Ümmet otopsisi serimizin 2. bölümünde yüzlerce yıl önce Ehli Sünnet'in nasıl doğduğunu, mezhepler tarihini ve Mürcie isimli İrca fırkasının tüm sapıklıklarını ele aldık. Videonun son bölümünde ise Cübbeli Ahmet'in bir zamanlar Selefiliği nasıl övdüğünü kendi kitaplarından ortaya koyduk. Bu videonun 1. bölümü: ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-ZIMm7YTWglk.html Bu videonun 3. bölümü: ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-8i4c3yxbQVI.html Bu videonun 4.bölümü: ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-LSsbVi0jPx8.html Bu videonun 5.bölümü: ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-OQRxJaz-z6Q.html Bu videonun 6.bölümü: ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-v5jCXzUcsis.html İmam Ebu Hanife Kimdir: ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-Cs6SSDKwNEo.html Videonun zaman çizelgesi: 00:00 Ümmet Otopsisi 00:53 Birinci Bölümün Özeti 03:03 Tarihte İrca'nın Ortaya Çıkışı 05:59 Mürciye'nin Fırkaları 22:11 Tarihte Ehli Sünnet'in Ortaya Çıkışı 32:25 Mezheblerin Tarihsel Doğuşu Kanalımıza abone olmayı ve "zil" işaretinden "tümü" yazısına tıklayarak bildirimleri açmayı unutmayın. Ayrıca videoya beğeni ve "büyük harfle" yorum yaparak da bize destek olabilirsiniz. İnternet sitemiz: www.abdulkadirpolat.com/ Whatsapp hattımız: +90 537 062 61 11 Tevhidi yeni öğrenenlerin bize en çok sorduğu sorular: justpaste.it/rehbervideolar Sosyal medya hesaplarımız: Telegram: t.me/abdulkadirpolat04 Instagram: instagram.com/abdulkadirpolatofficial Twitter: twitter.com/Abdulkadirplt04 Facebook: facebook.com/Abdulkadir-Polat-Offical-104022798417509 İkinci RU-vid kanalımız: ru-vid.com Mail: abdulkadirpolathoca@gmail.com #ormanıkoru #hayvanlardacandır #doğayısev abdulkadir polat,ebu hanzala,ebu haris,yusuf kara,kerem önder,ebu zeyd,ebu eymen,ibrahim gadban,şeyh hazimi,ebu ubeyde,abdulkadir polat kimdir,abdulkadir polata reddiye,recep baltacı,abdulkadir polat'a cevap,murat gezenler,abdulkadir polat reddiye,abdulkadir polat munazara,cübbeli ahmet hoca,genç hoca,abdulkadir polat küfür,abdulkadir polat onur güler,abdulkadir polat ebu hanzala,mezhepler tarihi,mezhepler nasıl oluştu,mezhep nedir,hanefi mezhebi,şafi mezhebi,hanbeli mezhebi,maliki mezhebi,mürcie,mürcielik,mürcie nedir,mürcie kimdir,mürcieler,mürcie hocalar,islam tarihi,cübbeli ahmet,cübbeli ahmet mezhepler,cübbeli ahmet selefiler,cübbeli selefi dernekler
Elhamdülillah.Nihayet ümmeti kucaklayan ,gerçekleri anlatarak müslümanları Aynı tek olan yolda buluşturmayı niyet eden bir gönül ve ilmi yayan kıymetli bir akıl....
