormuş, gelir gelmez yapıştılar yakama. Ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... nikahlandık. İki taksi bir dükkan verdi peder. Dükkanda koltuk moltuk satardım. Bir gün bu orospu çıkageldi. Hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. Böyle basma bir etek, dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bir bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlayacağın. Şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. Kanıma girdi o gün. Tabii taktım ben bunu kafaya. Ertesi gün bir soruşturma... dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede; ama asıl Zagor’a kesikmiş. Zagor da kaftiden içerde o sıra. Bir gün, süslenmiş püslenmiş, zırt geçti dükkanın önünden. Yazıldım peşine. Tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı, minibüs, otobüs, geldik Sağmalcılar’a. Benim içimde bir sıkıntı. İşi anladım tabii, Zagor’u ziyarete gidiyor. Bir tuhaf oldum. Piçi de kıskandım. Uzatmayalım, çaresiz evlendik ötekiyle. O ara Zagor içeriden çıktı. Sonra bir duyduk, kaçmış bunlar. Altı ay mı bir sene mi, kayıp. Hep rüyalarıma girerdi orospu. O gün dükkana gelişini hiç unutamadım. Benimkine bile dokunamaz oldum. Sonra bir daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş Zagor. Biri polis. İkisinin de gırtlağını kesmiş. Karakolda beş gün beş gece işkence buna. Arkadaşlarının öcünü alıyorlar. Kaltağa da öyle. Önce öldü dediler Zagor’a, sonra komalık. Ankara’da oluyor bunlar. Bizimki bir gün çıkageldi mahalleye. Zagor içeride, en iyisinden müebbet. Bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. Önce tanıyamadım, anlayınca içim cız etti. Cız etti de ne? Tornavida yemiş gibi oldum. Çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bir surat; ama bu sefer başka güzel orospu. Orhan'ın şarkıları gibi. Kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. Dedi “Para lazım, çok para”. Zagor’a avukat tutacakmış. “İleride öderim” dedi. Esnafız ya biz de, “Nasıl?” diye sormuş bulunduk. “Orospuluk yaparım” dedi, “... istersen metresin olurum”. İçime bir şey oturdu, ağlamaya başladım. Ama ne ağlamak! İşte o gün bir inandım orospuya, tam yirmi yıl geçti. Uzatmayalım, Zagor’a müebbet verdiler. Ama rahat durmaz ki piç! Ha birini şişledi, ha firara teşebbüs... o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyor... orospu da peşinden. Sonunda dayanamadım, ben de onun peşinden. Önce dükkan gitti, ardından taksiler. Karı terk etti, peder kapıları kapadı. Yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. İş bilmem, zanaat yok. Bu durmuyor hiç. İlk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. Gözünü yumup yatıyor milletin altına. Gel dönelim diye çok yalvardım. Evlenelim, pederi kandırırım, Zagor’a bakarız... yok. Kancık köpek gibi izini sürüyor itin. Ne yaptı buna anlamadım. Kaç defa dönüp gittim İstanbul’a. Yeminler ettim. Doktorlar, hocalar, kar etmedi. Her seferinde yine peşinde buldum kendimi. Bir keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu... hamile. Beni abisiyim diye yutturduk herife. Nedense rahatladım, “ohh” dedim, kurtuluyorum. Bu da akıllanmış görünüyor. Yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyor başka bir şey demiyor. Sinop’ta oluyor bunlar. Ben de döndüm İstanbul’a. Doğumuna yakın, Zagor bir isyana karışıyor yine. Hemen paketleyip Diyarbakır Cezaevi'ne postalıyorlar. Çok geçmeden bizimki depreşiyor yine. O haliyle kalk git sen Diyarbakır’a, üç gün ortadan kaybol... Herif kafayı yiyor tabii. Dönünce bir dayak buna... eşek sudan gelinceye kadar. Kızın sakatlığı bu yüzden. Sonra çocuğu doğuruyor. Durum hemen anlaşılmamış. Ortaya çıkınca bir gece esrarı çekip takıyor herife bıçağı. Çocuğu da alıp vın Diyarbakır’a, Zagor’un peşine. Allahtan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. Ben o ara İstanbul’da taksiden yolumu buluyorum. Epey bir zaman böyle geçti. Yine her gece rüyalarımda bu. Zagor’un Diyarbakır Cezaevi'nde olduğunu duymuştum o sıra. Bir gece bir büyükle eve geldim, hepsini içtim. Zurnayım tabii. Bir ara gözümü açıp baktım, karlı dağlar geçiyor. Bir daha açtım, başımda bir çocuk, “Kalk abi, Diyarbakır’a geldik” diyor. Baktım, sahiden Diyarbakır’dayım. Bir soruşturma... Kale Mahallesi vardır oranın. Bir gecekonduda buldum. Malımı bilmez miyim? Görünce hiç şaşırmadı. Hiçbir şey demedik. O gece oturup düşündüm. Oğlum Bekir dedim kendi kendime, yolu yok, çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok. Kaderin böyle. Yol belli; eğ başını, usul usul yürü şimdi. O gün bugün usul usul yürüyorum işte.
