bu tür eserleri dinleyenlerin bu hayatta mutlu olabileceğine inanmıyorum ben. ince düşünür, hislenir, hassas yüreği yapamaz fazla buralarda. ölüm var, acı var, yoksulluk var, kavga var. dışarısı soğuk, üşür sıcacık yürekleri. Bir gün yağmurun altında, karın altında toprağın altına koyulana dek üşür.. Sonsuza dek soğuduğu güne dek üşür de durur...
Bundan daha doğru bir yorum olamazdı. Yazmak isteyip de yazamadıklarımı yazıya dökmüşsünüz. Dünya üzerinde Dert var. Hissetmek var. Diğerlerini düşünmek var. Bunca şey varken insan nasıl mutlu olur? Nasıl diğerlerini göz ardı eder? Nasıl Dünya'nın onlar için de döndüğünü unutur?
Akıl hastanesinin bahçesinde sigara içiyordum. Merakımdan sanırım, bir şekilde orada buldum kendimi. Kendi halinde, oldukça normal davranan, yüz çizgilerinden kırklarında olduğunu düşündüğüm bir adamla göz göze geldik. Ben bir kaç kafamı çevirsem de, o gözlerini üzerimden hiç çekmedi. Kıyafetlerinden anladığım kadarıyla misafirdi orada, hasta demeye dilim varmıyor şimdi. Önce biraz çekindim, sonra cesaretimi toplayıp küçük adımlarla yaklaştım yanına. "Sigara versene" dedi hemen. Sigarayı uzatırken "neden buradasınız?" demiş bulundum. Sigarasını yaktı, tekrar gözlerini dikti üzerime. Kırpmıyordu bile, ürkmedim desem yalan olur. "İyi günler" dileyerek uzaklaşmaya karar verdim. "Belki de yanlış bir soru sormuşumdur. Belki canını sıkmışımdır ya da ne bileyim adam deli işte!" diye geçirdim içimden. "Sen neden burada değilsin?" diye bağırdı arkamdan. Öyle bir bağırdı ki, arkamı dönmeye korktum. Cinnetle bağırır gibi.. Döndüm yüzümü, olduğum yerde, yaklaşmadan baktım yüzüne. Bu sefer sesini daha da yükselterek, tekrarladı; "Sen neden burada değilsin? Onca sahtekarın, onca vicdansızın, onca ihanetin içinde durabilmeyi nasıl başarıyorsun ? Çocukların vurulduğu, çiçeklerin koparıldığı, sevgilerin harcandığı, umudun tükendiği, renksiz, yapay bir dünya var dışarıda. Uyuşmadan uyum sağlayamadığım, gürültüsünden uyuyamadığım. Kirli, kibirli, kaba bir dünya var. Çıkarları uğruna seni çakıyla son model bir arabayı çizer gibi çizecek binlerce insan var. Kanını emecek bir sürü vampir. Sana kullanılıp, köşeye atılmış pis bir mendil gibi hissetirecek bir sürü katil. Sen neden burada değilsin?" -Nursen Yıldırım
böyle şarkıların altına gelip yorumları okumayı o kadar çok seviyorum ki, bana hala bir şarkıyla yüreği titreyen, bir şeylere duygulanan naif insanların varlığını hatırlatıyor.
"Kızılderililer fazla yürüdükleri zaman hemen bir ağaç bulur, altında oturur ve beklemeye başlarlardı. Onlara neyi bekledikleri sorulduğunda şöyle cevap verirlerdi; bedenimiz hızlandı, ruhumuz geride kaldı, ruhlarımızı bekliyoruz." burası da benim ağaçlarımdan birisi...