Maşallah kardeşim. Rabbim, ilmini artırsın. Ayrıca kardeşim konudan farklı bir şey sorucam Kardeşim, 20 sene önce babam evi terk etti. Ben daha o zamanlar 17 yaşındaydım. Annem ve 5 kardeşimle çok sefalet çektik. Giyecek sağlam bir elbisemiz bile yoktu. Açlıktan, pazarda bulduğum bozuk patatesleri çiğ çiğ yemişliğim var. O zamanlar, kimse halimizi hatrımızı sormazdı. Gel zaman git zaman, her şey tam tersine döndü. Rabbim, bize zenginlik nasip etti. Bir zamanlar, İstanbul'da sokakta, buzdolabı kartonun içinde yatıp, cami tuvaletinde yıkanırken, şimdi ise villa da yaşıyoruz. Lakin; biz paramızı kolay ve haram yoldan kazanmadık. Çok çalıştık, çok uğraştık ve Allah'ın izniyle bugünlere geldik. Şimdi ben memleketime gidiyorum. Gittiğim zaman herkes yanıma geliyor, evine yemeğe davet ediyor. Hemen hemen her gün iki üç yere davet ediliyorum. Bu insanların çoğu, bana zamanında selam bile vermezdi. Şimdi beni arayıp duruyorlar. Sürekli bir beklenti içindeler. Genelde "İş, borç ve yardım" istiyorlar. İlk başlarda "elimizden geleni yapalım ve geçmişi unutmayalım. Biz de sefalet çektik" dedim. Lakin; İşler öyle bir hâl aldı ki anlatamam. 7-8 yıl önce verdiğim borçların hemen hemen hepsi duruyor. Daha aynı kişiler, yine borç istiyor. Dediğim gibi; dün bana selam vermeyen memleketimdeki adamlar, bir bakıyorum valizini toplamış, kapıma gelmiş. Evimde kalıp, benim yanımda çalışmak istiyor. Ben evliyim çoluk çocuğum var. Bekar bir adamı evimde barındıramam. Artık durumlar çığrından çıktı. Resmen bıkmış durumdayız ailecek. Sürekli herkes bizden bir şeyler bekliyor. Artık isteklerine cevap vermiyorum. Çünkü; çok çok yoruldum. Bazıları da "Parayı buldu adam oldu. Daha dün açtı" gibi şeyler söylüyor. Onlar çokta umurumda değil ama, ister istemez kendi kendime " Ben yanlış mı yapıyorum. Aslında yardım etmem gerekiyor mu? Kibirleniyor muyum" gibi zanlara kapılıyorum. Senden ricam bana bir yol göster. Sürekli, o kadar işin içinde bir de bu düşünce beynimi kemiriyor. Ben bu konuda haksız mıyım?
Amin ecmain. Evvela Allah yaşadığınız ikilemde size hayırlı bir yol göstersin. Böylesi bir durumda size düşen borcunu ödemeyenlere bir daha borç vermemek ve onlara (ödemedikleri borçları konusunda) kolaylık göstermektir. Önceden borç vermediklerinize ise borç vermeniz caizdir ve size kalmıştır. Ancak yardımsever olmak ve zorda kalana borç vermek bir müslümana en yakışan harekettir.
Selam aleykum kardeşim, Allah senden razı olsun çok güzel anlatıyorsun, akıcı bir uslupla anlatıyorsun rabbim insanlara hidayet etsin, senide vesile kılsın inşallah.
MAŞAALLAH, Hocam otopsi silsile ders seriniz, Evlere şenlik. Tadında olmuş.😂😂..ALLAH TEBAREKE VE TEALA Size ve Müslümalara Rahmet, Merhamet ve Yardım etsin. Allahummeamin.
Allah razı olsun hocam. Bir soru sormak istiyorum. Son günlerde gündemde olan mülteciler ve yeni göç dalgaları konusunda Müslümanların bakışı nasıl olmalıdır?
Çok yakında bu konuda bir video yayınlayacağız inşallah. Osmanlı devleti m. 1299 veya ona yakın tarihlerde tesis edildiği zaman Anadolu İslam diyarıydı ve Osmanoğullarının mensubu olduğu Kayı aşireti de bu İslam diyarında, İslam dinine bağlı olarak yaşayan dolayısıyla asıl itibariyle Müslüman olan kimselerdi. O tarihte Anadolu’da Selçuklu devleti ve diğer beylikler mevcuttu. Bilhassa Selçuklular hakkında İbn Teymiye, İbn Kesir ve başka alimlerin tezkiyeleri ve şahitlikleri mevcuttur. Yani Anadolu’yu elinde tutan Selçuklu devleti de -birtakım bidat ve münkerlerle beraber- İslam şeriatını tatbik eden bir devletti. Aslında bunlara dahi gerek olmadan zaten Selçuklu da Abbasiler vb diğer İslam devletlerinin