Değer yani evrensel ile durum farkını güzel anlatmış. Bir çok olayı anlıyorsun aslında Allah kuranı ilk muhataplar üzerinden hem onların durumlarını çözmüş hemde yeri geldiğinde evrensel tarihsel üstü mesajlar vermiş.
Hocanın Allah'a ve rasulüne olan samimi imanına ve muhabbetine gıpta ettim.Bir çok duyguyu aynı anda yaşadım Hem güldüm,hem ağladım,Derdini çilesini kavradım. Kendim için söylüyorum "İnsan yanlış konuşabilir, yanlış düşünebilir.Lakin yanlış hissedemez." Hislerim hocamızın dürüst ve samimi bir insan olduğunu söylüyor.Hocamıza sağlıklı, bereketli ömürler diliyorum.Cennette güzel sohbetlerde buluşmak üzere... Vesselam
Anlamaktan muradı olanlar için muhteşem bir söyleşi.Sizi anlamaya karşı defans gosterenleri anlamak mumkun değil.Allah yolunuzu açık etsin.Bir seminerindenizde bir şahsiyetin soylediği gib işu anda TAIF desiniz.SABIR.
Geri zekalı islam dini tüm insanlara gelmiş evrensel bir din'dir. Peygamber efendimiz arap ve arap topraklarında dünyaya gelmiştir herhalde uzayda dünyaya gelecek hali yoktu. Hz Isa'nın Avrupayla amerikayla ne bağlantısı vardıda hristiyan oldular.
Mustafa hocam sizi dinlerken Yaşar Nuri Hocamı andım!,,siz de çok değerlisiniz..O zaman yaşar nuri gibi yazacaksınız..son nefesinize kadar.Allah ömür versin …allah razı olsun ,,50 kişi dinleyip 3 kişi ayılsa bie yolunuz doğru demektir..
Gerçekten Mükemmel anlatmış değer ile durum farkını ve neyin evrensel olduğu ile neyin olgusal olduğunu. halkın rahat anlayacağı şekilde anlatmış ciddi güzel üslübü var.
Antibiyotik tesirli bir sohbetti maşallah...ters piskoloji anabilim dali jüri özel ödülünü hak etmiştir..Sakin ve sabırlı bir üsluba kavuşması temennisiyle dahada hoş görünecek mücadelesi takdire sayan..Sonunda Din tarihle anlaşılır felsefeyle düşünülür bilimle tasdiklenir ise kayip ruh dirilecek ins. ...
bizim evimizde kuran hep vardı. Yaşar nuri ile kuran merakımız arttı ve incelemeye başladık. 53 yaşındayım hayatımın her döneminde kuran ve din vardı. herkes de kuranı arapça okuyordu. ben de dahilim buna arapça okuduk öğrendik. 35 yaşında yaşar nuri ile ilgimiz arttı. Mustafa hocanın dediği gibi kuran açık ve net değil. hem öldür hem sev der. Okuyan herkes de bu işte bir gariplik var der
Kuran yalnız sana hitap etmiyor. Her dile,her zamana,her coğrafyaya insanlara ve cinlere topyekün hitap ediyor. Sosyal ve fen bilimlerini bilmek gerekiyor.
maide 101 Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.
24:00 secde 5 i anlamak için secde 4 ten başlamak lazım, anlamayanlar için açıklama: secde 4'te "evreni 6 günde yarattım" denmekte, secde 5'te "ama Bizim için 1 gün sizinki gibi değil çooook uzun bir zaman dilimidir". Vesselam...
hocam corona asri saadette yasansaydi ve ey inanlar birbirinize misafirlige gitmeyin , konusurken araniza iki metre mesafe koyun diye bir ayet inseydi acaba insanlar 1400 sene sonra da birbirlerine misafirlige gitmeyeceklermiydi? veya hala iki metre uzaktan mi konusacaklardi?
Kitaplarda yazılanlara göre o zaman yani sahabiler zamanında mut'a yapılmış, en son Hz Ömer yasaklamış. Benim sorum şu, mut'a'nın geçerli olduğu bir toplumda, NASIL OLURDA ZİNA HARAM OLUR?. Veya aynı soruyu tersten soralım. Zina'nın haram olduğu bir toplumda mut'a nasıl olurda normal karşılanır?.
Bu videoya son yorumum da şu olsun, Furkan 30 dan 35 e kadar olan ayetlerde ipek veya bilezik yok. Elbetteki Kuran'da bu mealde ayetler var, hafız olmadığım için ayet ve sûre veremiyorum.
bu konuştuklarınızın hepsi eskiden beri süre gelen medrese usullerinde vardır. tarihselcilik olarak yaklaştığınız şeyler zarurete binaen yapılması durumunda meşru görülmüş şeylerdir zaten.
Cennet her kulturun icindeki insanlarin beklentilerine gore degisiyor ,bunu bana rahmetlik ninim derdi o cahil haliyle , kim ne diliyorsa yasadigi kultur icinde en guzeli ne varsa o verilecek , hiristiyanlarin dedigi gibi buda gibi oturmayacaksin :):) tabi sufli insanlarin algisiyla , ruhi anlamda fazilette yukselmis ruhlar icin Allahin guzelligini temasa etmek yetecek .......
