Düşünsene, sen hayatın gerçeklerini, korkuyu, umutsuzluğu, mutluluğu ve çevre kuramını anlatan bir çizgi dizi ile büyüyorsun şimdiki nesil ise üçgenin üç kenarının, kırmızı renginin kırmızı olduğunu anlatan çizgi dizilerle büyüyor. Ebeveyinlere sorsan "Biz onların psikolojilerini düşünüyoruz." derler psikolojisi adam akıllı oluşmamış bir bireyin psikolojisi ne bozulur ne de sağlamlaştırılabilir.
@@TeolojikFelsefe çünkü şimdiki çizgi filmlerde hiçbir olay örgüsü yok. Beyni geliştiren bir şey yok. İzle ve geç. Çocuk hikayeyi izlese belki de kendine soru soracak. Bazı konularda bakış açısı farklılaşacak veya gelişecek. En kötüsü olasılıkla önceki bölümün olay örgüsünü hatırlamak için kafasını yoracak. Hatırlamayı öğrenecek çocuk. Zihninde bazı verileri saklamayı ve o verileri bir sonraki bölümdeki olaylarla ilişkilendirmeyi öğrenecek. Çocuk en azından olay örgüsünü öğrenmeyi öğrenecek. Şimdiklerde ne hikaye ne de bir olay örgüsü kaldı. Şimdikiler tüket ve geç içeriği. Üzerine kafa yorma. Anlık eğlen ve unut içeriği. Bir mesaj verme veya hikaye anlatmak gibi dertleri yok.
Emeğine sağlık abi , çocukluğumdaki çizgi filmlerin derin anlamlarını sayende öğreniyorum . Özellikle orijinal hali yerine dublajlı halini koyman çok incelikli , bu yüzende çok teşekkür ederim umarım böyle devam edersin .
basit gibi gözüken şeylerin içinden ağır anlamların çıkması çok hoşuma gidiyor mesela çocuk masallarının arkasında anlatılmak istenen bilinç altı mesajları gibi, teşekkürler bu video için de
Flapjack çizgi dizisini izlemeyi severim ama sabah sabah kalbimizi dağladın hocam. Felsefi bir anlatımdı iyi mi geldi kötü mü, karmaşık duygular içerisindeyim.
Bence zamana ve kendi isteğine uygun her ikisini yapa bilirsin... hepimiz insaniz ve bazen iyi bazen kötü hiss ede biliriz😊 bazen evimizden çıkmak isteyebilir bazen de yataktan kalkmak istemeyebiliriz🍂 hayat iyi ve kötü farklılıklarla doludur ve kafana esdigi gibi çıkıp-çıkmaya bilirsin. Tercih sana kalmiş. Her ikisini yapa bilirsin bence
35 yaşındaki kaptan yosunum. Eylemsizliğim zamanla bir tercih oldu. Yalnızlığı tercih etmek ise başkalarına zarar vermeyi istememekten kaynaklanır. Maalesef bu durum narsizmdir. Fakat eylemsiz olduğu için farkında bir narsistizdir.
@@TeolojikFelsefe İnşallah. Ama nirvana seviyesindeki kaptan yosunlar için dünyevi ve maddesel başarıların hiçbir önemi yoktur. Bu dünya özelinde çabalamaya değecek hiçbir şey yoktur. İnançlı kişiler için bir nebze anlam yüklenebilir ama istikamet daima ahirettir. Asıl başarı budur.
Merhabalar kanalınızı yeni keşfettim ve sizin sayenizde felsefeye olan bakış açım değişiti. Analtımınız ve ses tonunuz gerçekten harika daha sık videolar bekliyoruz.
Flapjack ve Cesur Korkak Köpek çizgifilm olarak gerçekten cesur yapımlar. Karanlık, ürkünç ve derin temaları bu yöntemle işlemek, özellikle böyle bi kitle için bunu yapmak oldukça cesaret ister. Yakın zamanda Cesur Korkak Köpek hakkında bir video gelirse çok güzel olur zira RU-vid da aramama rağmen konu üzerine benzer bir video bulamadım. Senin bakış açın ve anlatışından seyretmek ayrı bir keyifli olur.