Kitap okumanın ve seni dinlemenin verdiği huzur hiçbir şeyde yok. Ne aşk acısına inanırım ne birini sevmeye hepsi huzursuzluk verdi bana 19 yaşındayım 2 senedir o kadar farklı düşünüyorum ki hayatımda hep birileri olsun isterdim 2 senedir kimse yok ciddi ciddi kimse yok laf olsun diye değil ilklerde biraz hayıflanmıştım fakat sonradan çok güzel bir hal almaya başladı. Tadına varınca sanki sert bi duvara çakıldım düşüncelerim öyle değişmişti ki ben bile kendimi tanıyamıyordum artık her şeye ağlayan isyan eden kız değildim artık cesur ve hayatı için mücadelesini tek başına sürdüren biriydim. Lise 1e giderken bir hocam kitap okumamı önermişti bana aldım okudum o gün bugündür okurum o okulda dayatılan derslerden daha fazla faydasını gördüm. Kitaplardaki insanları gerçek hayattaki insanlardan daha çok sevmeye başladım. Daha sonra bir piyano çalan adam gördüm tıkladım ki öğrendim ismi evgeny grinko ruhuma dokunmuştu artık kitap okurken hep açar dinlerim. Şuan sınava hazırlanıyor durumdayım istediğim tek şey iyi bir insan olmak en korktuğum şey de insan olamamak. Hassas bir kalbim var bu dünyadan kimseyi kırmayıp ayrılmak istiyorum. Diyeceğim o ki hayat çok garip denizlerde sürükleyebilir sizi siz kendi denizinizi kendiniz yaratın içindeki dalgada siz olun. Böyle şahaserleri dinliyorsanız ince ruhlu birisiniz demektir hepinizin hayatı boyunca yüzünün gülmesi dileği ile :)
Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan Franz Kafka, Berlin'de bir sokakta dolaşmaktadır. Ağlayan bir kız çocuğuna rastlar. Çocuğun, parkta çok sevdiği oyuncak bir bebeği kaybettiği için ağladığını anlar. Kafka, çocukla beraber bebeği parkta ararlar ama o gün bebeğin kaybolan izine rastlamazlar. Ertesi gün aramaya karar verirler. Ne de olsa Kafka'nın bu çok içine işlemiştir. Ertesi gün beraber tekrar ararlar, 0 kadar ararlar ki, sonunda bir banka oturup ümitsizce birbirlerine baktıktan sonra, Kafka kız çocuğuna, cebinden çıkardığı bir mektup verir. Sevimli kıza der ki: "Bu mektubu sana bebek gönderdi" Tabi mektuba bakan sevimli kızın gözlerinin içi güler ve aynı zamanda şaşırır. Kafka kendinden emin şöyle bir banka sırtını yaslayıp, iki eli ceketini yakasında, parkın ağaçlarına bakarken "Oku bakalım ne yazmış der" Kız sevinç göz yaşları ve minnet bakışlarından sonra mektubu açar ve okur. Mektupta, "Lütfen ağlama, dünyayı görmek için gezmeye çıktım ve sana gördüklerimi yazacağım:' Bu Kafka'nın hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Böylece Kafka'nın hayatında, yaşamının sonuna kadar devam edecek, bir hikayeler silsilesi başlar. Kafka, kızla her buluşmasında, bebeğin maceralarını anlatan, mektupları sürekli, çocuğa okur ve çocuğun çok mutlu olduğunu görür. Kafka Berlin'e dönmeden önce, bir oyuncakçı dükkanından bir bebek satın alır. Sonrasında, kız çocuğu ile buluşmaya gider, bebeği ona uzatır. Kızımız, bebeğe bakar bir de Kafka'ya, "Ama bu benim bebeğime benzemiyor" Kafka, çocuğun heyecanı kaybolmadan bebeğin yazdığı başka bir mektup verir Mektupta, "Seyahatlerim beni değiştirdi" yazmaktadır. Kız çocuğu bebeğini kucaklar ve hızlı bir şekilde mutlu olarak evine gider. Bir yıl sonra Kafka ölür... Yıllar sonra kaybolan bebeğin sahibi kahramanımız yetişkin bir kız olur. Bebeğinin içinde bir mektup bulur, mektupta şöyle yazmaktadır: "Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak, ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecek..."
Kıskanırlar azizim kıskanırlar.. Eğer kendi ayaklarının üzerinde duruyorsan, Kimseye eyvallahın yoksa, O Gülen Gözlerini, Bitmeyen enerjini, Mütebessim çehrendeki Tebessümünü, Hatta Acıların bile sana kattığı o gücü kıskanırlar.. Bu melodi beni aldı çocukluğuma götürdü..
Yorumların geneli bu tür eserleri dinleyenlerin melankoliye ,ölüme , acıya daha yatkın oldukları üzerine yazılmış yazılar. Bu tür eserler (insanın yüksek duygularını ortaya çıkaran eserler ) sanatın sanatçının görevidir. Acı sevgi yalnızlık huzün vs hangi insani duygu olursa olsun, bu yüksek duyguları yaşamak onları hissetmek yaşamayı sevenlerin harcıdır. Sokratesin bana göre en iyi sloganlaşan fikri " sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez" yukarıda anlatmak isteğim fikirlerin kaynağıdır. eğer hayatı sorgulamaz isen içinde olduğu durumu( bu durum her ne ise ) bilemezsin , kendi durumunu bilemezsen kendini de tanımlayamazsın, kendini tanımayan insan yaşadığı, yaşayacağı anın değerinin farkında değildir. Bir şeyin farkına varmamak o şeyi hissetmemek ,görememek yani yaşayamamak anlamına gelir . Yaşamak için yaşamın ne olduğunu bilmek gerekli şarttır fakat yeterli şart değildir. gerekli şartı yerine getirmeden yaşamak nafile bir hengamedir. Ahmet Arif bunu dizlerinde çok güzel dile getirmiştir " yaşamak sade yaşamak yosun solucan harcıdır". sadece yaşamak için yaşamak insani değildir. Bizin türümüz fizyolojik ihtiyacın ötesinde bir türdür. Biz sadece üremek ,yemek yemek veya acıdan kaçınıp, hazza yaklaşmak için yaşamayız. yani yüksek duyguları yaşamak isteyen insanlar , onları yüreğinde hisseden insanlar gerçekten yaşayanlardır. Çünkü içinde oldukları durumu anlayan insanlardır onlar. elbette oldukları durumun içinde acıda ve hüzünde var . Acının ve hüznün olmadığı bir hayat mümkündür belki . ama o hayat dünyayı , bizi tanımlamazdı. biz ki hem tecavüz eden , yıkan ,öldüren ,işkence edeniz fakat aynı zamanda acıyan , emek veren yaşatan, seven ,sevilen , umut edeniz. Kendinin ne olduğu bilenler yaşamı, yaşatmayı en iyi bilenlerdir.