devamcısı konumunda bir devletti, o yüzden Selçuklu hakkında da hiçbir alimin şahitliği olmasa biz yine tabi oldukları diyar hasebiyle onların İslamına şahitlik ederdik. Osmanlı da Selçuklu devletinin devamcısı konumundadır, haliyle aslen İslam hükmüne sahiptir, Osmanlı’nın hüküm sürdüğü topraklar da Dar’ul İslam’dır. Yakin ilimle sabit olan bu hükmü bozmak için ise ancak onun gibi bir yakin ilim gerekir. Osmanlı’nın son dönemlerine kadar da bunu nakzedecek açık bir küfür tezahür etmemiştir. Son dönemlerde, bilhassa da Necd bölgesinde Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab (rh.a)’ın davete başladığı m. 1744 ve az öncesi dönemlerden itibaren Osmanlı ülkesi ve diğer İslam ülkelerinde kabirlere ibadet gibi şirkler iyice yaygınlaşmış, halkın ve yöneticilerin geneline mal olmuş, dinden uzaklaşma ve Batılılaşma cereyanları artmış, nihayet m. 1839 tarihinde yayınlanan Tanzimat Fermanı ile bu dinden kopuş resmiyete dökülmüş, cizye kaldırılmış, Müslümanlarla kafirler eşit hale getirilmiş, laik mahkemeler açılmaya ve beşeri kanunlar uygulanmaya başlanmış ve de böylece Osmanlı devletinde küfür tamamen açığa çıkmıştır. Bütün bu şirk ve küfürlerin aleni halde işlenmesinden dolayı da o dönemki Necdi ulema Osmanlı devletini ve benzeri bütün devletleri tekfir etmişlerdir. İşte bütün bunlar da Osmanlı’nın son döneminin küfür üzere olduğuna dair bizim elimizdeki yakin ilmi teşkil etmektedir. Özetlemek gerekirse; Osmanlı’nın iki dönemi mevcuttur: 1- Kuruluşundan sonra yaklaşık 350-400 senelik bir İslam dönemi 2- Bundan sonrasından yıkılışına kadarki küfür dönemi Osmanlı’nın başından sonuna kadar şirk ve küfür üzere bir devlet olduğunu iddia edenler sizin bahsettiğiniz türden şeyleri zikrederek Osmanlı’nın ilk kuruluş günlerinden itibaren İbn Arabi’ye ve onun vahdeti vücud fikriyatını savundukları söylenen Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş vs tasavvuf önderlerine tazim etmesini, bu şahıslara nisbet edilen Mevlevilik, Bektaşilik gibi tarikatların gerek devlet içinde gerekse halk arasında yaygın oluşunu Osmanlı’nın küfrüne gerekçe olarak gösterirler. Buna verilecek muhtasar cevap şudur: Osmanlı devletinin kurucuları Müslümanların arasında yaşayan, aslen Müslüman olan kişiler olduğuna göre bu kimselerin küfre girdikleri, mürted oldukları kati olarak tesbit edilmesi gerekir. Bu da ancak tevatür yoluyla gelen kesin bir bilgiye ya da -mesela onların küfrüne hükmeden alimler gibi- adil şahitlerin beyanına dayalı olarak tesbit edilebilir. Osmanlı’nın küfrüne delil teşkil edecek ne bir mütevatir haber, ne de bir şahitlik sözkonusu değildir. Necdi alimlere kadar hiçbir alimden Osmanlı’yı tekfir ettiği, dar’ul harp olarak gördüğü nakledilmemiştir. Bilakis Hanbelilerden ve başkalarından bir çok alim Osmanlı dönemine yetişmiş, hatta devlet nezdinde kadılık, müftülük gibi görevlerde bulunmuştur. Bunlardan mesela Hanbeli fakihlerin önde gelenlerinde Mer’i bin Yusuf el Kermi (v. 1033H) gibi Osmanlı’nın faziletine dair eser yazanlar dahi çıkmıştır. Bu kitap Ümmül Kura yayınları tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Keza Şevkani gibi alimlerin Osmanlı padişahlarıyla alakalı övgüleri hatta şehidlik mertebesine ulaştıklarından bahsetmeleri sözkonusudur. Necdi alimlerden Abdurrahman bin Hasen bahsi geçen Osmanlı şeyhulislamlarından Ebussuud Efendi’yi ve benzerlerini tekfir edenleri reddetmiştir. Eğer ki Osmanlı’da iddia edildiği üzere zahir bir küfür olsaydı şüphesiz bu, alimlere ulaşacaktı ve küfürlerine hükmedeceklerdi. Nitekim alimler, kendilerini İslama nisbet ettikleri halde Fatimiler, Tatarlar ve Timurlenk