Sosyal medya fenomenleri ve toplum Agah Aydın, İpek Özbey | Sözcü Tv | Nokta Atışı - 14 Kasım 2023 Toplum değil sistem hasta (Sosyal Medya Fenomenleri ve Toplum - Sözcü Tv 14 Kasım 2023)
Agah Aydın hocamızı, psikiyatrist kimliğinden öte, bu ülkenin her türlü düşünme biçimini çözmüş çok değerli bir filozofu olarak görüyorum. Var olun. 🙏🏼🌹
Hocam bu davet çok kıymetli bir davet. Umarım yeterince kamuoyuna ulaşmıştır. TV'ler iktidarın dizayn ettiği şekliyle yeterince dedikodu içeriyor zaten. Başka bir dil, başka bir üslup istemek çok doğru bir nokta. Tavrınız umut verdi.
Kitle kitle kitle yine şahane tespitler👏👏👏 aslında popüler iki kitaptan ve Foulcault dan ziyade Jean Baudrillard simularklar ve simulasyon,Şeytana satılan Ruh birebir anlatıyor durumu.Zygmunt Bauman ve Byung Chul analizleri tespitleri de bu delilik halini çok güzel anlatır.
Canim agah hocam, almanyadan sevgiler. Sizi cok seviyorum. Insallah birgün sizle tanismak nasip olur. Huzur veriyosunuz insana. Allah ömrünüzu hayirli uzun ve bereketli kilsin insallah ❤❤❤❤❤❤
Herkes bir hayal dünyasında zevkten kendinden geçerek diğerini suçlayıp ruhunu hafifleterek dedikodu yaparken Agah Aydın onlara buz gibi soğuk bir duş aldırır kendilerine gelir gibi olurlar ama biraz daha düşününce utanç duymaya başlarlar ve keşke bu adam konuşmasını bitirip gitse de biz de yine haset duygumuzla zevkten dört köşe olsak diye düşünürler
Agah Hocamız yine konunun fotoğrafını çekmiş. Yıllardır takip eder dinlerim. Şuan arşivimde birçok tv yayını var pc de. Hocamızın hiç kitabı yok diye biliyorum. Umarım en kısa zamanda bir kitap çıkarır.
Agah hoca bir programda kitap yazmayla ilgili "negatif " bor yorumda bulundu diye hatırlıyorum. Sanırım kibirli olmak gibi bir sözü vardı ve bu yüzdende çıkartmadım .
Agah hocama sonuna kadar katılıyorum. Biz bu şaşalı hayatların tanıkları olarak bu suçlara ortağız. Neticede bizim tanıklıklığımız sebebiyle oluyor bunlar.
On gündür defalarca kez dinledim, kaydettim, notlar aldım, kendimi tartmaya, analiz etmeye çalıştım. Okullarda ders olarak okutulmalı diyeceğim fakat sistemin okulları bunu kabul etmez. İşine gelmez çünkü. Toplumu, bireyi hasta eden, depresyona sokan sistem neden bu gerçekliği kabul etsinki! Agah Hocam iyiki varsınız.
@@vasfiakgun9863Vasfi Bey merhaba. Sistem tam olarak kim ya da kimler, sistemin ipleri kimlerin elinde? Bunu bildiğimizi varsayalım. Neler yapabiliriz, bu durumu nasıl önleyebiliriz? Üzerinde durulması gereken sorular. Sizin belirttiğiniz sorular da üzerinde durulması gereken sorular. Şahsi olarak yaşadıklarım, yaşıyor olduklarım, gözlemlerim sonucu şu noktaların hassas ve değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum: Gıda, beslenme, eğitim, kimyasal tarım, amerikan tıbbı ilaçları ve uzantısı psikiyatri'nin "masum ve hiç bağımlılık yapmayan" ilaçları, sosyal medya, iş hayatı çalışma şartları. Aklıma gelenler bunlar. Teşekkür ederim ilginiz için.