insan ne ile yaşar diyor ya hani lev nikolyeviç tolstoy tıpkı onun tanımı gibi söyledin aslında gerçektende öyle herşeyden bir tutamdır insan sevgiden nefretden acıdan sevinçten üzüntüden zaten insanı da insan yapan duyguları değilmi
Bu harika yorum için teşekkürler. Her okuyanın kendi hayatına katabileceği çok şeyler var.Okuduktan sonra bir nebze rahatladığımı ve cevapsız bazı soruların cevaplandığını hissettim. Bazı insanlara melankolik yakıştırması yapanlara verilebilecek en güzel cevap...
-Hayatta üç yanlışım oldu Olric +Ne gibi efendim? -Tanıdım,inandım,güvendim.Ama bir doğrum oldu +O nedir efendimiz. -Sevdim Olric.Fakat sen de bilirsinki üç yanlış bir doğruyu götürür. ~Oğuz Atay~
Söz kısıtlar bizi söz duvarlar örer hayallerimize. En derin yalnızlıklar ise anlaşılamamaktır Anlaşılmak aynı hayalleri habersiz kurmak aynı hisleri yaşamaktır Kilidini kendinizden bile sağladığınız en derin hislerin ve hayallerin saklı olduğu dünyanız vardır ve öyle biri gelir ki sizin bile girmeye korktuğunuz o sokakların arasından size seslenir sizi size anlatır O insanları kırmayın onları bulduğunuz an hem bu alemi hem öte alemi kazandıracak ilk hareket başlar ve sonsuzluk yolunda ilk hareket başlar . Yolun sonunda ne sen kalırsın ne o kalır ikilik biter işte tam orada aşk olur.
@@ebrarkan9670 bunu bana eşim attı bir ay sonra da öldü şimdi dinleyip duruyorum içim çok acıyor ağlıyorum dinlerken sanki bana birşeyler anlatmak istemiş gibi ama ne ?
@@gizemd4650 Ertesi gün idam edilecek subay yanında uyuyan kızı için bu şarkıyı yazmıştır. Kırmızı ve beyaz çiçeğim, ne zaman geliyorsun? Küçük taç yaprağım, ne zaman geliyorsun? Dedin ki çiçekler açtığında geleceğim Dünyanın bütün çiçekleri açtı, ne zaman geliyorsun? Meryem’im, aç gözlerini, söyle ismimi Şafak vakti ve güneş doğdu Tarlaya gitme zamanı geldi Ah tatlı Meryem Meryem’im, aç gözlerini, söyle ismimi Çık evden, yola koyul Omuz omuza, eski günlerdeki gibi Ah güzel Meryem Yine sabah oldu ve ben hala uyanığım Keşke uyuyabilsem ve seni görsem rüyamda Hüzün tomurcukları büyüdü kalbimde Yürek nasıl baş eder bu acıyla Ah tatlı Meryem Şimdi hasat zamanı, gel, beni terk etme, sen benimsin Çalışmaya gidelim, buğday biçmeye Şimdi biçme zamanı, gel, beni terk etme, sen benimsin Çalışmaya gidelim, gel, gel güzel Meryem, tatlı Meryem... Sözlerinden de anlaşılacağı gibi acı bir umut, geçmiş günlere, anılara, hatıralara bir daha dönmeyecek olmanın verdiği ıstırap, sonsuz çaresizliği en derinden hissedebiliyorsun. İşin garip tarafı bu duyguların hepsini sözlerini hiç bilmeden anlamadan da en derininden hissediyorsun. Müziğin bestekarları adeta acıyı ilmek ilmek her notaya büyük bir ustalıkla işlemişler. (Sizin de müziği dinlerken hissettiğiniz bunlar olsa gerek. Büyük bir kayıp yaşadığınız için bunu çok daha derinde yaşamanız da çok normal. Allah size sabır, eşinize ise rahmet etsin.)
Bu parçayı depremden önce kar storysi atarken gaziantepte dinlemiştim. Bugün yeniden karşıma çıktı. Çok farklı duygularla yeniden dinledim. O günden bu güne çok değiştim. Umarım ruhum gördüğü zararı sıkıntıları hayatına gelen güzel şeylerle telafi edebilir.