Diğer bir çok yapım için baba rolünü üstlenmesinin yanı sıra muazzam bir başyapıttı. Ha bide annem bu dizinin çizimleri ve olayları (bi bölümde bunların içinde yaşadığı balina başka balinayla öpuşüyodu mesela) yüzünden cartoonnetworku yasaklamisti.
Niye en sevdiğim çizgi dizi olduğunu bile bilmediğim bir çizgi dizi. Öyle bir yapım yani. Bence bu yapım hakkında yapılabilecek en iyi açıklama da bu olur .d
Godot'yu Beklerken, derinlik içinde derinliktir. Senaryosu var bende, okurum zaman zaman ve RU-vid'daki versiyonunu her çıkmazda hissettiğimde izlerim.
Videolarin cok iyi, hic kotu videon yok. İlk videonda guzeldi dinlerle ilgili onu gereksiz kaldirdin izliyordum ara sira. Basarilarinin devamini diliyorum
Saygı Değer Administer Şahsen Gerçekten Cizgi Dizi Anlatımı Şekliyle Persfektifiyle Degilde Topluma Absurtlugun Ucları Yasamak Buyuklere Ayrı Ayrı Dersler Tabiri Caizse Seyrederken Cıkartıyor ... Şimdiden Emeklerinize Sağlık Her Daim Bilgilendirici Ve Çarpıcı İçerikli Yayınların Devamını Dört Gözle Bekliyoruz ...
Kulak Jack en sevdiğim çizgi filmler arasındaydı. Kaç kişiye bu diziden bahsettim kimse bilmiyordu. Sizin anlatmanız iyi olmuş. Albert camus'den de alıntı yapabilirdiniz
Her şeye rağmen tüm travmalara, hayal kırıklıklarına rağmen gevşek olmak kendini kurtaracak o gücü bulmamak. Ve bu gücü bulamadığında bile içten içe hayatının bir boşa gitdiğini fark ederek acı çekmek insanı bu durumdan cidden çekecek bir şey yoktur hemde hayatda hiç bir anlam bulmuyorsa. Her kesin seni tembel görmesi aslında en çok kürek çeken sendin bir zamanlar. bu durumdan istenilen bağımlılığa düşüp kendine son vere bilirsin insanı bundan saklayan sadece umutdur. Ben bu durumdan kurtulmaya çalışıyorum ve beni kurtaran tek şey bir mission oda kurtarmıyor aslında sadece depresyonunu misyonunu bitirene kadar askıya alıyor. Bu misyonu basaramamaktan korkarım asıl o zaman bu adaya düşerim ben. Ama yinede düşsem de o umut varya... Belkide en baştan adadaydım belkide şeker adası yoktur. İçimde ki umut hiç istemediğim kadar fazla nedense ben böyle hikayelerin insanların tüm hayatlarını anlatılan yok sadece belirli dönemlerinde karşılaştıkları problemleri anlatdığını düşünürüm. Ama bilmiyorum belkide hayat bazıları için cehennem yada ben uyum sağlamaya çalışıyr ve umursamamaya çalışıyorum. Ama ben cennetime inanıyorum.Bu çizgi dizisini izlicem. Bu muhteşem video için teşekkür ederim. Bu çalışmaların benzeri yok.
Samuel sanki depresyonda gibi. Daha az hijyenine dikkat ediyor, fırsatlardan sorumluluklarından diğerlerinden daha fazla kaçıyor. Depresyonun temel düşüncelerinden biri de hiçbir şey yapmamaktır zaten.