Ama aynı sistem içinde aynı hatayı ben değil de neden başkası yapıyor? Burda kişisel seçim de söz konusu. Agah hocamız, bakılmayan yer olan sisteme bakayım derken, mikro düzeyde kişisel tercihe pek bakmamış. Gene de Agah hocayı dinlerken, elimize bir kalem kağıt alıp not çıkarmalıyız:)
helal olsun hocam gelişmiş toplumlar kişileri değil baska seyleri konuşur yeter ya bu kadar da saçmalık olamaz..sıfır fikirler üzerine düşünmek bizim toplumda !!asıl sorunda budur
Hocam ağzına sağlık fakat bu söylediklerinizin hepsi toplum bilimiyle ilgiliydi. Bu konuyu zaten psikolojik olarak açıklayamayacağımızı da biliyoruz. Sizin bu söylediklerinizi bir sosyolog söylemeliydi.
Ne yazık ki savaş, soykırım ve kitlesel öldürmeler “normal insan davranışı”dır; çünkü hepsi de düzenli bir şekilde meydana gelir. Tarihe ister savaş, çekişme ve şiddet ile ara verilen barış dönemleri ya da barışla ara verilen savaş, çekişme, şiddet dönemleri olarak bakabilirsiniz. Bir tarihçi olarak, insan agresyonunu, kabalığını, şiddeti ve çekişmelerini insan tarihinin tam da merkezinde olduğunu düşünüyorum. Çoğumuzun kabul etmek isteyebileceğinden daha fazla “normal”lik söz konusu; çünkü biz insanlar kendimizle alakalı bazı ilüzyonlardan vazgeçmekte zorlanıyoruz. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız gerçeğini doğrudan görmekten çekiniyoruz; çünkü gerçeğin bizi üzmesinden korkuyoruz.[1] Tarihin bize verdiği kanıt, insanların zalim ve canavarca eylemleri yapabilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor, hem bireysel olarak hem de bir gruba dahil olarak. Soykırımı “bir grup güçlü bireyin akıldışı bir davranışı” olarak göremememin sebebi bu. Tam tersine soykırım, bizim neleri yapabileceğimizin çok net bir ispatıdır. Soykırımsal boyutlardaki mega suçlar, insan tarihinin görünen yüzünün hemen arkasında meydana gelmeyi bekliyor; çünkü kurbanlaştırdığımız hayvanların başına daima bu olay geliyor. Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer söz konusu hayvanlar olunca bütün insanların birer Nazi olduğunu söylemiştir. Hayvanların yaşadığı şey, “Sonsuz Treblinka”’dır.[1] Masum canlıların kitlesel olarak öldürülmesine 1945’te son verilmedi ki; sadece hayvanların “sonsuza dek” sömürülmesi ve katledilmesine doğru bir rota değişikliği yaşandı; bu da insan baskısı ve şiddetinin bir modeli ve itici gücü olmaya yaradı. Mezbahalar olduğu sürece Treblinka ve Auschwitz daima var olacak. Yahudi Alman düşünür Theodor Adorno’nun söylediği gibi, “ Auschwitz, birisi bir mezbahaya bakıp, “ama onlar hayvan” diye düşündüğünde başlar”.[1] Hayvanların katledilmesini güçlünün güçsüzleri sömürmeye hakkı olduğu şeklinde onayladığımız sürece birbirimize karşı şiddet uygulamaya ve yıkıcı davranışlarda bulunmaya devam edeceğiz. Adolf Hitler, “gücü olmayan, hayatta kalmış şansını hakkını kaybeder” diyor. Savaşı kaybettiyse de onun faşist görüşü başarılı oldu, ne kadar ironik. İnsan uygarlığı da bu faşist görüşle yapıyor yapacağını; inekler, domuzlar, koyunlar, tavuklar ve diğer hayvanlar kendilerini savunamadığı için, hayatta kalma haklarını kaybediyorlar. Bundan dolayı onlara ne istersek yapmakta özgürüz sanıyoruz. Elbette hayvanlara yardım etmenin en önemli yolu, onları yememektir. Herkes en azından bunu yapabilir: Mezbahaları ağzınızdan uzak tutun..
