Evet Allah zaten der ki ahlaklı olun vicdanli olun edwpli olun bide ayriyeten de gücü sağlığı yerinde olanlar namaz kılsın hepsi bu neden islama kötü bakiyirlar anlamıyorum sakın ola tsrikatlar cemaatler sizi dinden saptirmasin İslam'a en çok zararı onlar veriyor
@@user-zd9vb3mf5e kitabın kendisi sorunlu. O kitabı Okumadığın nasıl da belli. Söyle bakalım ganimet size helaldir diye yazan bir ayette sen hangi ahlak, vicdan ve edepten bahsediyorsun. Okuyun şu kitabı, boş boş yorum yapmayın lütfen..
@@sypenks savaşlarda ganimet helaldir . Şimdi bizim ülkemiz toprak kazanmak için yola koyulsa ve savaşı kazansa ordaki toprağı ve üstündeki malları kime verecek yakacak mi ne yapacak bir kismini devlet hazinesi yapacak bir kısmını milletine dagitacak bu nasıl helaldir diye soruyorsun savaşta iki rakip var o kazanmasa diğeri kazanacak yani Osmanlı savaşları kazanamasaydi bu toprakları ganimet yapmasaydi nasıl burda hüküm surebilirdin yaşadığın yer bile ganimet hakkı içindedir ha bide İslam haksız yere gidin birini öldürün ve onların malını alin demez ancak size karşı savasanlarin der.
Devran Bey çok sevdik sizi yolunuz bahtınız açık olsun hem güldürüp hem hazır bilgiyle öğretiyorsunuz.Micadelenizden yılmayın biz ve bizim gibi olanlar her zaman yanınızdayız❤❤❤❤
@@suraymunchen1010 Sadece soruyorum... İlk zamanlarından beridir müslümanlar videodan ne duyduysan ona göre yaşıyor. Gerici bir hayat tarzı benimsemişler ve ne zaman biri faydalı bir şey yapmaya kalksa kellesini uçurmuşlar, hem müslüman olanların, hem de "münafık" olanların. Allahın kitabı olmaması nasıl mümkün olabilir ki? Tabii ben bir dinsiz olarak "Allah indirdi bu kitabı yav" demiyorum çünkü buna inanmıyorum zaten. Ama bahsetmek istediğim şey şu; ister Allahın kitabı olsun ister olmasın, bir şeyi değiştirmez ki bu. Aksine sadece bir şeyleri daha da karmaşıklaştırıyor bence. Çünkü o zaman ALLAH gerçekten nedir ve biz bunu nereden okuyup göreceğiz? Gerçek öğütleri nedir, gerçekten inanmamızı istediği şey nedir? Hadislere inanmayın diyorsunuz, kuran Allahın kitabı değil diyorsunuz, gerçek islam şudur budur diyorsunuz yani daha kimse islamın ne olduğunu bile bilmiyor. Bunları anlayabileceğimiz bir şey yoksa o zaman tamamen anlamsız bir inanç olmuyor mu?
@@suraymunchen1010 Ve lütfen ahlakınıza ters düşen bir şey gördüğünüz anda yalanlamayı da bırakın. Bilmem kaç asırdır uygulanan şeyler değil mi bunlar müslüman (ağırlıklı olarak şeriatçı) coğrafyalarında
Benim de en çok sorguladığım şey, tecavüze uğrayan çocukların feryadı. Depremde göçük altında günlerce can çekişmeleri sonucu ölmeleri.. bunlar ne için imtihandalar bu kadar? Bunu bana açıklasınlar
Aklına Yatmayabilir. Hak vermek zorunda değilsin. Ama Yazacağım Şeyi Anlayabilir misin ?! Bilmiyorum..., Biz, İmtihan İçin Burda Değiliz, Biz, BİLMEK için Burdayız. Bütün Din'i Metinlerin Ve Kadim Anlatıların, Ana Konusu, Ana Tema sı, Bilmek tir...
dünya imtihan hayatıdır çocukla bir ilgisi yok peygamberlerin hayatını araştır ne oldugunu anlarsınız örnek vermek gerekırse hz zekarıya a.s fitne yüzünden canlı bir şekilde testere ile ortadan ıkıye kesılerek şehid edildi ve şehid edilirken bile sesi çıkmadı o Allahın peygamberıydı isteseydi Allah mani olurdu ama oda onun imtihanı mudahile etmedi çocuk tecavuzu yazmıssınız burdan ALLAH onlara engel olsa imtihan olmaz çünkü insanın bı fıtratı var ALLAH insana şehvet duygusu vermiştir ama bunu gidip çocukların üzerınde kullanmak için vermemistir nikahlı bir eşinle birlikte olmak için vermiştir. adam burda şehvetını kötü yer kullanıyorsa ALLAHIN degıl adamın suçudur örnek vermek gerikirse sen bıçak icat ettın dıyelım ama bu bıcagı ınsanlar meyvedır ekmekdır veya yemek yapmak için kullansınlar dıye icat ettın şimdi adamın biri gelip bıcak satın alıp bırını öldürse suçlusu sen mısın yoksa öldüren adam mı ?
Sen sinavin geregi, boyle kötü şeyler kendi başına gelmediği için şükretmelisin.belki 1, belki 10, belki 100 çocuk eziyet gördü ama milyonlarcasi böyle bir eziyet görmedi.simdi eziyet görenlere mi üzülecez, mutlu olanlara mi sukredecegiz.gonul ister ki dünya cennet gibi bir yer olsun ki bu enbiya suresi 105. Ayette yazılıyor kıyamet öncesi mehdi dönemi.peki neden böyle bir dönem gelmiyor. Çünkü bu videodaki gibi inkarcilar varken o dönem gelebilir mi.kuran çocuklara eziyet edin mi diyor !!! Ama biri çıkıyor kendi kafasına göre çocuğa eziyet ediyor, diğeri çıkıyor ayetleri beğenmiyor, bir başkası hırsızlık yapıyor yada adam öldürüyor.kuran hırsızlık mi yapin diyor, masum çocuk mu öldürün yada eziyet mi eden diyor ve onlarca guzel davranistan bahsediyor.bu videodaki vatandaş bu ayetlerden memnun olmamalı ki bu emirleri yok etmek için başka ayetlerden kuranı inkara kalkisiyor.yani bu kafa olduğu sürece dünya eziyetleri devam eder, ama enbiya suresi 105. Ayette "yeryüzüne hakim olacak iyi kullar" anlatılıyor ve bu iyi kullar Allahın indirdiği kuran ile hukmedecekleri için böyle bir huzur dönemine kavusturacaklar dünyayı.simdi bundan öncekilere üzülüp isyan mi edelim yada bu gün ve yarınlar için çaba mi sarfedelim ???
