Bu bölümü bir izleyicimin nazik önerisi üzerine çektim. Bunun için kendisine teşekkür ederim. Hatırlarsan bu kanalın ilk bölümlerini bebeğin temel bakım veren figürü ile kurduğu bağlantıyı inceleyen “Bağlanma Kuramı” ile doğum sonrasında annenin bebeğine “uyumlanması” konusuna ayırmıştım. Zira, bu iki husus bir insanın psiko-neuro-biyolojisi ile özellikle yakın kişilerarası ilişkilerinin kalitesini ve gücünü doğrudan etkiliyor. Ben neden böyleyim, neden bunlar benim başıma geliyor, bugüne kadar çektiğim acıların ve yaşadığım travmaların asıl sebebi ne gibi soruların herkes için değişebilecek olan yanıtları birçok önemli psikolojik kuram ve kavram gibi bu iki kavramın da yeterince anlaşılmasında yatıyor. Doğduktan sonra annesinin, ventro-ventral (göğüs göğüse) bağ kurarak uyumlanabildiği ve tutarlı ilgi, sevgi, şefkat verebildiği, böylelikle düzenli, güvenilir ve erişilebilir bir şekilde temel gereksinimlerini karşılayabildiği bebekler anneye ve yaşama güvenli bir biçimde bağlanabilirken bu gereksinimleri karşılanamayan, annenin kendi işlenmemiş travmaları ve bağlanma sorunları nedeniyle uyumlanamadığı bebekler ise annelerine ve yaşama güvensiz yani kaygılı veya kaçıngan veya kaygılı-kaçıngan ya da dağınık/desorganize bağlanıyor. Yapılan araştırmalara göre yaklaşık her 10 bebekten 4’ü (bana kalırsa TR’de çok daha fazlası) annesine güvensiz bağlanıyor. Güvensiz bağlanan bebekler ergenlik ve yetişkinliklerinde farkında olmadan yakın ilişkilerine de taşıdıkları duygusal yükler ve bilinçdışı çözülmemiş acı ve travmaları nedeniyle büyük zorluklar çekiyor ve çektiriyorlar. İşte tam da bu noktada değerli izleyicimin sorduğu ‘kaçıngan bağlanmış birisine nasıl davranmak gerektiği’ şeklindeki soru benim için kritik hale geliyor. Bu doğrultuda, öncelikle belirtmeliyim ki, bu sorunun her derde deva olabilecek türden bir yanıtı ne yazık ki yok. Daha da önemlisi, bu soruyu yakın ilişki yaşayan taraflardan sadece birinin bağlanma stiline odaklanarak yanıtlamamız da doğru olmayacaktır. Bunun yerine her iki tarafın da bağlanma stilini çözümleyerek kişilerarası bir değerlendirme yapmak (daha iyi bir ilişki yaşamaya gönlü olanlar açısından) daha tatmin edici ilişki çözümleri üretmemizi sağlayacaktır. Buna göre çiftlerden birinin güvenli diğerinin kaygılı bağlandığı yakın bir ilişki ile birinin kaygılı diğerinin kaçıngan ya da her ikisinin de kaygılı veya kaçıngan bağlandığı yakın ilişkinin psikodinamikleri çok farklı olacaktır. Bu farklılıkların ayırdına varmak için öncelikle tüm yaşamımızı gözden geçirerek kendi bağlanma stilimizi keşfetmeye odaklanmalı ve bu keşfe bağlı olarak yakın ilişkilerimizde mutat olarak sergilediğimiz davranış örüntülerimiz ile bu davranışlarımızın ilişkimiz üzerindeki etkilerini gözlemlemeliyiz. Ve ancak bundan sonra eşimizin bağlanma stiline odaklanabiliriz. Bu süreçte, aklımızda tutmamız gereken en önemli hususlardan biri bağlanma stillerinin geniş spektrumlu bir ölçekte yer alıyor oluşlarıdır. Buna göre, bağlanma spektrumunun bir ucunda güvenli bağlanma varken diğer ucunda dağınık bağlanma stili vardır. Arada da kaygılı, kaçıngan ve kaygılı-kaçıngan bağlanma stilleri vardır. Bu bilgiden hareketle her birimiz bu spektrumun farklı bir yerinde olabiliriz. Öyle ki, bu spektrumda daha çok güvenli bağlanma örüntüleri gösteren bir kişi zaman zaman (özellikle bilinçdışında kayıtlı henüz işlenmemiş bir travmasını hatırlatacak olaylar ve davranışlar sonucunda tetiklendiğinde, söz gelimi, değersiz ve önemsiz ya da yetersiz hissettiğinde/hissettirildiğinde) tetiklenerek kaygılı davranış örüntüleri de sergileyebilir. Ya da kaygılı bağlanmış biri belli durumlarda kaçıngan davranış örüntüleri sergileyebilir. Salt bu nedenle dahi bağlanma stilimizi tam olarak tespit edebilmemizin de güç olduğunu idrak etmemiz de önemlidir. Bu kabul, her şeyden önce kendimize ve eşimize karşı daha şefkatli ve anlayışlı olmamızı sağlayacaktır. Bu da bizi kendimizin ve eşimizin bağlanma stilini tespit ederken, daha gerçekçi olmaya sevk edecektir. Daha sonra her bağlanma stilinin kendine özgü özelliklerini yeterince öğrenmeli ve öncelikle kendimize odaklanarak kendi bağlanma stilimiz ışığında bizi mutlu eden, korkutan ve kaygılandıran durumların farkına vararak, bunları (yeri ve zamanı geldiğinde) yapıcı bir biçimde eşimizle paylaşabilmeliyiz. Bunun için niyetimizin saflığını korumalı ve tüm kalbimizle (tümüyle savunmasız bir biçimde) ona içimizi dökebilmeliyiz. Kanımca, ancak bu sayede ilişkilerimiz dönüşürken, bizler de güvensiz bağlanma örüntülerimizi güvenlisi ile değiştirebilir ve farklı "kendiliklerimizin" tadını çıkarabiliriz. Yorumlarını bekliyorum. Lütfen abone olmayı unutma ve kendine çok iyi bak😊
7 сен 2024