Merhaba tekrar tekrar baktım da Jane darc film analizi ve gerçekliğini anlatan felsefesi neredeyse kimseye nasibolmamış bence senin yorumun önemli olurdu 😊 beklerim
Ne yazık ki savaş, soykırım ve kitlesel öldürmeler “normal insan davranışı”dır; çünkü hepsi de düzenli bir şekilde meydana gelir. Tarihe ister savaş, çekişme ve şiddet ile ara verilen barış dönemleri ya da barışla ara verilen savaş, çekişme, şiddet dönemleri olarak bakabilirsiniz. Bir tarihçi olarak, insan agresyonunu, kabalığını, şiddeti ve çekişmelerini insan tarihinin tam da merkezinde olduğunu düşünüyorum. Çoğumuzun kabul etmek isteyebileceğinden daha fazla “normal”lik söz konusu; çünkü biz insanlar kendimizle alakalı bazı ilüzyonlardan vazgeçmekte zorlanıyoruz. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız gerçeğini doğrudan görmekten çekiniyoruz; çünkü gerçeğin bizi üzmesinden korkuyoruz.[1] Tarihin bize verdiği kanıt, insanların zalim ve canavarca eylemleri yapabilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor, hem bireysel olarak hem de bir gruba dahil olarak. Soykırımı “bir grup güçlü bireyin akıldışı bir davranışı” olarak göremememin sebebi bu. Tam tersine soykırım, bizim neleri yapabileceğimizin çok net bir ispatıdır. Soykırımsal boyutlardaki mega suçlar, insan tarihinin görünen yüzünün hemen arkasında meydana gelmeyi bekliyor; çünkü kurbanlaştırdığımız hayvanların başına daima bu olay geliyor. Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer söz konusu hayvanlar olunca bütün insanların birer Nazi olduğunu söylemiştir. Hayvanların yaşadığı şey, “Sonsuz Treblinka”’dır.[1] Masum canlıların kitlesel olarak öldürülmesine 1945’te son verilmedi ki; sadece hayvanların “sonsuza dek” sömürülmesi ve katledilmesine doğru bir rota değişikliği yaşandı; bu da insan baskısı ve şiddetinin bir modeli ve itici gücü olmaya yaradı. Mezbahalar olduğu sürece Treblinka ve Auschwitz daima var olacak. Yahudi Alman düşünür Theodor Adorno’nun söylediği gibi, “ Auschwitz, birisi bir mezbahaya bakıp, “ama onlar hayvan” diye düşündüğünde başlar”. Hayvanların katledilmesini güçlünün güçsüzleri sömürmeye hakkı olduğu şeklinde onayladığımız sürece birbirimize karşı şiddet uygulamaya ve yıkıcı davranışlarda bulunmaya devam edeceğiz. Adolf Hitler, “gücü olmayan, hayatta kalmış şansını hakkını kaybeder” diyor. Savaşı kaybettiyse de onun faşist görüşü başarılı oldu, ne kadar ironik. İnsan uygarlığı da bu faşist görüşle yapıyor yapacağını; inekler, domuzlar, koyunlar, tavuklar ve diğer hayvanlar kendilerini savunamadığı için, hayatta kalma haklarını kaybediyorlar. Bundan dolayı onlara ne istersek yapmakta özgürüz sanıyoruz. Elbette hayvanlara yardım etmenin en önemli yolu, onları yememektir. Herkes en azından bunu yapabilir: Mezbahaları ağzınızdan uzak tutun.[1] Yirminci yüzyılın kanıtlayacağı gibi Amerika’daki mezbahaların endüstriyel itlafı ile Nazi Almanyası’nın montaj hattı seri itlafı arasında sadece bir adım vardı.[2] Her şeye hükmeden tür olma yolunda yükselişimizin tarihi boyunca hayvanları kurban etmemiz birbirimizi kurban haline getirmemizin hem temelini atmış hem de bir modelini oluşturmuştur. İnsan tarihinin incelenmesi buradaki örüntüyü açıkça ortaya koyar: öncelikle insanlar hayvanları sömürür ve katleder; ardından insanlar diğer insanlara hayvan gibi davranır ve onlara da aynısını yaparlar.[2] İnsanların kendi kontrolü altına giren hayvanlara davranış biçimini nitelendiren baskı, kontrol ve manipülasyon, aynı zamanda insanların birbirine davranma biçimi anlamında bir model oluşturdu. Hayvanların köleleştirilmesi/evcilleştirilmesi insan köleliğine giden yolu araladı. Karl Jacoby’nin söylediği gibi, kölelik “evcilleştirme sürecinin insanlara doğru genişletilmesi” idi.