dünyadaki lezzetlerle cennetteki lezzetler aynı olamaz, aynı olsa bile cennet ebedi, ebedi bir kandil ışığı geçici güneşten daha değerlidir. bu dünyada en büyük lezzeti de tatsan geçicidir, ebedi ahiret lezzetiyle kıyaslanmaz bile
Dayı insanlar sorgulama yapabilse zaten dinlere inanmazlar. İlk okulda dini sorguladığın zaman dinden çıkarsınız korkusu ile insanlar sorgusuz sualsiz itaat ediyorlar
Kral abim yeni keşfettim seni tesadüfen düştü önüme videoların . Yemin ediyorum uzun zamandır bu kadar gülmemiştim. Seninle arkadaş olmayı o kadar isterdim ki anlatamam . Şu taklitlerin beni benden alıyor çatlayacam 😂
Devran kardeş siz risalei nur okudunuzmu okuduysaniz bu konuda bilgi verirmisiniz birde tefsir Seyyid kutup okudunuzmu okuduysaniz bunlar hakkında bilgi verirmisiniz tşk ederim.
Devran abi sen AHZAB 53 Okuyunca aklıma Musanın Allah ile örtü arkasından konuşma hikayesi geldi bundan sonra araştırdım ve AHZAB 53 ve ŞURA 51 okuyup kıyasla dikkatlice oku bakalım ne bulacaksın diğer videoda bu ikisinin sonucunu anlatır mısın :))
Sende iman ölçer mi var?! Nereden biliyorsun kimde iman var ya da yok.! Ayrıca senin inancına göre ölürken, kimin imanlı gidip gitmeyeceğini sadece Allah bilir değil mi? Peki senin ilerde inancını kaybetmeyeceğinin bir garantisi var mı?! Peki bu adamın ilerde imana gelmeyeceğinin garantisi var mı?! Kimin ne olacağını kimse bilemez.!
Valla ben bile misafirime işim gücüm var deyip yolluyorum koskoca peygamber söyleyemiyor. Bundan sonra ben de söylemiycem Allah belki benim için de ayet gönderir
HZ. MERYEM NASIL DOĞUM YAPMIŞTIR? İşte konuyla ilgili ayetlerin doğru meal ve açıklamaları! 20. (Meryem, Cebrail'e:) “Benim için nasıl bir oğlan olabilir? Bana hiç erkek eli değmiş değildir, hiç gayrimeşru ilişkim de olmadı” dedi. (MERYEM- 19/ 20) قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا ﴿٢١ 21. (Melek Meryem'e) "İşte böyledir. Rabbin, bunu yapmak benim için kolaydır dedi. Üstelik biz onu (onun doğumu) insanlar için (canlı) bir ayet ve katımızdan bir rahmet kılacağız; Artık bu, hükme bağlanmış ve olup bitmiş bir iştir’.” dedi. (MERYEM- 19/ 21) فَحَمَلَتْهُ فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا ﴿٢٢ 22. Nihayet (ışınlama metoduna benzer bir yöntemle Cebrail’in üfürmesi sayesinde) ona (İsa’ya) gebe kaldı. Bundan dolayı (gebeliği süresince) onlardan uzak bir yere çekildi. * (MERYEM- 19/22) İşte ayetlerin ışığında Hz. Meryem’in hamile kalmasıyla ilgili açıklama! ENBİYA-91. ayette ‘’فيها ‘’ FİHA ‘’(ona… ) dişil zamiri ile Meryem’in ana rahminde dişil gametlerin (ovum) üretildiğine, TAHRİM-12. ayette ise aynı olay, aynı ifadelerle anlatıldığı hâlde orada ‘’فيه ‘’FİHİ‘’ (Ona.. ) eril zamiri ile Meryem’in ana rahminde eril gametlerin (sperm) de üretildiğine dair bir işaret yapılmıştır. Yani Meryem’in ana rahminde hem kadın yumurtası hem de erkek sperminin üretildiğine dair bir işaret vardır. Bu nedenle ENBİYA-91 ve TAHRİM- 12. ayetlerinde geçen ‘’فنفخنا فيها ‘’Fenefahna FİHA,’’فنفخنا فيه ‘’ Fenefahna FİHİ ‘’dişil ve eril zamirleriyle işaret edilerek üflenmek suretiyle (ışınlama metoduna benzer bir olayla) sperm ve yumurta mekanizması harekete geçerek döllenmeleri sağlanmış olup sonucunda Hz. Meryem hamile kalmıştır! ‘’الله اعلم ‘’Doğrusunu Allah bilir’’ Kur’ân’a göre Hz. Meryem ve mucize gebeliği: Hermafrodizm ve Hermafrodit Gebelikler: Normal olarak insanlarda biri sağda biri solda olmak üzere iki adet yumurtalık bulunur (erkeklerde iki testis, kadınlarda iki over). Bazı bireylerde ise iki testis /over yerine, bir testis bir over bulunabilir veya karma yumurtalıklar (ovotestis) bulunabilir. İşte bu şekilde hem over hem testise (veya ovotestise) sahip olan bireylere ‘Hermafrodit’(True Hemaphrodite) denir: Gerçek hermafroditlerde diğer insanlar gibi ya dişi ya da erkek olurlar (büyük çoğunluğu dişi azınlığı erkektir). Yani hermafrodizm çift cinsiyetlilik demek değildir… Üreme (genital) sisteminde ise hem dişil hem eril dokuları/hücreleri bulunmaktadır (Enbiyâ 21/91, Tahrîm 66/12). Bu sayede, ona herhangi bir erkek dokunmadığı halde kendi kendine gebe kalmış ve sağlıklı bir erkek çocuk (İsa) doğurmuştur (Meryem 19/20-27). Kur’ân’daki bu ayetler, Hz. Meryem’in, dış görünümü normal bir dişi hermafrodit olduğunu ima etmektedir. Buna dair en somut işaretler şu ayetlerde bulunur; (Enbiyâ 21/91) (Tahrîm 66/12) Görüldüğü üzere Meryem’in genital (üreme) sistemi için Enbiyâ 91’de -fiha şeklinde-dişil zamir kullanılmış iken, Tahrîm 12’de-fihi şeklinde-müzekker/eril