Eskisi kadar özlemiyorum seni, Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda.. Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor.. Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık. Biraz yorgunum.. Biraz kırgın.. Biraz da kirletti sensizlik beni! Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama “İyiyimler” yamaladım dilime. Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak, Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni.. Gel diye beklemiyorum artık, Hatta istemiyorum gelmeni.. Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde. Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum Benim derdim yeter bana banane! Alıştım mı yokluğuna? Vaz mı geçiyorum, varlığından? Tedirginim aslında, Ya başkasını seversem? İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem... - Özdemir Asaf
Dinledim... Yorumlari okudum... Hislendim,duygulandim... Üzüldüm,acıdım bazen... Sanki herşey, ama herşey, Hayat,insanlar,gecmis,olan biten,disardaki kavga gürültü,kötü insanlar ve onlara direnmeye çalışan iyi insalanlar, bizler sizler, hersey, film seridi olup akti... Büyüsü var bu melodinin...
Yine geldim yorumları okumaya. Burada ince insanlar var. Geceleri gelirim, Evgeny Grinko parçaları altındaki yorumları okurum. Bu çok hoş bir şey ya. Belki hayatımda hiç görmeyeceğim bir insanın derdini dinliyor gibi oluyorum. Ona yanıt verebiliyorum. Aylar sonra olsa bile. Tek ortak noktamız Evgeny Grinko dinliyor olmamız hem de. İnternete bu yüzden para veriyorum işte. Burada yer alan bütün ince yüreklilere selam olsun.
Kendi kendime konuştuğum kadar başka kimseyle konuşmuyorum Sebep delilik değil ,sadece bilirim ki İnsanı sadece kendi iyi dinler Bob marley. Bu kadar duygusal insanla yorumlarda buluşmak sevindirici...
Allahım bu muhteşem eseri test çözerken dış sesleri duymayayım diye dinlediğim günlerden mesleğimi elime alıp bi kenara oturup bütün noktalardaki her ahenge ayrı ayrı hislenip dertlendiğim günlere çıkmamı nasip ettt
21.05.22 15.00 Dışarıya duygusal değilim imajı verdikten sonra buralara düşüp her notası ruhuma batan eserlere bırakmışım kendimi . Tarihe not düştüm, ileride tekrar bu eserle yollarımız kesişirse , o gün bir şeyler değişmiş olsun.
Ben Adıyaman depremzedeyim yüreğim paramparça 1 buçuk ay sonra bi çatıda uyudum evimi eşimi ablamı yiğenlerimi kaybettim bi çocuklarim kaldı ağlıyorum ağlıyorum memleketime kaybettiklerime ağlıyorum ağlıyorum...
Everything is going to be ok.. Am extremely sorry for your lost 😔 No words i can ever write would bring your beloveds back ❤️ but am sure they are in heaven looking after you , praying for you to be strong again .. love will never die my friend so make your love to them gives you the motivation to continue.. Much Love from SYRIA 🤍🕯️🤍
Ülkemden çok uzakta eğitimim için başka yerlerdeyim. Özledim. Başka insanlar başka diller başka kültürler yoruldum. Memleketimi özledim küçüklüğümü o bakkala dondurma almak için gittiğim günleri, o lisede karnım ağrıyana kadar güldüğüm zamanları, o üniversitede istanbul sokaklarında sabahladığım geceleri. Çok özledim çok. Ailemi arkadaşlarımı eski türkiyeyi. Savrulup duruyoruz doğru mu yanlış mı demeden hep bir arayışta olarak savruluyoruz. Umarım bi gün bu savrulmalarımız bizim için en güzel olan olanla son bulur. Sağlıcakla kalın dostlar
@@zehrademirrr_ memleket, hüzünlendiğinde yalnız hissettiğinde olmak istediğin yerdir derler. Ya bi seçim yapmak zorunda kalıp geri dönücez ya da yaşadığımız hayat hayal ettiğimiz hayatmış gibi varsayıcaz. İnan bende bilmiyorum
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. “O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin onu sevdiğinden… Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları… Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. “O benim.” diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin… Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak… Can YÜCEL
Kim üzebilir ki seni senden başka? Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen? Kim mutlu edebilir seni,sen hazır değilsen? Kim yıkar yıpratır seni sen izin vermezsen? Kim sever seni,sen kendini sevmezsen? Her şey sende başlar,sende biter... Yeter ki yürekli ol,tükenme,tüketme,tükettirme içindeki yaşama sevgisini.
Bu müziği dinlerken tanımlayamadığım birşeyleri kaybediyormuş gibi hissediyorum. Ve asla başka bir şeye odaklanamıyorum. Bu notalarda çok derin bir acı ve ümit gizli sanki. İnsan o acıya ve ümide kapılıp gidiyor. Sanki dünyadan apayrı diyarlara göçüyor. Bir dinginlik kazanıyor, olgunlaşıyor. Tek kelimesi olmayan bu şarkıda binlerce mana gizli. İnanılır gibi değil.
