Тёмный

Peygamber mucizelerinin günümüzdeki sanat, zanaat ve teknoloji harikaları ile ilgisi var mıdır? 

YeniAsya Beylikdüzü
Подписаться 643
Просмотров 191
50% 1

Konu:
Yirminci Söz
Yirminci Sözün İkinci Makamı
Mu’cizât-ı enbiya yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân
(Âhirdeki iki sual ve iki cevaba dikkat et.)
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ اِلاَّ فِى كِتَابٍ مُبِينٍ
(Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.)
(“Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitapta yazılmıştır.” En’am Sûresi: 59.)
On dört sene evvel (şimdi otuz seneden geçti), şu âyetin bir sırrına dâir İşârâtü’l-İ’câz nâmındaki tefsirimde Arabiyyü’l-ibâre bir bahis yazmıştım. Şimdi arzuları bence ehemmiyetli olan iki kardaşım, o bahse dâir, Türkçe olarak bir parça izah istediler. Ben de Cenâb-ı Hakkın tevfîkına itimâden ve Kur’ân’ın feyzine istinâden diyorum ki:
Bir kavle göre, Kitâb-ı Mübîn, Kur’ân’dan ibârettir. Yaş ve kuru herşey içinde bulunduğunu, şu âyet-i kerîme beyân ediyor. Öyle mi? Evet, herşey içinde bulunur. Fakat herkes herşeyi içinde göremez. Zîrâ muhtelif derecelerde bulunur. Bâzan çekirdekleri, bâzan nüveleri, bâzan icmâlleri, bâzan düsturları, bâzan alâmetleri, ya sarâhaten, ya işareten, ya remzen, ya ibhâmen, ya ihtar tarzında bulunurlar. Fakat ihtiyaca göre ve maksad-ı Kur’ân’a münâsip bir tarzda ve iktizâ-i makam münâsebetinde şu tarzların birisiyle ifade ediliyor. Ezcümle, beşerin san’at ve fen cihetindeki terakkiyâtlarının neticesi olan havârik-ı san’at ve garâib-i fen olarak tayyâre, elektrik, şimendifer, telgraf gibi şeyler vücuda gelmiş ve beşerin hayat-ı maddiyesinde en büyük mevkî almışlar. Elbette umum nev-i beşere hitâb eden Kur’ân-ı Hakîm, şunları mühmel bırakmaz. Evet, bırakmamış. İki cihet ile onlara da işaret etmiştir.
• Birinci cihet: Mu’cizât-ı enbiyâ sûretiyle.
• İkinci kısım şudur ki: Bâzı hâdisât-ı tarihiye sûretinde işaret eder.
Ezcümle:
قُتِلَ اَصْحاَبُ اْلاُخْدُودِ - اَلنَّارِذَاتِ الْوَقُودِ - اِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ - وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ - وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلاَّۤ اَنْ يُؤْمِنوُا بِاللّٰهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
(“Uhdud Ashâbına lânet olundu. Tutuşturdukları ateşin karşısına oturur, mü’minlere yaptıkları işkenceyi seyrederlerdi. O mü’minlerden intikam almalarının sebebi, onların, kudreti her şeye gàlip olan ve her türlü övgüye lâyık bulunan Allah’a imân etmiş olmalarından başka bir şey değildi.” Bürûc Sûresi: 4-8.)
Keza,
فِى الْفُلْكِ اْلمَشْحُونِ - وَخَلَقْناَ لَهُمْ مِنْ مِثْلِهِ مَايَرْكَبُونَ(“Dolu gemilerde taşımamız ve bunun gibi daha nice binekleri onlar için yaratmış olmamız.” Yâsin Sûresi: 41-42.) (HAŞİYE: Şu cümle işaret ediyor ki, şimendiferdir; âlem-i İslâmı esaret altına almıştır. Kâfirler onunla İslâmı mağlûp etmiştir.) gibi âyetlerle şimendifere işaret ettiği gibi,
اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكٰوةٍ فِيهَا مِصْباَحٌ اَلْمِصْباَحُ فِى زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ
لاَشَرْقِيَّةٍ وَلاَ غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِۤيئُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلٰى نُورٍ يَهْدِى اللّٰهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاۤءُ
(“Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, bir lâmba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki, ne doğuya, ne de batıya ait olmayan mübarek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. Onun yakıtı, kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. O nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur.” Nur Sûresi, 24:35.) âyeti, pek çok envâra, esrâra işaretle beraber, elektriğe dahi remzediyor. (HAŞİYE: يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِۤئُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلٰى نُورٍ cümlesi, o remzi ışıklandırıyor.)
Şu ikinci kısım, hem çok zatlar onlarla uğraştığından, hem çok dikkat ve izaha muhtaç olduğundan ve hem çok olduğundan, şimdilik şimendifer ve elektriğe işaret eden şu âyetlerle iktifâ edip o kapıyı açmayacağım.
Birinci kısım ise, mu’cizât-ı enbiya suretinde işaret ediyor. Biz dahi o kısımdan bazı nümuneleri misal olarak zikredeceğiz.
Mukaddeme:
İşte, Kur’ân-ı Hakîm, enbiyâları, insanın cemaatlerine terakkiyât-ı mâneviye cihetinde birer pîşdar ve imam gönderdiği gibi, yine insanların terakkiyât-ı maddiye sûretinde dahi, o enbiyânın herbirisinin eline bâzı hârikalar verip yine o insanlara birer ustabaşı ve üstad etmiştir. Onlara mutlak olarak ittibâa emrediyor. İşte, enbiyâların mânevî kemâlâtını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi, mu’cizâtlarından bahis dahi, onların nazîrelerine yetişmeye ve taklidlerini yapmaya bir teşviki işmâm ediyor. Hattâ denilebilir ki, mânevî kemâlât gibi maddî kemâlâtı ve hârikaları dahi en evvel mu’cize eli nev-i beşere hediye etmiştir. İşte Hazret-i Nuh’un (Aleyhisselâm) bir mu’cizesi olan sefine ve Hazret-i Yûsuf’un (Aleyhisselâm) bir mu’cizesi olan saati, en evvel beşere hediye eden, dest-i mu’cizedir. Bu hakikate latîf bir işarettir ki, san’atkârların ekseri, herbir san’atta birer peygamberi pîr ittihaz ediyor.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat: İstanbul, Şubat 2004, s. 397-401

Опубликовано:

 

7 сен 2024

Поделиться:

Ссылка:

Скачать:

Готовим ссылку...

Добавить в:

Мой плейлист
Посмотреть позже
Комментарии : 1   
@mustafasemerciav6589
@mustafasemerciav6589 5 месяцев назад
.
Далее
Ruhun Soluk Almaya İhtiyacı Var | Gönül Sadası
54:20
Will A Guitar Boat Hold My Weight?
00:20
Просмотров 68 млн
Prangaya Vurulmuş Zihinler | Gönül Sadası
35:21
Просмотров 47 тыс.
Will A Guitar Boat Hold My Weight?
00:20
Просмотров 68 млн