zamir kullanılmıştır. Bu durum, Hz. Meryem’in iç genital sisteminde hem dişil hem eril dokuların var olduğunu gösterir. Yukarıda da izah edildiği üzere bu durumun tıbbî terminolojideki karşılığı ‘Dişi Hermafrodizm’dir. O hâlde Meryem otofertilizasyon potansiyeline sahip dişi bir hermafrodit olmalıdır. Zira dişi hermafroditler-detayları yukarıda da izah edildiği üzere- hem erkek hem dişi yumurtalıklara sahip olduklarından kendi kendilerini dölleme potansiyeline de (potansiyel otofertiliteye) sahiptirler: Kaynak: (Hermafrodizm ve Hermafrodit Gebelikler- S. Vakfı) Ayetin son cümlesine gelince; Meryem’in ilk uzaklaşması bir inziva iken buradaki uzaklaşma bir kaçıştır. Doğu tarafında uzaklaştığı yerin adı İncil’e göre Beytüllahimdir. Luka 2: 1-4’de, Celile’nin Nasıra şehrinden çıkıp Yahudiye’de Davut’un şehri denilen Beytlehem’e yaptığı zor yolculuk anlatılır. Bir merkep üzerinde yaptığı mesafe yaklaşık 130 km idi ve güneydoğu tarafına düşmektedir. Bu çekiliş, recm cezasından korunmak için yapılan bir kaçıştır. Hz. Meryem’e bir meleğin gelip ona babasız bir çocuk doğuracağını müjdelemesi ve bunun yaşadığı toplumda kabul görmesi zordu. Zira bu durum, zina ile çocuk doğuran herkesin böyle anlatımlar ileri sürmesine sebep olacağından toplum tarafından yaşanılanlar kabul görmeyecektir. Yahudiler Hz. Meryem’e inanmadıkları ve onun zina suçu işlediğini düşündükleri hâlde ona dokunamamışlardır. Zira gebelik haberini alan Hz. Meryem tapınaktan uzaklaşarak yalnız yaşamaya başlamıştır. Hz. Meryem’in Romalılar tarafından Bir Vesta Bakiresi gibi kabul edilmiş olması bu kaçışı izah etmektedir. Ek Bilgi: Vesta Bakireleri (sacerdos Vestalis) … (meryem sûresi- Kurandan Hayata)
Kur’an, Ashâb-ı Kehf’in sayısını da mağarada kaldıkları süreyi de bildirmemiştir. Yani Ashab-ı Kehfin 300 veya 309 sene mağarada kaldıklarını söyleyen Kur’an değil, bilakis Kur’an, bunu söyleyenlerin iddialarını bize aktarıyor. Bu nedenle onların mağarada bu kadar zaman uyku halinde kaldıklarına dair geleneksel inanış yanlış olup Kur’an’a da aykırıdır. Ayrıca Kitap Ehlinin bir kısmına göre onların 300 veya 309 sene uyku halinde kaldıkları değil, mağaraya girişleri ile Kur’an’ın bu sûresinin indiği döneme kadar üzerlerinde bu kadar zaman geçmiştir. Ama maalesef bu konuda da yine birçok meal hatalıdır. İşte Konuyla ilgili doğru meal ve açıklama aşağıya alınmıştır. Evet, tekrar ediyorum onların Mağarada 300 veya 309 sene kaldıklarını söyleyen Kur’an değil, bilakis Kur’an’ın bize aktardığı Kitap Ehli’nin iddialarıdır. Eğer bunu söyleyen Kur’an olsaydı, 26. ayette (قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا) (Resulüm, bu iddiayı yapanlara) De ki: “Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir…’’şeklinde bir ayet de olmazdı. Demek ki onların, 309 sene uykuda kaldıklarına dair geleneksel inanış ve mealler Kur’an’a da aykırı olup doğru değildir. Özetle, buna göre yüce Allah, Ashâb-ı Kehf’in sayısını da mağarada kaldıkları süreyi de bildirmemiştir. Nitekim 26. ayette bu bilginin sadece Allah katında olduğu belirtilmiştir. 25. Ve (kimileri) "Onlar mağaralarında (mağaraya girişinden itibaren bu ayetlerin indiği zamana kadar) üç yüz sene kalmışlar" (diye iddia ederlerken), bir (başkaları) da bu sayıya dokuz sene daha eklemiştir.* (KEHF-18/ 25-26) Bu sayı, tahmin yürütenlere aittir. Zira sonraki ayette böyle olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca böyle tahmin edenlere de bir sonraki ayette cevap verilmektedir. (E. Aktaş Meal Açıklaması) Yani rivayette göre ehl-i kitaptan bazıları, Ashâb-ı Kehf’in mağaraya girişinden veya ölümlerinden itibaren Hz. Muhammed (s.a.) in zamanına kadar geçen sürenin 300 sene olduğunu iddia etmişlerdir. (D. Vakfı Meali 25. ayet Açıklaması) Buna göre yüce Allah, Ashâb-ı Kehf’in sayısını da mağarada kaldıkları süreyi de bildirmemiştir. Nitekim 26. ayette bu bilginin sadece Allah katında olduğu belirtilmiştir. Ashâb-ı Kehf’in kendileri de birbirlerine, “Rabbiniz kaldığınız müddeti daha iyi bilir” demişlerdi (ayet 19). Bize göre de, ayetlerin sıralanışı ve birbirini tamamlayan işaretleri bu yorumun isabetli olduğunu gösteriyor… Kaynak: (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3: 548-549) İşte bütün bunlardan anlaşılıyor ki onların 300 veya 309 sene gibi bir süre uyku hâlinde kalmış olmaları söz konusu değildir. Zira 11. ayetteki ‘’bunun üzerine mağarada onların kulaklarını birkaç yıl [dış dünyaya] kapalı tuttuk’’ şeklindeki ifadeyle de bunun böyle olduğu