Jane Maryam'ı her dinlediğimde sanki ilk defa dinliyormuşum gibi mutlu oluyorum iyiki böyle müzikler var ve iyiki böyle müzikleri dinleyen insanlar var ❤️
Bu eserini açtım Grinko'nun sonra saçlarımı okşamasını istedim sarıldım, sarıldı...Ellerim kirli sakalının üzerinde dolaştı ve yüzünü en ince ayrıntısına kadar ezberlemeye çalıştım çünkü O yok olacaktı ve oldu...Ama şimdi ruhuma işleyen bir melodiyle birlikte ezberimde...
Yapayalnız olmanın, tek başına kalmışlığın sonsuz acı verici karanlık duygularıyla doluvermişti birden yüreği. - Fyodor Mihailoviç Dostoyevski - Suç ve Ceza
Allahım bu yorumları okurken müzigin eşliginde bambaşka bi huzur sarıyor içimi ve de isyan niye böyle güzel yürekli insanlar etrafımda degil de sadece burdalar ama olsun iyi ki burda bari varsınız bana güç veriyorsunuz
"İnsan yalnız kalması tek başına olması değildi, insan kalabalıkta da yalnız olurdu etrafında o kadar insan varken içi hep yalnızdı. En kötüsü de neydi biliyomusun kalabalık artınca insan daha çok yalnızlaşıyodu" 07.07.20
Jane Meryem, ayrıca "Nazanine Meryem" veya "Gole Meryem" olarak bilinen en ünlü ve güzel Farsça folklor şarkılarından biridir. Sözlerinin, ertesi sabah idam olacağını bilen bir subayın uyuyan kızı için yazdığına inanılır. Kırmızı ve beyaz çiçeğim, ne zaman geliyorsun? Küçük taç yaprağım, ne zaman geliyorsun? Dedinki: Çiçekler açtığında geleceğim Dünyanın bütün çiçekleri açtı, ne zaman geliyorsun? Meryem'im, aç gözlerini, söyle ismimi Şafak vakti ve güneş doğdu Tarlaya gitme zamanı geldi Ah tatlı Meryem Meryem'im, aç gözlerini, söyle ismimi Çık evden, yola koyul Omuz omuza, eski günlerdeki gibi Ah güzel Meryem Yine sabah oldu ve ben hala uyanığım Keşke uyuyabilsem ve seni görsem rüyamda Hüzün tomurcukları büyüdü kalbimde Yürek nasıl baş eder bu acıyla Ah tatlı Meryem Şimdi hasat zamanı, gel, beni terketme, sen benimsin Çalışmaya gidelim, buğday biçmeye Şimdi biçme zamanı, gel, beni terketme, sen benimsin Çalışmaya gidelim, gel, gel güzel Meryem, tatlı Meryem
one of the famous Persian folk song. The lyrics was written by a soldier who would be executed in the following morning, to his sleeping daughter. My white and red flower, when will you come? My little petal, when will you come? You said, I’ll come when flowers bloom All the flowers have already bloomed, when will you come? My Maryam, open your eyes, say my name It was breaking dawn and sun rose up It’s time to go to the field now Oh, sweet Maryam My Maryam, open your eyes, say my name Leave home, hit the road Shoulder to shoulder, as in the old days Oh, beautiful Maryam It’s morning again and I’m still awake I wish I could sleep and see you in my dreams Seeds of sorrow flourished in my heart How does the heart handle this pain? Oh, sweet Maryam
This is actually a love song It's about a lover who lost his love (passed away) and he's calling her to come back somehow (open her eves) it's not about soldier or officer and his doughter this is all myth. Because if you know Persian it has some kind of love language in the lyrics that's not appropriate for father-child relationship
"art is a bridge between hearts" tolstoy... we can stay as human as much as we try to be much close to arts. p.s. iranian people are so talent in arts... personally i met so many...
Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden... Dağ başı yalnızlığı ölümden beter. Hiç kimse aramasa sormasa beni Sen gelsen yeter... Huzur ellerinin güzelliğidir. Gözlerin karşımda mutluluk denizi. Her sabah soframızda ekmeğimizi Sen bölsen yeter... Yüreğim seninle yaylalar kadar serin Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam Sen dolsan yeter... Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm. Bende sabır, sende naz... Gündüzünden vazgeçtim, düşümde biraz Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter... Duymasa da hiç kimse Şâir gönlümün, sende karar kıldığını. Ve içimin şerha, şerha yarıldığını Sen bilsen yeter... Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi. Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek. Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek, Eğilsen yeter... Yavuz Bülent Bakiler
İ'm from 🇹🇷 , and İ know the story beyond this perşian song , İ cried with your piano because İ remembered the sad story of jane maryam song , love you and love 🇮🇷 song writers , they are simply the best ❤️❤️❤️❤️ music is international language ❤️
"Yüz yılardır oynanmasına rağmen hiç bir seyirci sahneye fırlayıp Romeo'nun zehirli içkini içmesine engel olmamıştır.Sonunda geminin batacağı bilindiği halde Titanic defalarca izlenmiştir.Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayatdan hiç bir tat alamasın.Çünkü Remeo ölmeli,Titanic batmalı ama aşk her şeye rağmen yaşanmalı" ~Adam Fawer~
"Even though it has been played for centuries, no audience has stopped Romeo from jumping on the stage and drinking his poisonous drink. Although it is known that the ship will sink in the end, Titanic has been watched many times. If you run away from love for fear that it will end, you will not enjoy life at all. Because Remeo must die, Titanic must sink, but love must be lived despite everything. " ~Adam Fawer~❤❤
Hic tanimadiğım bir insanın özlemi var içimde, Hiç uğramadığım kentlerin özlemi. Acaba bütün bu özlem ve beklenti yaşanmamış duyguların eksikliğini hissettirmesi mi? Bilemiyorum. Bazen her şey bir saçmalıkmış gibi geliyor. Bütün bu çaba, stres, hengame ne için? Bilemiyorum. Tek bildiğim bir özlemin içinde oldugum .Bir beklenti içindeyim ama kime ve neye karşı bunu bilemiyorum. Vatanından koparılmis bir mülteci gibi hissediyorum bazen. Kendi zamanindan koparilıp asırlar sonrasina sürgün edilmiş bir zaman tutsağı gibiyim. Hep bir kavuşma ve bir geri dönme isteği var içimde. Bazen düşünuyorum da acaba rüzgarda savrulan yönü belirsiz bir yaprakmiyım. O zaman bütün bu uğraşlar ne için? Sanırım bu haykırışlardan çok bu bilinmezlik ürkütuyor insanı...
Kalıcılık arayışımız ile dünyanın faniliği kavga ediyor. Üstüne üstlük insanların burayı sanki sonsuzmuşçasına sahiplenmleri, hiç ölmeyecekmiş gibi hırs yapmaları da yalnızlığa itiyor insanı. Yaşanmamış duyguların eksikliği değil aslında, yaşamak istediğimiz duygular var ama bu kadar kötü insanlar arasında ve bu kadar geçici bir dünya içinde bu duyguları kimle ne zaman nasıl yaşarım korkusu. Yaşamak isteyip de yaşayamama korkusu... Sevgilerle...
Hepimizin bir tek özlemi var o da bizleri yaratan Rabbimiz'e olan özlem. Biz bunun farkına varana kadar bir çok şeyi özlem çektiğimiz şey sanırız. Bazımız sonunda Allah'a varırız. İşte o zaman içinizdeki ozlem giderilmiş olur.
Dinlerken yorumlari okumak ve farklı yaşamları yaşananları ve de yaşanılmayanları kısacası yüreği güzel yahutta yorgun insanların hikayelerini hissedebilmekte güzel birşeymiş öğrendim ki öğrenilcek çok şey var bu hayatta ve bir gün sonsuzluğun koynuna bırakırken her birimiz kendimizi bir piano müziği eşliğinde tüm olup bitenler bir an bir anı gibi gelir göz önüne gözlerimizi kapattığımızda...
@@zehk2928 Her yana dağılmış, tüm parçalarım. Yeniden birleştirmekte istemiyorum sanki. Nasıl olsa yeniden döngü tekrardan ibaret olmayacak mı sanki...
Dinlerken bu müziği 1.sınıfa, okula başladığım ilk günlerimi hatırlıyorum 1999.Yokluk var, saygı-sevgi var, komşuluk-akrabalık var, güven var, sokakta oyunlar, dalından kopardığımız meyvalar var, kaygısız günler, sevinçlerimiz yüreklerimize sığmayacak kadar büyük.Bütün güzel zamanlar geride, eskide kaldı.Şimdi teknoloji, sosyal medya saçmalıkları, savaşlar, küresel iklim krizleri, çocukların bile ekonomi muhabbetleri, gelecek kaygısı, daha neler neler…. Çok özlüyorum.. keşke hep çocuk kalsaydık.
Anne seni çok özledim. Direnecek gücü artık bulamıyorum kendimde. Ne dinlersem dinleyeyim, ne okursam okuyayım, neye bakarsam bakayım sadece seni duyuyorum, seni görüyorum, seni hissediyorum. Sadece seni istiyorum. Bu hayata devam edebilmek için sana ihtiyacım var. Ama şimdi şu anda ne sen varsın yanımda ne de devam edebilecek gücüm. Seni özledim anne, rüyama gel her gece.