[3] Avustralya’daki Hartheim ötenazi merkezinde 2 sene geçirmeden önce Bruno Bruckner, Linz mezbahasında kapı görevlisi olarak çalışmıştı. Treblinka’daki sadist gardiyan Willi Mentz iki T4 imha merkezi olan Grafeneck ve Hadamar’daki ineklerden ve domuzlardan sorumluydu. Treblinka’nın son kumandanı Kurt Franz, SS’e katılmadan önce kasap olarak eğitim almıştı. Sobibor ölüm kampında görevlendirilmeden önce Hadamar’da imha fırınında çalışan Karl Frenzel de aslında kasaptı. Polanya’ya Yahudileri imha etmek için gönderilen Alman personel için hayvan sömürüsü ve hayvan öldürmede tecrübe sahibi olmanın mükemmel bir eğitim anlamına geldiği ortaya çıkıyordu. Hayvan sömürüsü ve hayvanların öldürülmesi insanların kitlesel olarak öldürülmesi için bir emsâl oluşturuyor, ve bunu daha mümkün kılıyor; çünkü bizi bizden farklı olan ötekilere empati, şefkat ve hürmetle yaklaşmamaya şartlandırıyor.[3] Yemek seçimleri ne olursa olsun Hitler, Almanya'daki vejetaryen akımına karşı az bir sempati duymuştu. 1933'te iktidara geldiğinde Almanya'daki tüm vejetaryen derneklerini yasaklamış, önde gelen isimlerini tutuklamış ve Frankfurt'ta basımı yapılan ana vejetaryen dergisini kapatmıştı. Nazi zulmü, karnivor bir ulus içerisinde sadece küçük bir azınlık olan Alman vejetaryenlerini ya ülkeden kaçmaya ya da kendilerini saklamaya zorlamıştı. Almanyalı barış yanlısı ve vejetaryen Edgar Kupfer-Koberwitz önce Paris'e, sonra da Gestapo'nun kendisi yakalayıp oradan da Dachau Nazi kampına geri gönderdiği İtalya'ya kaçmıştı. Vejetaryen beslenmenin savaş zamanında yaşanan gıda kıtlığı sorununu hafifletmede yardımcı olacak olmasına rağmen Nazi Almanyası savaş süresince işgal ettiği tüm bölgelerdeki vejetaryen derneklerini yasaklamıştı Charles Patterson
Şimdiye kadar gördüğüm en dolu yorum olduğu için takdir ediyor ve kısa bir eleştiri yapmak istiyorum: insan, hayatta kalmak için öldürdü. Ne yazık ki canlılığın fıtratındadır yaşamak için öldürmek, sömürmek...
öyle dersek indirgemeci yaklaşım olur, bence şeker kendimizi oyaladığımız her şey. Ama Şeker Adası cennet metaforu, bı çocuğa cennet ancak şekerle anlatılabilir
@@emre379çok kasmaya gerek yok. bundan kaç yüzyıl önce de kitap yazanlara, okuyanlara aynı şeyleri diyorlardı. çocuklarımız görüyor, özeniyor akıllarını çeliyorlar mazallah :D
hedef kitlesi çocuk olan bir içerik hakkında "bu aslında yetişkinlere yönelik" demek ben bir çocuğum demektir, ya da daha kötüsü bir çocuk-adam. çocukların izlemesi için yapılmış bir içeriği izleyip geçmek yerine bunu bir kompleks haline getirip "ama bak bunda şiddet var, felsefi altyapı var" diye meydanlara çıkmak kişinin kendisiyle barışmamasından kaynaklı. aynı söylemi 12 yaşında birinin kendisinin bir çocuk değil de bir ergen olduğunu ve "ergen" işleriyle meşgul olacağını söylemesine benzetiyorum. çizgi film izlemek seni bir man-child yapmaz ama sen zaten öyle olduğun için tükettiğin içerikten zevk alıp geçmek yerine bunu bir kimlik haline getirip "bak, aslında bu çocuk işi değil, şiddet, yetişkin esprisi ve felsefi altyapı var" diyip çamurda debeleniyorsun. neyse.
Çocuk olmak yetişkin olmaktan çok daha iyidir. Daha meraklı olursun daha safsındır dünyanın sıkıcı durağan hâlini hayal gücün ile besler daha yaşanır kılarsın. Çizgi filmler bana hayatın gerçekliği ile hayal arasında ki farkları ayırt etmeyi öğretti. Çizgi filmler içinde kaybolmak sıkıcı dünyadan güzel bir kaçış yoludur. Şimdi kim çocuk-adam ;)