Tarih Edebiyat Sanat Kütüphanesi (TESAK), Kadıköy'deki Beşiktaş İskelesi'nin tam karşısında yer alan tarihi Şehremaneti binasının restore edilip Kadıköy Belediyesi tarafından 2014 yılında hizmete açılmasıyla kuruldu.
Kadıköy'ün önemli sembollerinden biri olan binasında tarih, edebiyat, sanat, felsefe, ve sosyal bilimler alanlarında nitelikli koleksiyonuyla araştırma kütüphanesi olarak hizmet veren TESAK, aynı zamanda bütün ilgililere açık disiplinler arası kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapmaktadır.
TESAK, hafta içi ve Cumartesi günleri 09:00-21:00 saatleri arasında hizmet vermektedir. Pazar günleri kapalıdır.
kanalınızda yoruma kapalı tüm gönderilerinizi beğenmeyeceğim.Yorum yapmamıza izin vermiyorsanız kendi aranızda konuşun.Bu yorumu bu paylaşımınız için yapmadım.
Hep olmasa da arada aklıma gelir Ateş hocamın kıymetini bu ÜLKE VE ÖĞRENCİLERİ ne zaman anlayacak... Her politik insanın dinlemesi gereken, akıllardaki soruları ve tartışmaları toplayan okumalardan oldu. Ateş hocanın siyasal düşüncelerin toplumsal tarihi kitaplarına da muhakkak müracaat edilmeli. Eksik olmasın BU ARADA Çok teşekkürler TESAK ❤
Ahu hocamız çok güzel sunum yaptı, ağzına sağlık çok teşekkürler. eğer vakti olsaydı varlığım Türk varlığına armağan olsun mottosu üzerinden veya günümüz AKP'si üzerinden konuşmasını taçlandırabilirdi :)
Birgül Oğuz... Rahmetli babasi ile annem; kuzenlerdi, teyze çocuklarıydi. Babasi çok beyefendi, olgun, yardımsever, iyi niyetli, sakin ve düzgün bir insandı. Vefat edeli yıllar oldu. Birgül'ün ses tonu ilk günkü gibi derin, içli ve ağlamaklı... Allah rahmet etsin İzzet amcaya.
güzel bir sohbet olmuş, teşekkürler. özellikle son kısımdaki sohbette dördüncü duvarı yıkmak ve ironi, ironideki denetimli neşe vurgusu 2000ler şiirini özetler nitelikte. dilde ihtiyarlama konusu da yerinde bir zabıt olmuş bence :) ama nice Keats'lerin de 25 yaşında öldüğünü unutmamak lazım. 🙏
bu toplantılarda hep aynı klanlar, aynı dergiler üzerinden eleştiriler ve konular ele alınıyor. Birçok oluşum ve farklı şairin hep dışarıda bırakıldığını fark ediyorum. Hep aynı dergi isimleri vs. mesela 2000'lerde yayınlanan onlarca fanzin, oluşum asla dile getirilmiyor. hep belli başlı şairlerden söz ediliyor. Bi tek bu insanlar mı şiir yazdı dergi çıkarttı kitap bastı bu ülkede? Bağımsız yayınevlerine hele hiç yer vermemek onca programda, artık art niyet arıyorum kusur bakmayın. ya da gerçekten takip etmiyorsunuz güncel şiiri.
Süreyyya Evren: Konuşmada bahsettiğim kimi konularla ilgili referansları farkettiğim kadarıyla buraya not düşüyorum. *Siyahî dergisinde yayımlanan bahsi geçen Görsel Şiir dosyası Güz 2006 sayılı 8. sayıda, s. 136-159 arasında yer almış. Dosya, derginin hazırladığı Görsel Şiir hakkında bir grup soruya şu isimlerin yanıt verdikleri bir soruşturmadan oluşuyor: Ömer Şişman, Utku Özmakas, Erhan Altan, Murat Üstübal, Mehmet Öztek, Serkan Işın, Barış Özgür, Zeynep Cansu Başeren, Gerhard Rühm, Andrew Topel, Deniz Tuncel ve Barış Çetinkol. Epey küçük puntolarla da dizmişiz, hayli kalın bir dosya görünümde. PDF’i şuradan indirilebilir: drive.google.com/file/d/1bvjhR5i6yMJT1wDwBEp7NZqiQnnvEBVF/view Gene Siyahî dergisinin 4. sayısında da (Mayıs-Haziran 2005) “Türkiye Şiirinde Bugün Eksikliği Çekilen Nedir?: Şiir Üzerine Bir Workshop Denemesi” başlıklı bir dosya yer alıyor (hazırlayan Süreyyya Evren). Bu dosyada