Üzülmeyin lütfen ben hep sizin yanınızda olurum ne zaman üzülürseniz annenizi özlerseniz yazın bana birlikte konuşalım olur mu birazda olsa belki yardım ederim size iyi gelebilirim ♥️
Şüheda KURT merhaba.. acıların en büyüğüyle sınanırsın çok sevdiğin birini kaybedince çok iyi bilirim ve hayat hiç bir zaman eskisi gibi olmaz kalana ama bence yaşıyorsak bir sebebi var sevdiklerimiz bizleri böyle görmeyi isteyecek son insanlardır. Eminim annenizde biricik kızını güçlü görmek ister. Çok içime dokundu bu yorumunuz tekrardan acınızı tazeler miyim diye yazarken çok düşündüm ama bilmenizi isterim ki bazı acılarla yaşamak zorundayız. Bir gün elbet bizde toprak olacağız kavuşacağız sevdiklerimize. Yanınızda olduğumu hissettirmek istedim sadece tanımıyor olsamda acılar ortaktır. Acılar insanları bir yapar. Gönlünüz kadar güzel bir yaşam dilerim🙏🏼
Bu gün 16 ağustos 2022 ikindi vakitleri. Aslında evim olmayan evimin bahçesinde oturmuş sigara içerken jane maryam dinliyorum. Ve artik hayati sorgulamaktan bıkmış ama sürekli hayatin, kendisini sorgulmaya iten tavrina her seferinde yenik düşen zihnimle kavga etmeyi bir süreliğine bırakıyorum. Mutlu olmaya çalışıyorum. Rahatlamak için kendimi zorluyorum. Her şeyin insan zihninden çıktığını düşününce biraz tuhaf oluyorum. Eğitim de eğitimsizlik de zihin hapsinden kurtaramaz insani, ogrenilen her seyin insanlarin düşünceleri oldugunu biliyorum. Yani aslinda her sey burası. Buranin disinda bisey var mi bilmiyorum. Bura derken tum evreni kast ediyorum. Bu oluşumu. Inanc cok onemli bir güç. Inancsizlik da onemli bir güç. Bir seyi dogrulayan ne kadar cok sey varsa yanlislayan da o kadar çok sey var. Bu karmasikligin altinda adim atasim gelmiyor. Cunku kendim icin en iyisini bilmiyorum ki. Her hareketim şüpheye düşürüyor beni. Gün geliyor bir katil melek oluveriyor insanin gözünde. Biliyorum insanlar değişir. Her sey değişir. Ama butun hep ayni gibi geliyor. Herkes filozof moduna girmiş yorumlarda, benim de bir katkim olsun istedim. Bazi müzikler sürüklüyor iste.. saygılar herkese
ANLATAMIYORUM Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum.🥀 ORHAN VELİ
Bu parçanın garip bir şekilde bana hissettirdiği duygu: içinde isyan saklı bir kabulleniş, yenilmek değil bir vazgeçiş, âh'la karışık derin bir h/iç çekiş...
Melodide bir umut gizli sanki.. tabi herkes kendi payına bir şeyler çıkarıyor. İnsan neyi arıyorsa onu bulmak istiyor. Ben umudu seçiyorum arkadaşlar 🌹
@@serkan1885kardeşim sabah güneş tekrar doğacak ve sen bir gün toprak olana dek doğmaya devam edecek. O güzel sabahlara güzel umutlarla uyan bir gün her şeyin daha güzel olduğu bir sabah merhaba diyebilirsin o yüzden umudunu içinde tut ☀️
Üsküdar’da ki konseri çok kalabalıktı erken gitmek zorun da kalmıştım. Notalar hava da öyle süzülüyordu ki piyanonun her tuşuna bastığın da gökyüzüne sevgi, hasret ve özlem okları fırlıyordu sanki. ❤
Uçurtma Avcısı adlı kitabı okurken sadece bu müziği dinleyerek okumuştum.Şimdi ne zaman gelip dinlesem kitap aklıma geliyor.Bu parça zaten insanın kalbine dokunan bir parça keza Uçurtma Avcısı da son derece duygu yüklü bir kitap resmen acı çekiyorum bu müziği dinlediğimde
Bende bu müziği kitabımla okumak istedim. Ama müzik o kadar güzel ve etkileyici ki kitaba kendimi veremedim 🙂 insanın içindeki duyguları harekete geçiriyor🥲
Aman Allah. Bir musiqi bu qədərmi insanların hisslərini belə gözəl ifadə edə bilər. Məncə bundan möhtəşəmi ola bilməzdi. Yorumları oxuyuram. Başa düşdüm ki, bu insanların çoxu incə ruhlu, həssas qəlbli insanlardı. Hələ də saflıq, düzlük axtaran həqiqi sevginin var olduguna ümid edən insanlardı. Nə yaxşı ki, belə insanlar hələ də dünyamda var. Yaxşı ki, varsınız. Yorumu oxuyan hər kəsə sevgi, sayqı, bir ömür mutlu, məsud, yaşamagı arzu edirəm!hörmətlə:S...