anlaşılıyor. Özetle Kur`an`ın bu suresinde, bu kişilerin kaç kişi olduğu, kaç yıl uyudukları ve ne zaman yaşadıkları belirtilmez, bu bilgileri ancak Allah`ın bileceği vurgulanır. Arapça bilenler detaylı bir bilgi için aşağıdaki tefsir metinlerine de bakabilirler. هذه العبارة هي خاصة بأهل الكتاب أي أنها تعني وسيقولون لبثوا في كهفهم ثلاثمائة سنين وازدادوا تسعا لأنهم اختلفوا في مدة لبثهم كما اختلفوا في عددهم فالبعض منهم قال أنهم لبثوا 300 سنة والبعض الآخر زاد تسع سنوات فقال لبثوا 309-- سياق القصة يقول أن الله لم يخبر بحقيقة عدتهم ومدة لبثهم... والآية (قل الله اعلم بما لبثوا..) هي رد على قول (ولبثوا في كهفهم ثلاث مئة سنين وازدادوا تسعا...) وهذه الآية يبدوا أنها إستعراض لرأي وقول فريق سيقولون.. وإلا لما كان هناك داعي لقول الله (قل الله أعلم بما لبثوا ) بعدها مباشرة. (في قوله: {وَلَبِثُواْ فِى كَهْفِهِمْ } قولان: الأول: أن هذا حكاية كلام القوم والدليل عليه أنه تعالى قال: {سَيَقُولُونَ ثَلَـٰثَةٌ رَّابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ } وكذا إلى أن قال: {وَلَبِثُواْ فِى كَهْفِهِمْ } أي أن أولئك الأقوام قالوا ذلك ويؤكده أنه تعالى قال بعده: {قُلِ ٱللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُواْ } وهذا يشبه الرد على الكلام المذكور قبله ...(مفاتيح الغيب - الرازي) ويقول محمد علي حسن الحلي (رحمه الله تعالى) في تفسيره (وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ) بعد موتهم (ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا) وهذه المدّة من وقت موتهم إلى حين نزول هذه الآيات..، وقد أخبر الله تعالى بأنّ أصحاب الكهف لبثوا بعد موتهم إلى نزول هذه الآيات ثلاثمائة وتسع سنوات... (حقائق التأويل في الوحي والتنزيل) مدة نوم أصحاب الكهف ؟ وأما مدة نومهم فهي سنوات معدودة لقوله سبحانه فَضَرَبْنا عَلَى آذانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَداً ) فهي اذن يمكن أن يكون أقلّ من عشر سنين كما يفيده هذا التركيب اللغوي (والله اعلم).وأما جملة ( وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ الخ) ، فهي قول اهل الكتاب وليس تقريرا من الله ، فكأنه سبحانه يقول : ( سَيَقُولُونَ ثَلاثَةٌ رابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ ... وَيقولون { وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ الخ):.( قصص القرآن بدون خرافات) ومن المفسرين المتقدمين الذين ذهبوا إلى أن عدد 309 محكي عن أهل الكتاب : مكي بن أبي طالب في الهداية وابن العربي المعافري في الأحكام ومن المتأخرين : القاسمي ورشيد رضا فنحن أمام قراءة تفسيرية عن صحابي من علماء القرآن ثم تفسير ابن عباس الحبر .وقد تبناه الإمام المفسر قتادة حيث قال بعدما روى قراءة ابن مسعود في تفسير عبد الرزاق : يَعْنِي أَنَّهُ قَالَهُ النَّاسُ {ثَلَاثَمِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا} , أَلَا تَرَى أَنَّهُ يَقُولُ: {قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا} " .وأخرج الطبري في تفسيره عن مطر الورّاق، في قول الله: (وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلاثَ مِائَةٍ سِنِينَ) قال: إنما هو شيء قالته اليهود، فردّه الله عليهم وقال: (قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا) . المصدر :(كم لبث أصحاب الكهف نائمين) ...فالقرآن ساكت عن عَدَدِهم، وكذا عن مِقدار لَبْثِهم؛ إذ لا غَرض يترتب على الهدف الذي سَاقَه القرأن (قصص الانبياء عبد الوهاب النجار) في هذا الكلام قولان.أحدهما: أنه حكاية عما قال الناس في حقهم، وليس بمقدار لبثهم، قاله ابن عباس، واستدل عليه فقال: لو كانوا لبثوا ذلك، لما قال: {الله أعلم بما لبثوا}، وكذلك قال قتادة، وهذا قول أهل الكتاب (زاد المسير في علم التفسير) -------------------------------------------------------------------------------------------------------- قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ مَا لَهُم مِّن دُونِهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا ﴿٢٦ 26. (Bu onların iddialarıdır). De ki: “Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerkürenin (tüm evrenin) gaybı (görülemeyeni) O’nundur. (Resulüm!) Sen (Ashab-ı Kehf) hakkında yalnızca onun (Allah’ın) söylediğini kendilerine göster ve duyur. Onların (göklerde ve yerkürede bulunanların), Ondan başka bir velisi (sahibi, koruyucusu ve yardımcısı) yoktur. O, (teşriî olsun tekvini olsun) kendi hükmünde (hükümranlığında, helal, haram ve farz kılma konusunda) hiçbir kimseyi ortak yapmaz. (KEHF-18/ 25-26) (Akıl ve Bilim Işığında Açıklamalı Kur’an Meali)
Adamın anlattıklarıyla ilgili bişey diyememişsin. Adamın tipiyle ne yapacaksın. Adam mankenim demiyor. Sana ayetleri okuyor . Ayetlerle ilgili ne diyeceksin onu yaz. Senin tipine baksak 50 tane kusur buluruz kesin ama önemli olan senin görünüşün değil senin fikirlerindir. Ama müslümanlar genelde bunu anlayamıyor hemen cahil çirkin kel bisürü aşağılayıcı şey söyleyerek tartışamadıkları konulardan kaçıyor.
