Onlarca konuda katılmamama rağmen, ayakları yere basan, üslup sahibi bir muhalif duruş görebilmek gurur verici. Evet ortaya bir fikir, yol konulması şarttır. Aksi takdirde ne ile savaşdığını dahi izah edemeyen ama her daim bir savaş bir tehdit algısı altında hırpalanan huzursuz ve gergin bir kitle hep var olacaktır. Ortaya konulmuş büyük başarılar gözardı edilmeye devam edilir ve karşının fikri neyse tam zıttıyız yaklaşımı devam ederse milletin itibarı kazanılamaz. Küresel güç olmak ve natodan talimat alan bir vilayet olmak gibi absürd iki yol olamaz. Her yönetim değişikliğinde devlet stratejileri revizyona girecek olsa, 10 yıldan daha öte projeksiyon yapamayız. Devlet stratejileri kimi zaman 200 yıl sonrasına göre şekillenir. Bağımsız hiç bir devlette yönetim değişikliği, özellikle dış politikada kayda değer hamle değişikliklerine sebep olmaz. Zirveden başka hedef kabul görmez, gidişatta farklı teknikler öne sürülebilir. Diğer bir husus ise, kavramlar doğru tanımlanmadan ortaya bir fikir konulamayacağıdır. Örneğin muhafazakar olarak nitelendirilen Ak Parti seçmeni, hemen her seçimde dinamizmini ispatlamıştır lakin muhafazakar olmayan dediğimiz CHP seçmeni oldukça muhafazakar tepkiler vermiştir. Belirttiğiniz gibi laiklik kavramı da toplumun gayri islami bir düşüncenin dikte edilmesi olarak algılanıyor, asla sonuç vermez. Saray kavramı da objektifliğe leke sürüyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Erdoğan'ın kişisel mal varlığı değildir. Yarın CHP de seçilse, oradan hizmet verecektir. Son mesele ise bu Kavala gibi meselelerde "muhafazakar" kesim, fazla yumuşak davranıldığını düşünüyor. Örnek verdiğiniz Avrupa mahkemelerinde, "Terör örgütünü kınamamak." terörle iltisak kanıtı olarak kabul edilmişken, Türkiye'de bu şahısların hapse atılmasını demoktarik kabul etmemek pek samimi gelmiyor. AYM nin üzerine gidilmemesi tespiti de toplumda tam anlamıyla karşılık bulmuyor. Millet iradesine bu denli zıt ve bağımsız olduğu ciddi şüphe uyandıran kararlara devamlı imza atılması, üstüne yeterince gidilmediği kanısı yaratıyor.