Evet o kadar ozluyorum ki, her aksam babamin ditt diye gelecek korna sesini, merdivenleri ucer beser atlayip karsisina cikmayi, o zamanlar babamin saclari simsiyahti, bense cocuk, ellerim minnacikti, getirdigi sut bidonunu tasimaya calisirdim, 'baba bak ben buyudum' demek icin. Ablalarim o zamanlar 13-15 yasindalar onlar da kipir kipir annemin yuzu de gulerdi o zamanlar, babam da boyle cokmemisti. Bense sobanin basinda her aksam uyuyakalan cocuk, " annemle babamin konusmalarini duyardim ama bir kedi gibi oylece kivrilir yari uykulu yatardim. Sonra annem basimi oksardi, babam ancak ben uyuyorsam kimse de yoksa gelir operdi, simdi bayramlarda uzun surenin ardindan gittigim zaman gozerinin icinin beni optugu gibi, o zamanki dertler dert degilmis, mal mulk denen seytan yoktu o zamanlar, buyumemistim ates yakmaz soguk usutmezdi, simdilerde geldim o zamanki babam yasina, iki cocugum esim var ve ben disardan herkesin cekindigi bir insan oldum, hayat beni bu hale getirdi, kucukken ne kadar asik suratli bir insan dedikleri insana donustum, malesef gulmek kotu insanlara cesaret veriyor, dert anlatmak acizlik, derdim yokmus gibi yasamayi, kimseye yara gostermemeyi, herseyi ogretti bu hayat bize........
En başına dönüyor insan. İlk sevdiği ana, ilk kırıldığı kişiye, biri için akıttığın ilk gözyaşına...sonra çaresiz geri dönüyor hiç bitmeyen ama su gibi akıp giden zamana. Berraklığını kaybetmiş suda kendime bakar oldum. Sahi suyu kim kirletti? Anılarım mı akıp döküldü gözyaşlarımla? Yoksa gökyüzü mü karanlık? Neden önümü göremiyorum? Ben... Ben neden hala buradayım? Kimse görmüyor mu yoksa beni? Yoksa hala geçmişte miyim? Çaresizliğim, öfkem, umutlarım gözlerimden okunuyor mu? Beni kim küstürdü? Kim kırdı? Neden herkes susuyor? İnsan hiç bilmez mi kime kırıldığını? Hayır bilmiyorum. Ben sadece kırıldım ve kaçtım. Ateşe elini uzattığında hemen geri çeker gibiydi benimki de. Kalsaydım daha çok canım yanardı. Ama bu ateş denizler, okyanuslar gibiydi. Ben sadece korktum. Sadece kırıldım.sadece yandım. Evet biraz da ağlamışımdır belki ama bilemezdim ki? Sonra işte insanın kaderidir ya... Nasırlaşmış uzuvlarım, körelmiş duygularım... Ben de herkes gibiyim artık. Plastik çiçekten farkım yok... İnsan gibi görünüyorum. Ama içim bomboş... Son bir soru sormak istiyorum... Beni ilk kim kırdı? ...
Bu dünya gerçeği değil midir? Kırılırız elbet, ağlarız sessizce. Küçük hıckiriklar ve derin hiçlikler. Her gözyaşında ayrı pismanliklar her göz yaşında biraz daha dibi bulur insan. Oysa bir çocuğun gözünden hayat ne güzeldi! Nasıl yiprandik nasıl bu hale geldik? Nasıl bu derece yalnızlastk ve hissizlestik? Sorular var ama cevaplar kayıp yüreğim, aklım biraz da hayatım kayıp. Sevilseydik be şöyle yurekten belki daha güçlü olurduk daha da dik dururduk hayatta! Ama iyiler sevilmezdi yine unuttum...
“Fakat her şey geçer, her şey unutulur. Kendini bir felâketin içinde kaybetmenin mânâsı yoktur. İnsan birazcık da kalender olmalıdır!” ~Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf~
2022 yılbaşi gecesi ne oldu bilmiyorum ama gece 02.18 de kalktım ve uyuyamadım bi yandan internetten kitap okurken bi yandan müzik dinliyodum şans eseri bu şarkıya denk geldim 5 dk sonra ne oldugunu anlayamadığim bir sekilde aglamaya basladim sonra dusundum hayatimi herseyimi en cokda yalnizligimi bu sarkiyi her duydugumda yalnizligim aklima gelir bu sarkida yalnizligima aglarim ben iyiki bulmusum bu sarkiyi ...
LAVİNİA Sana gitme demeyeceğim. Üşüyorsun ceketimi al. Günün en güzel saatleri bunlar. Yanımda kal. Sana gitme demeyeceğim. Gene de sen bilirsin. Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, İncinirsin. Sana gitme demeyeceğim, Ama gitme, Lavinia. Adını gizleyeceğim Sen de bilme, Lavinia. - Özdemir Asaf