Yirminci yüzyılın kanıtlayacağı gibi Amerika’daki mezbahaların endüstriyel itlafı ile Nazi Almanyası’nın montaj hattı seri itlafı arasında sadece bir adım vardı.[2] Her şeye hükmeden tür olma yolunda yükselişimizin tarihi boyunca hayvanları kurban etmemiz birbirimizi kurban haline getirmemizin hem temelini atmış hem de bir modelini oluşturmuştur. İnsan tarihinin incelenmesi buradaki örüntüyü açıkça ortaya koyar: öncelikle insanlar hayvanları sömürür ve katleder; ardından insanlar diğer insanlara hayvan gibi davranır ve onlara da aynısını yaparlar.[2] İnsanların kendi kontrolü altına giren hayvanlara davranış biçimini nitelendiren baskı, kontrol ve manipülasyon, aynı zamanda insanların birbirine davranma biçimi anlamında bir model oluşturdu. Hayvanların köleleştirilmesi/evcilleştirilmesi insan köleliğine giden yolu araladı. Karl Jacoby’nin söylediği gibi, kölelik “evcilleştirme sürecinin insanlara doğru genişletilmesi” idi.[3] Avustralya’daki Hartheim ötenazi merkezinde 2 sene geçirmeden önce Bruno Bruckner, Linz mezbahasında kapı görevlisi olarak çalışmıştı. Treblinka’daki sadist gardiyan Willi Mentz iki T4 imha merkezi olan Grafeneck ve Hadamar’daki ineklerden ve domuzlardan sorumluydu. Treblinka’nın son kumandanı Kurt Franz, SS’e katılmadan önce kasap olarak eğitim almıştı. Sobibor ölüm kampında görevlendirilmeden önce Hadamar’da imha fırınında çalışan Karl Frenzel de aslında kasaptı. Polanya’ya Yahudileri imha etmek için gönderilen Alman personel için hayvan sömürüsü ve hayvan öldürmede tecrübe sahibi olmanın mükemmel bir eğitim anlamına geldiği ortaya çıkıyordu. Hayvan sömürüsü ve hayvanların öldürülmesi insanların kitlesel olarak öldürülmesi için bir emsâl oluşturuyor, ve bunu daha mümkün kılıyor; çünkü bizi bizden farklı olan ötekilere empati, şefkat ve hürmetle yaklaşmamaya şartlandırıyor
Yemek seçimleri ne olursa olsun Hitler, Almanya'daki vejetaryen akımına karşı az bir sempati duymuştu. 1933'te iktidara geldiğinde Almanya'daki tüm vejetaryen derneklerini yasaklamış, önde gelen isimlerini tutuklamış ve Frankfurt'ta basımı yapılan ana vejetaryen dergisini kapatmıştı. Nazi zulmü, karnivor bir ulus içerisinde sadece küçük bir azınlık olan Alman vejetaryenlerini ya ülkeden kaçmaya ya da kendilerini saklamaya zorlamıştı. Almanyalı barış yanlısı ve vejetaryen Edgar Kupfer-Koberwitz önce Paris'e, sonra da Gestapo'nun kendisi yakalayıp oradan da Dachau Nazi kampına geri gönderdiği İtalya'ya kaçmıştı. Vejetaryen beslenmenin savaş zamanında yaşanan gıda kıtlığı sorununu hafifletmede yardımcı olacak olmasına rağmen Nazi Almanyası savaş süresince işgal ettiği tüm bölgelerdeki vejetaryen derneklerini yasaklamıştı. #etcinayettir #gelecekvegan #adalettabaktabaslar
@@mahmutayaz_- keşke böyle güzel cümleler kurabilmeyi becerebilseydim, Charles Patterson adlı adlı yazar tarihçi hayvan hakları savunucusu bir güzel insan yazmış 🙏💚 ismini yazmayı unutmuşum kusura bakmayın.
Sonuçlar üzerine gevezelikle gürültü edenler , kafa şişirmekte ısrar ededururken, işin ehli sebebi saptamaya kafa yorar.Artık bağcı dövmekten bir usanmadık mı acaba? Şu üzümü yemeye bir niyetlensek mi?
Çok uzun ve üniversite eğitimi verir gibi anlatıyor Agah hoca. Halk kulağına hitap edecek şekilde anlatınız. O şunu dedi. Şu bunu dedi. Hafıza iyi. Anlatım CIK..