@@user-th6dw1vp7l senin öyle bir yeteneğin olsa -insanların kötü şey düşünmemelerini,düşünseler bile yapmamalarını mı sağlarsın? -yoksa,'yapsınlar da ben bunlara ibretlik ceza vereyim mi' dersin?Hatta suç işlenince 'oh eziyet etme fırsatı çıktı' diye sevinir misin? Kendin bile yapmayacağın şeyi,tanrıya nasıl yakıştırabiliyorsun? Yanıtla
Çok merak ediyorum nasıl olmuş kuranın kulu olmuş bir toplumdan böyle düşünen biri çıkmış?! Bravo! Umarım hayatını Arapların uydurmalarına kurban vermiş insanlardan uyananlar çıkar.
KUR’AN’A GÖRE HZ. NUH’UN GERÇEK YAŞI! Devran Bey, Kur’an’ı değil meali okumuştur, çünkü Kur’an’ın Arapça orijinal metnini ve anlamını bilmediği bellidir. Bu yüzden Kur’an’ı okumamıştır, mealleri okumuştur. Fakat meallerde ise çok hatalar vardır. Kur’an’ın Arapçasına tam vakıf olan ve araştıran herkes bunun böyle olduğunu görecektir. Bu nedenle Devran Beyin kendi videosunun adını ‘’MEALLER OKUDUM DİNDEN OLDUM’’ şeklinde düzeltmesi gerekir diye düşünüyorum. Peki, burada Devran beyin anlattıkları doğru mu, yoksa anlattıkları mealler mi hatalıdır? İşte eğer burada yazdıklarım yayınlanırsa, yüce Allah’ın izniyle Devran Beyinin bütün iddialarına cevap yazmaya çalışacağım. Önce kısaca ayetin doğru meal ve açıklamasına geçelim. Hz. Nuh’un tufandan önce kavminin kullandığı ay takvimine göre hesap yaparlardı. Onlarda 1 ay = 1 sene olarak ifade edilirdi, yani onlarda Güneş Takvimi olan 12 ay = 1 sene diye bir takvim söz konusu değildi. Bu nedenle Hz. Nuh’un Tufandan önce 950 ay = 79 sene, Tufandan sonra da Güneş Takvimine geçildiği için Kur’an’ sene değil, elli (عام) âm ifadesini kullanmıştır. Yani tufandan sonra Hz. Nuh Güneş Takvimine göre (50 = yıl yaşamış olup, toplam yaşadığı süre: 79+ 50 = 129 yıl oluyor. Yani sorunlar Kur’an’dan değil, hatalı meallerden kaynaklanıyor. Ankebût -14. Ayetin Açıklamalı Doğru Meali Aşağıdaki Gibidir. (الله اعلم) 14. Muhakkak ki biz, Nûh’u da kendi kavmine (Sümerlere elçi olarak) gönderdik. O da (onların tufandan önce uyguladıkları takvime göre) bin seneden elli âm (yıl) hariç bir süre aralarında kaldı. Sonunda onlar zulme (şirke ve azgınlığa) devam ettikleri için tufan kendilerini yakalayıverdi. (Ankebût-14) 1-Bu ayette aynı cümle içinde hem (سنة)’’sene’, hem de farklı bir kelime olan ( عام)‘’âm’’ifadesi kullanıldığına göre bunların arasında bir anlam farkı olduğunu gösterir, yoksa her ikisi için (سنة) veya (عام) ifadesi kullanılacaktı. Yani sene ile kullanılan ifadeyle bu sûrenin toplumdan topluma değişiklik gösterebileceğine dair vurgu olabilir. Bu nedenle buradaki sene ifadesi ile tufandan önceki kameri takvimine göre (bir ay = bir sene), âm ifadesiyle de tufandan sonraki güneş takvimine göre (12 ay = bir sene) Hz. Nuh’un yaşadığı süreye vurgu yapılmıştır. 2- Bir insanın bizim hesabımızla bin yıl yaşaması bilimsel olarak mümkün olmadığından böyle bir durum ancak mucize olur, ama diğer nebilere verilen mucizelerden söz edilirken, Hz. Nuh’a bir mucize olarak böyle bir ömür verildiğinden söz edilmiyor. Bu da gösteriyor ki, 950 sene tufandan önceki Sümer takvimine (yani bir ay = bir sene hesabına) göredir. 3) Mü’minün- 24.ayette ‘’…O da (Nuh) ancak sizin gibi yaşayan bir beşerdir…’’ şeklindeki ifadeleri de Hz. Nuh’un da onlar gibi yaşadığını gösteriyor. Yani bir beşer olarak onlardan bir meziyeti, onlardan çok uzun bir süre gibi yaşamış olması söz konusu değildir, yoksa Hz. Nuh’a sen de bizim gibi bir beşersin, bizden farkın yoktur diyemezlerdi. Eğer Hz. Nuh onlardan daha çok uzun bir süre yaşamış olsaydı, onlara bakınız! Rabbim bir mucize olarak on asırdır beni yaşatıyor, sizi niye o kadar yaşatmıyor? diye bir karşılık verebilirdi, ama onlara böyle bir şey söylememiştir. Ayrıca tufandan önce SİN’e yani ay tanrısına tapan Hz. Nuh’un kavmi Ay'ın Dünya etrafında 1 tam turunu bir sene olarak değerlendirdikleri için, Kur’an da onların bu kültürüne ve uyguladıkları takvime göre Nuh’un 950 sene/yani 950 ay aralarında kaldığını söyleyerek onların bu kültürüne vurgu yapmış olabilir. ((الله اعلم Çünkü onların ‘’SİN’’ tanrısına, yani Aya taptıkları da bir gerçektir. SENE ifadesi de, o ‘’SİN’’ kelimesinden Arapçaya geçmiş olabilir. Örneğin: (سين هو اسم لإله القمر في بلاد بابل وآشور (من ويكيبيديا، ) ‘’ SİN; Babil ve Asur'daki Ay tanrısının adıdır… Kaynak: (Vikipedi) Fakat onların bu takvim anlayışı da tufandan sonra değişmiş, yerine güneş takvimi geçmiştir. Yani Kur’an burada tufan öncesi onların takvim anlayışına uygun olarak 1 ay 1 yıl kabul ederek anlatmıştır. Bundan hareketle bugünkü takvime göre tufandan önce Hz. Nuh’un aralarında kaldığı süre 79 yıldır, yani burada 950 sene olarak aksedilen zaman dilimi, Sümer Takvimi baz alınarak belirtilmiştir. Çünkü yapılan araştırmalara göre eski Sümer/tufandan önce/ takviminde bir aya, bir sene denilirdi. ( الله اعلم) ‘’Yine en doğrusunu yüce Allah bilir. ’’Kaynak:" Yüce Kur'an ve Açıklamalı Yorumlu Meali" Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, Prof. Dr. M. Cemal Sofuoğlu ve Prof. Dr. Abdulkadir Şener) İşte bundan hareketle eğer Hz. Nuh tufandan önce 950 ay = 79 sene, tufandan sonra da 50 âm (yıl) yaşamışsa, onun toplam yaşı: 79 + 50 = 129 sene gibi oluyor. ((الله اعلم Zira yapılan araştırmalara göre Sümerler tufandan önce 12 ay = 1 sene şeklindeki güneş takvimini kullanmazlardı...Ayrıca buna itiraz edenler diyorlar ki, mademki Kur’an bize hitap ediyor, öyleyse kullandığı 950 sene ifadesi de, bizim bildiğimiz sene olmalıdır. Cevaben deriz ki: Biz, (يوم)’’ yani gün, 24 saatlik zaman birimi olarak biliyoruz, Hâlbuki yüce Allah Kıyamet ve Ahiret için (يوم القيامة - يوم الاخرة ) ‘’ yevmü-l kıyame ve yevmü-l ahire’’ yani Kıyamet ‘’GÜNÜ’’ veya Ahiret ‘’GÜNÜ’’ diyor. Peki burada kıyamet veya ahiret GÜNÜ bizim bildiğimiz 24 saatlik zaman dilimi midir? Yani o günün süresi 24 saat midir? Hayır! Ayrıca Yüce Allah Secde sûresi 4. ayette kâinatın yaratılışından söz ederken şöyle diyor. Secde - 4: ‘’O Allah ki gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunan her şeyi (bütün evreni), altı yevm (gün) içinde yaratmış…’’Peki henüz güneş, dünya ve evren yaratılmadan önce 24 saatlik zaman dilimi olan gece gündüz var mıydı ki, Kur’an bundan söz ediyor? İşte biz (يوم) ’’yevm’’ yani Gün, 24 saatlik zaman dilimi olarak bildiğimiz hâlde birçok yerde yüce Rabbimiz bizi bilimsel araştırmaya, aklımızı kullanıp düşünmeye ve kâinatın sırrını okumaya teşvik etmek amacıyla altı devre ve aşama yerine altı GÜN ifadesini kullanmıştır. Yani Arapçadaki (يوم)’’yevm’’ ifadesinin tam karşılığı Türkçede yoktur. Bu nedenle yüce Rabbimiz Hz. Nuh’un kavmi olan Sümerlerden söz ederken de, onun kaldığı süreyi Sümerlerin tufandan önce kullandıkları takvime göre bize bildirmesi gayet doğaldır. Buna göre Hz. Nuh 79 sene tufandan önce, 50 yıl da tufandan sonra yaşamış olabilir. Yani tufandan önce aylar sene sayılırdı, tufandan sonra da Güneşe dayalı takvim olan 365 gün esas alınmış olup tufan öncesi ve sonrası Hz. Nuh’un toplam yaşı 950/12 = 79+50 = 129) yıl olur. ( الله اعلم) Ama en doğrusunu yüce Allah bilir… Kaynak: (Akıl ve Bilim Işığında Açıklamalı Kur’an Meali) Eğer yayınlanırsa DEVAMI GELECEK. Saygılarımla.
Allah'ın peygamberin eşlerini azarlayarak kıymetini bilmezsseniz başka eşler bahşedeceğini buyuruyor. Burda bir taraftan da çok eşliliği desteklemişde oluyor aynı zamanda.
Asıl senin işin gücün yatak odasi bir kız için senin yapmayacagin şey olmaz hatta bu yorumu bayanın yorumuna yaxdigindan bile belli ki dikkat çekmek istiyorsun belki muhabbet acilirda tanışırız mantigiyla
Kuran axiret baresinde yazır;- qiyamet gününden sonra allah hamını dirildecek;- sonra elave edir;-siz inanmırsız allah sizi dirildecek;- inanın o sizin sümüklerinizin üstüne teze deri çekecek! Sonra başqa bir ayede deyir;- o sizi lobya (fasol) tek bitirecek, sonra başqa bir ayede deyir;- o sizin el çizgileriniz-ide nece vardı ele berpa edecek. Başqa bir ayede yene deyir;- Allah sizi yerden bitirip yetiştirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve yeniden çıkaracaktır. Ölünün cesedinin uzun zaman saxlanması üçün kefene bükülmesi ve mumyaların kefene bükülmesi ayni dini aindi. Yani ölünün cesedi uzun müdet saxlana bilsin ve allahın ölünü dirildeceyi zaman daha kolay olsun. Kıyametin kopmasından sonra İsrâfil (a.s.) sûra ikinci defa üfürecek ve bütün canlı yaratıklar tekrar diriltileceklerdir.