gibi hükümdarları tekfir etmişlerdir. Osmanlı hakkında ise böyle bir hüküm veren kimse yoktur. Osmanlı’nın durumunun alimlere ulaşmadığı vb iddialar alimlere tan etmektir ve onları cehaletle vasfetmektir. Hadis ricalinin adalet ve zabt durumlarını bile isim isim tesbit eden bir ümmetin yanı başlarındaki bir devletin küfründen habersiz yaşadığı iddiası Kuranda övülen bu vasat ümmete hakarettir. Şu halde Osmanlı’nın ilk dönemlerinden itibaren küfür üzere olduğunu iddia eden birisi İslam ümmetinden hiç kimsenin söylemediği bir söz söylemiş olmakta ve böylece ümmete muhalefet etmektedir. İbn Arabi meselesine gelince; İbn Arabi ve emsalinin savunduğu vahdeti vücud fikrinin küfür olduğu hatta buna küfür demeyenin dahi kafir olduğu hususunda ittifak edilmiştir. Bununla beraber muayyen bir şahıs olarak İbn Arabi’nin durumu hakkında ihtilaf edilmiştir. Bazı alimler İbn Arabi hakkında hüsnü zan ederek ittihad fikrini ondan tenzih etmişler ve kitaplarının tahrif edildiğini söylemişler ya da yanlış anlaşıldığını iddia ederek sözlerini tevil etmeye çalışmışlardır. Suyuti, İbn Hacer Heytemi gibi alimler bu kanaattedir. İmam Zehebi onu deli olarak saymış, İbn Hacer Askalani de hakkında net konuşmaktan kaçınmıştır. İbn Teymiye’den dahi onun son halini Allaha havale ettiğine dair şeyler nakledilmiştir. Çünkü ilimden az nasibi olan herkesin bileceği üzere fiile hüküm vermekle faile hüküm vermek her zaman birbirinin aynı olan bir şey değildir. Bir kimse ittihad akidesinin küfür olduğunu kabul etmekle beraber İbn Arabi’den ittihad fikrini nefyederek onun tekfir edilmeyeceğini savunuyorsa bu kimsenin tekfiri için bir yol yoktur. Çünkü tekfir ancak küfrü iman olarak isimlendiren, İbn Arabi’nin her şeyin Allah olduğunu savunduğunu bilmesine ve kabul etmesine rağmen onun tekfirinde duraksayan kimse için sözkonusu olur. Böylece anlaşılıyor ki sadece Osmanlı’da yaygın olan İbn Arabi sevgisine dayanarak Osmanlı devletinin küfür üzere olduğunu savunanlar büyük bir menheci sapma içerisindedirler. Osmanlı devletindeki yönetici ve alimlerin bizzat küfür olan ittihad fikrini tevil edilmeyecek şekilde açıkça savundukları ve bu hususta ittifak ettikleri ortaya çıkmadıkça Osmanlı’nın tekfiri sözkonusu olmaz ki böyle bir şeyin varlığı ise tarih nezdinde sabit değildir. Vahdeti vücud zındıklığının öncüleri bile çoğu zaman kendi küfürlerini açığa vurmazken ve de bunu yazdıkları nesir ve nazım eserlerde birtakım sembolik ifadelerin arkasında gizlerken asırlarca cihana hükmetmiş bir devletin bu küfrü açıkça savunması ve bunun hiçbir alimin dikkatini çekmemesi nasıl tasavvur edilebilir? Elbette ki bizim bu söylediklerimiz zahiri hükümle alakalıdır, kendi iç alemlerinde bu küfrü gizleyen birtakım yöneticiler ve alimler varsa bile bu bizi ilgilendirmez. Şunu da belirtelim ki tarihte İbn Arabi’yi ve benzerlerini tek tezkiye eden devlet Osmanlı değildir. Keza türbeler, batıl tarikatlar vb ilk defa Osmanlı döneminde ortaya çıkmamıştır. Mesela İbn Teymiye zamanında, öncesinde ve sonrasındaki çoğu devletin durumu bu olduğu halde ne Şeyhulislam ne de başka bir alimin kendi devletlerini tekfir ettiği nakledilmemiştir. Çünkü o dönemler bu tip şeyleri savunanlar ancak yukarda bahsettiğimiz türden tevillerle bunu yapıyorlardı. Yoksa açıktan açığa vahdeti vücudu, ölülerden yardım istemeyi vs’yi savunsalar tekfir edilirlerdi. Yani bu bahsi geçen şeyler Osmanlı’ya has olaylar değildir. İbn Arabi’yi de sadece Osmanlı uleması savunmamıştır. Eğer bundan dolayı Osmanlı tekfir edilecekse benzeri durumdaki bütün İslam devletlerinin tekfir edilmesi gerekir ki hiç kimse bunu söylememiştir.