farklı bir yol izlenmiş ve dosyanın sunu metninde de bunu açıklıyorum. Workshop dememizin nedeni de sadece ilk sorunun benden gelmiş olması, diğer soruların katılımcılardan gelmiş olması. Katılımcılar da şunlar: Enis Akın, Osman Çakmakçı, Tarık Günersel, Ayhan Kurt, Utku Özmakas, Şakir Özüdoğru ve Serkan Işın. Gülseli inal (“Mor Güneş”, s. 98-99) ile Enis Akın’ın (“Bu Gece Seninle Sınır Aştık”, s. 118-119) birer şiirleri de Siyahî sayı 9’da (Yaz 2007) yer almış. *Bahsettiğim Karaşın dergisinden Siyahî’ye giden süreklilik hakkında bir makale için: Ece Baykal, “Türkiye'de Anarşist Yazının Gelişimi ve Siyahi Dergisi”, Marmara İletişim Dergisi, yıl 2008, cilt 13, sayı 13, s. 1-20. www.academia.edu/40821151/Türkiyede_Anarşist_Yazının_Gelişimi_ve_Siyahi_Dergisi *Avangard Nâzım’dan 1950’lere gelen sürece dair sözlerimin bir kısmı şu makalelerde daha detaylı mevcut: “Kendi Üstüne Katlanan Şiirimize Notlar (80’ler, Nâzım, Ece Ayhan ve Günümüz Görsel Şiir Hareketi)” (Yasakmeyve, sayı: 28, Eylül-Ekim 2007, s.66-80), “Avangard Nâzım Ceketini Alıp Nereye Gitti?” (Yasakmeyve, sayı: 39, Temmuz-Ağustos 2009), “1960’da Turgut Uyar mı Daha Atatürkçüydü Fazıl Hüsnü mü?” (Yasakmeyve, sayı: 40, Eylül-Ekim 2009) ve “İkinci Yeni’nin Derdi Neydi?” (Yasakmeyve, sayı: 41, Kasım-Aralık 2009). “Ece Ayhan ve Anarşist Tersinleme Tekniği” (Birikim, sayı: 272, Aralık 2011, s. 11, s. 86-91) * Avangard Nâzım’ın serüveninin kesilmesiyle ilgili başka bir yazı. Ahmet Ergenç, “‘Avangard’ Bir Nâzım Hikmet”, K24, 3 Haziran 2022. t24.com.tr/k24/yazi/avangard-bir-nazim-hikmet,3737. * Öykü ve şiire göndermeler de yaparak 1950’lerden 1990’lara sanatsal değişimleri Füsun Onur’un macerası üzerinden ele aldığım bir inceleme için: “Üç Dönem Işığında Füsun Onur Minyatürleri”, Manifold, 18 Ekim 2023. manifold.press/uc-donem-isiginda-fusun-onur-minyaturleri * 1950’ler öykücülüğü konusunda kritik bir kaynak: Jale Özata Dirlikyapan, Kabuğunu Kıran Hikâye: Türk Öykücülüğünde 1950 Kuşağı (İstanbul: Metis Yayınları, 2010). Zeynep Direk’in bu dönemin entelijansiyası üzerinde varoluşçu etkiyi ele alan makalesine de bu kitapta (s. gönderme (s. 55) mevcut. *Türkiye varoluşçuluğunda çok referans olduğunu söylediğim Kauffmann kitabı da şu: Walter Kaufmann, Dostoyevski’den Sartre’a Varoluşçuluk (çev. Akşit Göktürk [İstanbul: De Yayınevi, 1965]). Fakat bu iddiamı bir genel görünüme dair ima olarak alıp tam durumu tekrar araştırmak lazım, çünkü her şey bir yana 1965 öncesine dair bir şey söylemiyor. *Cemal Süreya “pat diye doğdu İkinci Yeni diyordu” derken gönderme yaptığım Ahmet Oktay ile 1988’de TRT’de yaptıkları bir konuşma. Orada şöyle bir İkinci Yeni tarifi veriyor Cemal Süreya: “İkinci yeni şu: Gün geldi, 1950’li yıllarda, özellikle de 1953-1957 yılları arasında birtakım genç şairler önce birbirlerinden bağımsız, sonra da dergi sayfalarında karşılıklı etkileşerek başka bir düzende şiir söylemeye başladılar.” Cemal Süreya, “İkinci Yeni”, Ahmet Oktay ile konuşma, “Güvercin Curnatası”, Konuşmalar, Soruşturma Yanıtları içinde (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008), s. 190. [İlk yayımlanışı: Ahmet Oktay’ın hazırlayıp sunduğu “Okurken Yazarken” programı (TRT, TV-2, 15 Eylül 1988, saat 21:00.) *“Müzikal tarih” darken gönderme yaptığım film Lars von Trier’in Karanlıkta Dans’ı (2000). Bu müzikalde, kahramanlardan Jeff, Selma’ya şöyle der: “Müzikalleri hiç