HZ. İSA BEŞİKTE DEĞİL, ÇOCUK YAŞTA İKEN KENDİSİ HAKKINDAKİ SÖZ KONUSU İLAHİ MESAJILARI SÖYLEMİŞTİR. Yani burada da geleneksel tefsir ve mealler hatalıdır. Çünkü kavmine getirdi ifadesinden de çocuğu kavminden uzak bir yerde yetiştirip büyüttüğüne dair bir başka ayrıntıdır. Her ne kadar yıllar geçse de yine de bu olaya tepki göstermektedirler. Kaynak: (Kurandan Hayata) Ayrıca ‘’(kucağına) alıp getirdi’’ şeklindeki bazı meallerin kullandığı ifade ise kesinlikle ayette yoktur. Yani Hz. İsa mümeyyiz çağına [7 yaş ile bulûğ çağı arası] geldikten sonra annesi onu alıp kavmine getiriyor ve onlarla o zaman konuşuyor, bebek yaşta iken değil. Buna iki örnek vermek istiyorum: 1) Mesela: Biri Ahmet ve Ayşe’nin durumlarını soruyor: Ben de ’’Onlar evlenip çocuk sahibi oldular’’ diye cevap veriyorsam, benim bu sözümden, bunlar evlenir evlenmez hemen çocuk sahibi oldular anlamı çıkıyor mu? Hayır! Çünkü bunlar evlendikten seneler sonra çocuk sahibi olmuş olabilirler. 2) Naziat- 16 - 20: ‘’Hani, Rabbi ona (Musa’ya) Kutsal Vâdide, Tuvâ'da şöyle seslenmişti: “Firavun'a git, çünkü o gerçekten azmıştır. Ona de ki: “Arınmak istemez misin? Sana, Rabbine giden yolu göstereceğim, böylece saygı duyarsın, Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi’’ şeklindeki ayetten yüce Allah’ın Hz. Musa’ya Firavun’a gitme emrini verdikten hemen sonra sanki ona o büyük mucizeyi göstermiş gibi anlaşılıyor. Hâlbuki Musa’nın vahiy aldığı kutsal vadi ile Firavun’un kaldığı yer arası yüzlerce km. vardı. Bu nedenle Hz. Musa’nın Firavun’un kaldığı yere varması haftalar ve belki de aylar sürmüş olabilir. İşte bu ayette de aynı anlatım tarzı vardır. Çünkü Naziat-20. ayette (فأراه)’’ feerahu’’ ifadesi ile fe harfi kullanıldığı gibi, burada da (فَأَتَتْ) ‘’feetet’’ ifadesiyle de aynı fe harfi kullanılmıştır. Ayrıca, Al-Fakhr Al-Razi tefsirinde Meryem’in doğum anı ile çocuğunu kavmine getirmesi arasında uzun bir zaman geçmiş olması ihtimal dışı olmadığını söylüyor. Yani doğumu üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra onu alıp kavmine getirmiş olabilir. Çünkü ayette doğum ile onu alıp kavmine getirmesi arasında ne kadar zaman geçtiği tayin edilmemiştir. القرآن لا يُعنى بإيراد دقائق التفاصيل التاريخية، لذا ينتقل في قصصه من لحظة زمنية إلى أخرى دون الالتفات إلى طول أو قصر الفترة الزمنية الفاصلة بين اللحظتين، فهدفه توظيف قصص الرسل والأنبياء والصالحين في هداية ونفع الناس...الفخر الرازي في تفسيره لم يستبعد أن يكون هناك فاصل زمني طويل نسبياً بين لحظة الولادة وقدوم السيدة مريم على قومها، ويبرر ذلك بقوله (وليس في القرآن ما يدل على التعيين)، وطالما أن القرآن لم يحدد مدد الفواصل الزمنية بين ولادة المسيح وكلامه الحكيم؛ فلا نستطيع الجزم بأنها كانت متلاحقة بحيث توصلنا إلى فرضية كلام الصبي الرضيع.الذي أراه من خلال قراءة أحداث قصة السيدة مريم في القرآن؛ أنها غادرت قرية قومها بعد حملها، وولدت في منطقة أخرى، وبعد بضع سنوات أتت به قومها تحمله (مريم 33.) ويؤيد ذلك أن الكلام الحكيم الذي صدر من الصبي لا بد أن يكون قد تمهد له من العمر ما يجعله قادراً على الاستيعاب والفهم، فعندما أتت به مريم قومها كان صبياً مُمَيِزاً يَعي ما يقول، وعندما وصلت بادرها قومها بالهجوم والاتهام بعد غياب كل تلك السنين، إذ لو كانت بين أظهرهم في الفترة الماضية لما بادروها بسيل الاتهامات فاستنكر قومها ذلك وتعجبوا منه؛ لأنهم حسبوه صبياً لا يُميِز ما يجري حوله، وكونه في المهد يعني أنه في مرحلة عمرية تمهده للوصول إلى مرحلة البلوغ، فالأقرب أن يكون في عُمر يميز ويستوعب فيه ما يجري حوله - يكون فيها الصبي محتاجاً إلى أمه (وهذا يُعقل من كلمة (تحمله) بما تتضمنه من حاجة إلى رعاية أمه.(مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا) المهد في لسان القرآن من الجذر (مَهَدَ)، وهو دال على التهيئة بإزالة واستبعاد ما يعوق وتوجه إلى ما يلي من المراحل، وورد الجذر (مهد) في القرآن - كان عيسى بن مريم وقت تكلمه بالكلام الحكيم صبيا في مهد حياته؛ أي كان صبيا مميزا (عندما تكلم عيسى في المهد) ج1 ) Bunun üzerine (Meryem) ona (oğluna) işaret etti. Onlar, “Daha (düne kadar) beşikte (yani henüz anasının bakım ve himayesinde) olan sabi ile (bir çocukla bu konuyu) nasıl konuşabiliriz?’’ dediler. (Meryem-29) Sabi (صبي); mümeyyiz olup henüz buluğ çağına ermemiş çocuğa denir. Yani buluğ çağından küçük olanlara sabi denir. Bu kelimenin mehd ile birlikte gelmesi aslında çocuğun muhatap alınmamasının gerekçesi olarak küçük görülmesidir. Türkçede de ‘’Daha dünkü çocuk, tüyü bitmemiş, bıyıkları terlememiş, ağzı süt kokuyor.’’ gibi ifadelere benzemektedir. Olayı gözümüzde canlandırırsak şöyle bir anlatımla karşılaşabiliriz; Her hâlükârda Hz. İsa yeni doğmuş bir bebekken değil, süt emme yaşını geçmiş, buluğ çağına ermemiş bir dönemi işaret eden sabi döneminde konuşmuştur. Edindiğimiz bilgilere göre Yahudi ve Hıristiyanlar, İsa peygamberin beşikte konuştuğunu kabul etmemekte ve Kur’an’da bildirilen bu mucizeyi reddetmelerine gerekçe olarak da şu görüşleri ileri sürmektedirler: “Eğer bu olay gerçekten beşikte meydana gelseydi, çok ilginç ve etkileyici olması sebebiyle tevatür şeklinde yayılır ve hiç unutulmazdı. Hâlbuki böyle bir olay hiç duyulmamıştır ve Hıristiyanların en fanatiklerinde bile böyle bir inanç oluşmamıştır… Kaynak: (Kurandan Hayata) İşte Meryem'e hahamlar soru soruyor. Hz. Meryem onlara oğluyla konuşmaları gerektiğini işaret ediyor. Bunu duyan kibirli hahamlar ise henüz buluğ çağına ermemiş çocuğu aşağılayarak zımnen" Biz daha beşikten bitme, yani anasının bakım ve himayesinde bulunan çocuğu muhatap almayız!" dercesine “Biz böyle biriyle (bu konuyu) nasıl konuşabiliriz?’’ demişler. Yani ‘’beşikte iken’’ ifadesinden kasıt, çocuk yaşta iken. Nasıl ki bir hadisi şerifte ''Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz’’ deniliyor ve bundan kasıt beşikte bir bebek iken değil, ilim öğrenilebilecek en erken yaş kast ediliyorsa, burada da aynı şey söz konusudur. Yani buradan Hz. İsa’nın henüz süt emen beşikte bir bebek olduğunun anlamı değil, buluğ çağına ermemiş annesinin himayesinde yetişmekte olan bir çocuk olduğu anlaşılıyor. Arapça bilenler aşağıdaki tefsir metinlerine de bakabilirler: فعيسى بن مريم تكلم بالحكمة صبياً مُمَيِزاً يعي ويستوعب ما حوله، وهذا هو ما يعقل من الجذر (مَهَدَ) في القرآن (عندما تكلم عيسى في مهد ج2) كلمة صبيا تعني ذكرا في مرحلة الصبا ولا تعني طفلا رضيعا وعبارة (في المهد صبيا) تعني أنه لازال في مهد صباه أي في بداية نشأته و لم يبلغ الحلم (قصص_القرآن_بدون_خرافات) وقوله {في المهد} حال كأنه قال صغيراً {وكهلاً} حال أيضاً معطوفة على الأول. (المحرر الوجيز في تفسير الكتاب العزيز - ابن عطية ) ولهذا قال: {تُكَلِّمُ ٱلنَّاسَ فِي ٱلْمَهْدِ وَكَهْلاً} أى: تدعو إلى الله الناس فى صغرك وكبرك. وضمّن {تكلم} معنى تدعو، لأن كلامه الناس فى كهولته ليس بأمر عجيب".(الوسيط في تفسير القرآن الكريم) مريم تعود بابنها وقد جاوز سن الرضاعة : هذا وليس في القران تصريح بأن المسيح تكلم في المهد حال رضاعه أوان الكلام ذلك أن الله امتن علي المسيح اذ أيده بروح القدس ومنح له عقلا وافرا يكلم الناس بكلام معقول منذ طفولته فالي أوان كهولته فكان منذ صغره زكيا بارعا وافر العقل ينطق كما ينطق الرجل الخبير ,أخرج الطبري باسناده الي سعيد بن جبير عن قتادة قال يكلمهم صغيرا وكبيرا و هكذا باسناده الي ربيع بن أنس وعن ابن جريج قال كلمهم صغيرا وكبيرا وكهلا وهذا كقولهم : اطلبوا العلم من المهد الي اللحد أي منذ الصغر فالي نهاية الكبر - علي أن مريم لما جاء بالمسيح كان قد تجاوز دور الرضاعة الاؤلي بعد مدة طويلة من ولادته ألمصدر (قصص الانبياء لعبد الوهاب للنجارص 387)
İlgiyle izliyorum peki abicim sen arapça bilmiyorsun kuran okumussun peki bu ayetlerin tefsirini nasıl yapıyorsun .... Tefsirini Türkçe açıklamasını kim yapmış kimden okudun. Bunuda ben merak ediyorum özellikle cennete şarap tomurcuk göğüs coook komik geldi bana bu Sünni emevi İslam'ın anlayisi vede tefsiri kaldiki hangi kurandan bahsediyorsun oda muamma ilk inen kuranmi içeriği değiştirilen mi.saygilar
Çoğu şeye katılıyorum ancak karısı hasta adam size karısını göstermedi diye onunla görüşmemek mantıksız geldi. Kadın o halde size görünmek istememiş olabilir ne var bunda. Size sapık mı demiş oluyor hayır
Seni dinlerken büyük abdestimi yapıyorum ve düşünüyorum ya yediklerimi cikaratan mekanizma olmasaydı nekadar acı çekerdim diye düşünüp birkeredaha Allah'ın var olduğuna iman ettim eyer anan kendini korusaydi baban onu becermezdi 😂😂😂😂
Yani şu yazdığın yorumda bir gram akıl yok bence.! Kendin söyleyip kendin gülüyorsun.! Gram akıl olmayan cümleler kurup kendi kendine gülene ne denir?!