İlkel bir insan düşünün ve bu zihniyetin nasıl gelip yerleştiğine bir bakalım. Günün sonunda dikiliyor ve dünyasını inceliyor. Dünyaya bakıp şöyle düşünüyor: “Yaşadığım bu dünya harika bir yer. Çok iyi. Yani, bir baksanıza, buradayım ve arkamda dağlar var. Dağlar harikadır çünkü içinde hem hava koşullarından hem de ara sıra gelip bana saldıran ayılardan kaçıp sığınabileceğim mağaralar var. Oraya sığınabilir, harika bir şey bu. Önümdeyse orman var. Ormanda beslenebileceğim çerezler, meyveler ve ağaçlar var, çok lezzetliler ve yaşamamı sağlarlar. Buradaysa içinde balıkların yüzdüğü bir akıntı var. Su leziz, içebiliyorum ve her şey olağanüstü. Oradaki de kuzenim Ug. Ug bir mamut yakaladı. Oley! Ug bir mamut yakaladı. Mamutlar müthiştir! Mamuttan daha harika bir şey yoktur. Çünkü bir mamuttan kendine kürk yapabilirsin, onun etini yiyebilirsin ve kemiklerini kullanarak başka mamutlar yakalayabilirsin. Bu dünya, olağanüstü bir biçimde tam benim için.”
Dünyayı ve çevreyi kontrolümüz altına almamızın, bunu gerçekleş-tirecek aletler yapabilmemizin bir sebebi de kendimize bu konuda daima sorular sormamızdır. Bu insan kendisine sorular sormaya başlar. “Bu dünyayı,” der, “Kim yaptı?” Elbette ki böyle düşünür, çünkü kendisi de bir şeyler yapar. Bu yüzden bu dünyayı yapan birini arar.
Şöyle der: “Kim yapmış olabilir bu dünyayı? Bir parça bana benzemesi gerekiyor. Tabii ki çok ama çok daha büyük ve muhakkak ki görünmez ama o yapmış olmalı dünyayı. Peki, neden yaptı?” Her zaman “Neden?” diye sorarız, çünkü çevremizde bir amaç ararız. Çünkü her zaman bir amaçla bir şeyler yaparız. Mesela, yemek için bir yumurta haşlarız. Bir taşa veya ağaca bakarız, burada olma amacı ne diye merak ederiz. Hiçbir amacı olmasa bile. Bu sebeple, bu dün-yayı yapan kişinin amacı neydi diye düşünürüz.
Bu noktada şöyle düşünürüz: “Eh, benim için gayet uygun bir yer. Hani şu mağaralar, ormanlar, akıntılar ve mamutlar. Benim için yapmış olmalı! Varılabilecek başka hiçbir sonuç yok.”
Bir sabah bir su birikintisinin uyandığını ve... Normalde böyle ol-madığını biliyorum, ama bilim kurgu yazarıyım, müsaade edin. Bir su birikintisi uyanır ve şöyle düşünür: “İçinde bulunduğum dünya çok ilginç. Bana gayet de uyuyor. Hatta çok fazla uygun bana. Tam benim ölçülerimde, değil mi? Bu dünya benim için yapılmış olmalı.”
Güneş yükselir ve su birikintisi dünyanın onun için yapıldığı hikayesini anlatmaya devam eder. Güneş yükselir ve su birikintisi yavaş yavaş azalır, azalır ve azalır. Zamanla su birikintisi yok olur, ama yine de aynı şekilde düşünür. Her şeyin onun için var olduğu fikrine saplanıp kalmıştır. Dünyanın bizim için var olduğunu düşünürsek tam da yok ettiğimiz gibi onu yok etmeye devam ederiz çünkü ona zarar veremeyeceğimizi zannederiz.
Bizler bu olağanüstü, tamamen olağandışı yaşamla dolu bu gezegene istediğimiz gibi alt üst edebileceğimiz bir şeymiş gibi davranıyoruz. Belki de ona böyle davranamayız. Belki de ona biraz daha iyi bak-malıyız. Ama Dünya'nın iyiliği için değil.
İhtişamlı bir şekilde “Dünya'yı kurtarmak”tan bahsederiz. Dünya’yı kurtarmamız gerekmiyor, Dünya gayet iyi! Dünya beş büyük yok olma döneminden geçti. 65 milyon yıl önce, sanıldığı üzere, bir kuyruklu yıldız Dünya'ya çarptı ve aynı zamanda Hindistan’da devasa volkanik patlamalar oldu ve bu, dinozorları ve gezegendeki canlıların yaklaşık yüzde 90'ını yok etti. Daha geriye gidersek, 150 milyon yıl önce, Permiyen-Triyas Yok Oluşu meydana geldi. Devasa ve kocaman bir yok oluş. Dünya bunu defalarca kez yaşadı. Her büyük yok oluştan sonra hep şöyle oldu: Ortada uygun çok büyük bir alan açıldı ve birdenbire yeni türler ortaya çıktı. Dinozorların yok olmasıyla bizler var olduk. O yok oluş olmasaydı bizler burada olmazdık. Demem o ki, dünya iyi. Dünyayı kurtarmak zorunda değiliz. Dünya kendine bakacak kadar büyük. Asıl endişelenmemiz gereken, içinde yaşadığımız dünyanın bizi üstünde barındırıp barındırmayacağıdır. İşte bunu düşünmeliyiz.
Teşekkür ederim, hanımlar ve beyler.
Douglas Adams, 2001
- o -
Bir Nevi Dipnot: Beş yıl evvel Douglas Adams'ın "Papağanlar, Evren ve Her Şey" adlı konuşmasını Türkçeye çevirmiş ve kanalda yayınlamıştım. Geçtiğimiz günlerde eski çeviri dosyalarımı gözden geçirir ve düzenlerken konuşmayı baştan sona tekrar izledim ve özellikle son yirmi dakikasındaki fikirler sebebiyle Douglas Adams'a bir kez daha hayranlık duydum.
Bir buçuk saatlik performansın içerisinde, özellikle de sonlarına denk gelmesi dolayısıyla, Adams'ın ifade ettiği görüşlerin izleyicilerce kaçırılması pek mümkün olduğundan, ilgili kısmı kesip biçerek ayrıca kanalda paylaşmak istedim.
Konuşmanın tamamını izlemek isterseniz şöyle buyurabilirsiniz: • Douglas Adams: Papağan...
* * *
Çeviri: Ümid Gurbanov
Blog: umidgurbanov.substack.com
Twitter: umidgurbanov
* * *
Twitter: ufaktefekceviri
Patreon: patreon.com/umidgurbanov
27 фев 2023