anlamıyorum, neden durup dururken dansedip şarkı söylemeye başlıyorlar ki? Yani, ben hiç dansedip şarkı söylemiyorum doğrusu.” *Necmiye’nin gönderme yaptığımı söylediğim Nâzım Hikmet yazısı şu: Necmiye Alpay, “Nâzım’ın Siyasal Etkileri”, Yaklaşma Çabası içinde (İstanbul: Kanat Kitap, 2005), s. 87-96. [İlk yayımlanışı: Virgül, sayı: 58, Ocak 2003.] *Edip Cansever’in 1954’te andığı, “bence yeninin mânâsı çok büyük” dediği, ve şiirimize yeni bir hava ve kişilik getirmiş, bu anlamda şiirde yeni denince akla gelen Türk/iye şairlerini sayarken andığı isimlerin (Nâzım’ı içermemesine dikkat çektiğim) tam listesi şuymuş: Cahit Sıtkı, Oktay Rifat, Orhan Veli, Salah Birsel, Behçet Necatigil! Edip Cansever, “Edip Cansever’le Bir Konuşma”, Şiiri Şiirle Ölçmek, Şiir Üzerine Yazılar, Söyleşiler, Soruşturmalar içinde, haz. Devrim Dirlikyapan (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2009), s. 180. [İlk yayımlandığı yer: Yeditepe, Sayı: 59, 15 Nisan 1954.] *Bahsettiğim Kabalcı Yayınevi’nden çıkan kitapların tam bilgileri (yılları 94 değil 95-96’ymış): Gülseli İnal, Saklanmış Levha (1995); Percy Shelley, Yalnızlığın Ruhu, çev. Dost Körpe (1995); Perihan Mağden, Mutfak Kazaları (1995); William Blake, Hasta Gül, çev. Dost Körpe (1996). *Merve Ertufan’ın 2014 tarihli andığım projesi Yan Yana hakkında bilgi için: merveertufan.com/side-by-side.html ve doğrudan podcastler için yanyanaserisi.wordpress.com. *Andığım Octavio Paz kitabı şu: Octavio Paz, Marcel Duchamp: Çırılçıplak Soyulmuş Görüntü, çev. Şule Demirkol, Everest Yayınları, Eylül 2017, 168 s. *Marcel Duchamp’ın 3 Stopaj diye bahsettiğim işinin adı aslında 3 Standart Stopaj olacak. www.moma.org/collection/works/78990. *Sevinç Çalhanoğlu’nun bahsi geçen kitabı Gezintide Bir Ev (Can 2021). Benim sunu metninin başlığı da “Söze Dökülmeyesi Evden haberler” imiş. www.canyayinlari.com//Uploads/Docs/120768/9789750755897.pdf. Can Lab dizisi tek ciltte kalmayıp 3 cilde çıkıyor bu arada, tümü için: www.canyayinlari.com/lab-kitap. *Bir ölçü birimi olarak “lig” 6 kilometreye karşılık geliyordu demişim ama tam olarak karada üç mil (4,828032 kilometre) veya denizde üç deniz mili (5,556 km) imiş.
Verimli program olmuş. Fakat devam edecek oturumlarda müzakere 2000'ler içinde farklı tarihsel süreçler bağlamında daraltılabilir: Gezi Direnişi Süreci Şiir, 15 Temmuz Sonrası Şiir, Kanonik Şiirdeki Tıkanmalar, Mistik ve Muhafazakarların Şiiri Nereye Konuşlandı?, vb...
Foucault 'yeni', otantik hiç bir diskura sahip değil... Bir filozof değil... Felsefeci, yani felsefe tarihi kollektörü. Bu konuda başarılı. 'Kuram'larının hemen tamamı kopyadır, söylenmişlerin çoğaltılmasıdır. Edebiyatı neredeyse yok sayarak fikir hırsızlığı yapmış bir kavram cambazı olan Foucault sıkıcıdır, uzatır da uzatır. Bu Foucault hayranlığını (genelleme olarak) anlamam mümkün değil. Felsefenin, edebiyatı ve mitolojiyi bilmeden ve/veya gözardı ederek sürekli kendi güzellemesini yapması tekrara girmesi hali. Foucault bitmek bilmez, çözemediği iç döngüsünün acısını dünyadan çıkartmak için Marx dahil Freud ve Nietzche'yi de tamamen kopyalamış, alıntılamış, çözümsüz sayısız tahliller döngüsü yaratarak kendisini tatmin etmeye çalışmış bir felsefecidir, filozof değil. Yere göğe sığdırılamamasını anlayamıyorum. Chomsky ile tartışmasını izlemek lazım. Kendi adıma üzgünüm. Bu eleştirimde özne sizler değilsiniz, doğrudan Foucault'dur.