esrarı çekip takıyo herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır'a, zagor'un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyo da şikayet etmiyo. ben o ara istanbul'da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor'un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıralar. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyo. bi daa açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır'a geldik diyo. baktım, sahiden diyarbakır'dayım. bi soruşturma... kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bişey demedik. o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını,usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte
Bekir'in aşkı mı gerçek yoksa Uğur'un mu? Hangisi daha büyük? Hangisi doğru aşk? Bu sorulara her seyirci farklı cevap verir. İşte tam da sinema budur. Teşekkürler Demirkubuz.
@Pala Uğur kaç defa siktiri çekti buna anlatamazsın işte kardeş bu düpedüz saplantı buna aşk denmez aşk karşılıklıdır ağzında kuş da tutsa uğur bunu sevmeyecekti sevmedi
@@harunberberhb kötüyü sevmek mi? Bi aralar ölümü göze alacak kadar sevdiğim hayatımdan bir türlü çıkaramadığım biri vardı, hayatı tercihleri kötüydü yanlış şeyler yapıyordu, onu o çukurdan çıkarmak istedim iyi gelmek istedim ama olmadı. 4 yıl heba oldum. Bu saplantıya aşk diyip kansaydım kötüyü sevip iyi etmeye hâlâ devam etseydim şu an o kişi tarafından öldürülmüş olacaktım. Aşk saplantıya dönüşmemeli, dönüşürse psikolojik destek alınmalı
Bu hayatta Bekir olursun tüm yaşamını hiçe sayar o kızın etrafında 4 dönersin aşkın için mücadele edersin ama olmaz ne yaparsan yap unutulursun.Ya da Zagor olursunuz hiç ortalıkta görünmeseniz bile hikaye sizin etrafınızda döner sizde biter.Bir kadın sizi sevmemişse buna çare yoktur ne yaparsanız yapın sevmez hayatınıza bakın Uğurun şu sözlerini unutmayın: Hiç gurur yok mu lan sende erkek değil misin sen…
muhtesem bi videoydu. once oyunculara, sonra yapimciya en son da bize bu guzelligi tekrar tekrar izleme firsati veren size sonsuz tesekkur ederim. herkese sevgiler... biliyorum cogumuzun ihtiyaci var.
Sevilmek bu kadar güzelken sevmek ne kadar rezil bir durum... İnsanda ne akıl ne gurur nede şeref kalıyor, degersizlesip kayboluyoruz gecen yılların degmeyen insanların arasında...
Emeğinize sağlık çok güzel olmuş iki filmi iç içe geçirip daha da derin hale gelmiş. Lutfen yanlış anlamayin nacizane fikrim keşke son sahne Ufuk Bayraktar'da olsaymış Kars' ta evde konuşurken ki bölümle bitirilebilirdi...sonuçta çok iyi olmuş teşekkürler 👏👏👏
Kaldımı lan böğle sevgiler şimdiler görse şunu güler geçer lan aşk bazıları için yatmak öpmek hasret kalcaz yanlız gitcez be şu aşkın hakkını veren kimseleri görmeden ölcez geçmiş olsun..