Bir yakınım gecen yıl vefat etti. Sonradan öğrendim ki oy kullanmış. Başka yakınıma şirk olduğunu söylediğimde (bu arada o da öyle itikat ediyordu) birden tövbe etmiş olabilir dedi ve ben ardından dua edeceğim dedi. Şu "belki tövbe etmiştir tekfir edemezsin" ve hüccet konuları hakkında videonuz var mı? Allah razı olsun.
Abdulkadir Bey birde hüccet ikame edilmesi var örnek olarakta bir bedevinin peygamber s.a.v secde etmesi ve peygamberimizin bu bedeviye tebliği yani hüccet ikame etmesi var bundan da bahsedermisiniz?Selamunlaeykum
Bedevinin peygambere secde etmesi diye bir hadis yoktur. Hüccet ikamesi ve tekfir meselesi için izleyiniz: 1) ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-mizNE3_GGyk.html 2) ru-vid.com/video/%D0%B2%D0%B8%D0%B4%D0%B5%D0%BE-4_YpmZIoW3M.html
Küfür kelimesini inkar şeklinde tercüme eden meallerden bahsettiniz. Acaba hangi mealleri tavsiye edersiniz? Benim elimde bulunan "Kahraman yayınları" Doç. Dr. Abdülvehhab Öztürk 'den. Sanki burda da öyle tercüme edilmiş.
Əssəlamu aləykum. Qardaş Allah Rəsulunun s.a.s. dediyi "" məndən sonra səhabələrimin sünnətinə tabe olun"" rəvayəti yaxud bu hissəsi səhih deyildir deyirlər. Siz bu rəvayət barədə nə deyə bilərsiz ? Allah razı qalsın sizdən
Aleykum selam ve rahmetullah. İlgili hadis şöyledir: "Size Allah'tan korkmayı, Habeşli bir köle de olsa (başkanınızı) dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü durum şu ki sizden, benden sonra yaşayacak olan kimseler, yakında çok ihtilaf görecekler. Binaenaleyh benim sünnetime; doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerin sünnetine sarılın. Bunlara azı dişlerinizle (yapışır gibi sımsıkı) yapışın. Sonradan çıkarılmış şeylerden sakının. Çünkü sonradan çıkarılmış her şey bidattir." Kaynaklar: Tirmizi, îlim, 16; Ebu Davud, Sünnet, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 6; Ahmed b. Hanbel, 4/126,127; Mustedrek, 1/95-96. - Tirmizî, bu hadis, hasen sahihtir, demiştir. (Tirmizi, a.y) - Bezzar, sabit-sahih demiştir. (bk. İbn Abdilberr, Camiu'l-Beyan, 2/84) - İbn Hıbbân, Sahîh’ine alarak bu hadisi sahih gördüğünü ifade etmiştir. (İbn Hibban, 1/166) Hadiste geçen "Raşid halifeler"den maksat, Hz. Ebu Bekir Sıddık ile Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.anhüm)’dür. Hadis-i şerifte bu raşid halifelerin yoluna uymak emredilmiştir. Çünkü bunların hepsi de Hz. Peygamber (asm)'in yolundadırlar. Fıkıh ve usul alimleri "Ümmetimin en hayırlısı kendilerine gönderildiğim asır (da olanlar)dır. Sonra onlardan sonrakiler, sonra da onlardan sonrakilerdir." (Buhari, Şehadât 9; Müslim, Fedail 210. 214) mealindeki hadis ve benzerlerine bakarak, Hz. Peygamber (asm)'in sahabilerinin tümünün sünnetinin de raşid halifelerin sünnetleri gibi bir delil olduğunu söylemişlerdir. (bk. Muhammed Ebu Said el-Hadimî, Berika, 1/84)
Hocam selefi şii maturitiyi bilmiyorum ben müminin demek isteyen birisi 9larak beni aydınlatıyor sunuş ben sunniyim yerine müminim diye biliyorsak inşaallah cennetligiz çünkü allah müminlere cenneti vaat etmistir
@@enginkaplan1049 Evet. Şeyhcilik diye birşey yoktur. Alimlere uymak başka birşeydir, şeyhlerin pirlerin kutsanması ve -cilik -culuk zırvalığı başka birşeydir.
Haşa biz kimseyle savaş halinde değiliz. İnsanlarımızı Kur'an ve Sünnet dışındaki bidat inançlardan uzak durmaya davet ediyoruz ve bunun içinde delillerimizi ortaya koyup, dileyenlerle münazara edeceğimizi söylüyoruz. Bu Nebevi bir yoldur, savaş değil.