Yaşadım yaşam denilen Adem suçunu
biçilen gömleği taşıdım yıllar yılı
Yusufsuz gömlek
her tufandan sonra biraz daha yırtılan
kanımı emip şehrin sokaklarına damıtan,satan
ilmekleriyle gençliğimi avutan gömlek
Orta okul yıllarımda yediğim dayakları özletiyor hayat
Hayat ki içinde anlamsızlıklara gebe
bir babanın kızına alamadığı bebek kadar sahte
Gün ağardığında aşkların, aşk yetmezliğine uyanıyorum
arıyorum kalbimi çalan masal kızını
nefes aldığım çağdan habersizim
saftirik duygularla dolaşıyorum
saftirik dedim çünkü öyleyim
Mecnunu gördü gözlerim
Ferhat’la beraberdik geçen perşembe
Yâr için dağları delmek eski dost huyudur bende
Yarım yamalak öğrettiler bana
öğretilmek isteneni
lakin bir şey tam zihnimde
bir şey tan yeri kadar aydınlık bende
Sevmek ! Delirlercesine
bir çocuğun ilk oyuncağını sevdiği gibi
bankerlerin parayı,
dünyalıların dünyaya tamah ettiği gibi
Umaysızca, arsızca belki yalnızca sevmek !
Kırılan yüreğime merhem olmadı dağ çiçekleri
kokusuyla baş döndüren leylakların arasında büyüdüm
annemin ekmeğime salça çalmayı bıraktığı günden beri
asıl yokluk neymiş o zaman gördüm
Kelebek vadilerinden geçtim
tren garlarında, yolcu otobüslerinde buldum ayrılığı
ellerde hasret ülkesine kesilmiş biletler
gazete manşetleri,
dergi kapakları,
çağ sloganları;
bu devirde kim kimi bekler.
Samed Kablan / Yusufsuz Gömlek
15 сен 2024