Bu kadar sevgiye saplantıya nasıl içi cız etmedi nasıl kayıtsız kaldı anlamıyorum. Başkasıyla evlenmiş çocuk yapmış bekir hiç mi aklına gelmedi neden onunla evlenmedi. Yada bekir bu kadar uğur diye sayıklarken neden evlendi? Hadi evlendi ikinci çocuğu neden yaptı her hareket ofsayt düşündükçe haksız buluyorum iki toksik insanı da
Bence öncelikle kader sonra masumiyet izlenilmelidir.Fikrimce atıfta bulunmaktan ziyade kaderin devamıdır masumiyet filmi. Çünkü kaderde ne kadar yılmasa da bekir masumiyet filminde artık uğurun davranışlarına dayanamayıp intihar ediyor. Yabancı ülkelerde de bazı filmlerin başlangıcı ilk yayınlanan filmden sonra çekilir. Masumiyet o kadar güzeldi ki bekirin gençliğini de çekmek istediğini düşünüyorum zeki hocamızın.
Bu iki film de aslında bu videoya da konu olan tirattan doğuyor. Zeki Demirkubuz'un aklına yıllar önce, sevdiği kadının penceresine bakarken soğuktan hastalanıp günlerce hastanede yattığı sırada bu tirat belirmiş akabinde oturup bu tiradı yazmış. İlk önce Kader'i çekmeyi düşünmüş hatta fakat o dönemki koşullar el vermediği için film tiradın sonrasını anlatır şekilde Masumiyet olarak doğmuş. Yıllar sonra da tiradın öncesini konu alan Kader'i çekmiştir.
Ben yanlışlıkla önce kaderi izledim ama iyi ki izledim Bekir’i masumiyette anlayamazdım hatta kızardım. Bekir öldüğü için çok üzüldüm ya bir gecede kader ve masumiyeti izlemek çok ağır geldi bana 🥺
Bence ilk masumiyet çekildiği için diyarbakır olarak bir kere yapılmıştı ama kaderi çekerken karsın (karlı dağlar mevzusundan) daha mantıklı olduğunu düşündü Zeki abi. Birde böyle şaheserlerde ufak çelişkiler hem merakı diri tutuyor hemde daha bir orjinal oluyor kanaatimce :)
Kimse anlayamamış onun mantığını ben anlatayım. Hatırlarsanız kaderde Bekirin mahalledeki gençlerle esrar çektiği sahnede Bekir Uğur'la dükkanda birlikte olduğunu anlatıyordu argo dille ama biliyoruz ki bu hiç yaşanmamış, Bekir hayati boyunca hiç Uğur'la birlikte olmamıştı. İşte burdan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: İnsan geçmişinde yaşadıklarını kendine, ortamın türüne ve hatta bazen keyfine göre çarpitip değiştirebilir ve burda da Demirkubuz bize bunu göstermeye çalışıyor. Son olarak güzel bir sözle noktaliyorum; geçmiş sen nasıl hatırlamak istersen öyledir bazen.
Yakın zaman içerisinde ruh eşim dediğim kişi terk etti beni ve bende bu efsane tirat sahnesinde buldum. Onunla birlikte izlemiştik bu tirat sahnesini tabi o hayatıma girmeden önce 2 filmide izlemiştim. Neyse uzun lafın kısası birlikte izlerken 4.16 uğurun söylediği şarkıyı defalarca birlikte söylerdik çok mutlu olduğum zamanlardı bu kız benim herşeyim demiştim sanırım yanılmışım şuan bu tiratı ve uğurun 4.16 da söylediği şarkıyı yalnız başıma söylemem gerekecek.
tirad ile yaşanan olay örgüsü arasında farklar var, ama sonda söylenen cümle virgülüne kadar aynı. yaşananlar unutulur ama kendine verdiğin sözü unutumazsını mıh gibi çakmış akıllara zeki abim