Yeni Asya Gazetesinde ki yazidan. 04 Nisan 2018, Çarşamba 00:21 Kur’ân’ı ancak bir heyet tefsir edebilir İfadetü’l-Meram Kur’ân-ı Azîmüşşan, bütün zamanlarda gelip geçen nev-i beşerin tabakalarına, milletlerine ve fertlerine hitaben Arş-ı Âlâdan irad edilen İlâhî ve şümullü bir nutuk ve umumî, Rabbânî bir hitabe olduğu gibi; bilinmesi, bir ferdin veya küçük bir cemaatin iktidarından hariç olan ve bilhassa bu zamanda, dünya maddiyatına ait pek çok fenleri ve ilimleri câmi’dir. Bu itibarla, zamanca, mekânca, ihtisasça daire-i ihatası pek dar olan bir ferdin fehminden ve karihasından çıkan bir tefsir, bihakkın Kur’ân-ı Azîmüşşan’a tefsir olamaz. Çünkü, Kur’ân’ın hitabına muhatap olan milletlerin, insanların ahvâl-i ruhiyelerine ve maddiyatlarına, câmi’ bulunduğu ince fenlere, ilimlere bir fert vâkıf ve sahib-i ihtisas olamaz ki, ona göre bir tefsir yapabilsin. Hem, bir ferdin mesleği ve meşrebi taassubdan hâlî olamaz ki, hakaik-ı Kur’âniyeyi görsün, bîtarafâne beyan etsin. Hem, bir ferdin fehminden çıkan bir dâvâ, kendisine has olup, başkası o dâvânın kabulüne dâvet edilemez; meğer ki, bir nevi icmaın tasdikine mazhar ola. Binaenaleyh, Kur’ân’ın ince manalarının ve tefsirlerde dağınık bir surette bulunan mehasininin ve zamanın tecrübesiyle fennin keşfi sayesinde tecelli eden hakikatlerinin tesbitiyle, her biri birkaç fende mütehassıs olmak üzere muhakkikîn-i ulemadan yüksek bir heyetin tetkikatıyla, tahkikatıyla bir tefsirin yapılması lâzımdır. Nitekim, kanunî hükümlerin tanzim ve ıttıradı, bir ferdin fikrinden değil, yüksek bir heyetin nazar-ı dikkat ve tetkikatından geçmesi lâzımdır ki, umumî bir emniyeti ve cumhur-u nâsın itimadını kazanmak üzere millete karşı bir kefalet-i zımniye husûle gelsin ve icma-ı millet, hücceti elde edebilsin. Evet, Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın müfessiri, yüksek bir deha sahibi ve nâfiz bir içtihada malik ve bir velâyet-i kâmileyi haiz bir zat olmalıdır. Bilhassa bu zamanlarda, bu şartlar ancak yüksek ve azîm bir heyetin tesanüdüyle ve o heyetin telâhuk-u efkârından ve ruhlarının tenasübüyle birbirine yardım etmesinden ve hürriyet-i fikirlerinden ve taassublarından azade olarak tam ihlâslarından doğan dâhî bir şahs-ı manevîde bulunur. İşte, Kur’ân’ı ancak böyle bir şahs-ı manevî tefsir edebilir. Çünkü “Cüzde bulunmayan, küllde bulunur” kaidesine binaen, her fertte bulunmayan bu gibi şartlar, heyette bulunur. [...] Maahaza, kaleme aldığım şu İşaratü’l-İ’caz adlı eserimi, hakikî bir tefsir niyetiyle yapmadım. Ancak ulema-i İslâm’dan ehl-i tahkikin takdirlerine mazhar olduğu takdirde, uzak bir istikbalde yapılacak yüksek bir tefsire, bir örnek ve bir mehaz olmak üzere, o zamanların insanlarına bir yadigâr maksadıyla yaptım. ***
Kur'an'ın evrenselliği hakikate dayanır, hakikat ise zaman ve mekan ötesi olanın katındadır. Bu bağlamda Kur'an'ın hakikati tevhid inancıdır. Allah'ın kendini bize bildirdiği ayetlerdir evrensel olan. Dikkat ederseniz diğer semavi kitaplarda bu Allah katında olan hakikat tahrif olunca yeni peygamber gelmiş. Çünkü imanı ve inancı belirleyen temel parametre bu, ve bu parametre kitap içinde kök gibi bâkî kalması lazım. Öyle ya, o tahrif olursa kurtuluş yolu kalmaz. Bunu Yahudi ve Hristiyanlara yönelik ayetleri okursanız hemen fark edersiniz, hep tevhid inancı ekseninde döner mevzu!!! Kanımca sahabede bunu böyle anladığı için ayetleri mushaf yapmadılar. Hatta İbn-i Mes'ud ve İbn-i Abbas'tan gelen “şu şu ayetler yoktu sonradan eklendi/Asr suresi Bakara suresi gibi uzundu” gibi rivayetlerin rahat rahat kaynak eserlere girebilmesi ve günümüze kadar sıkıntısız hatta tartışmasız muahfaza edilmesi o dönemlerde herkesin bu işi bu şekil anlamasından kaynaklanıyor.. Mushaf bizi kör etti, tevhid akidesinden uzaklaştırdı. Mesela “toptan Allah'ın ipine sarılın tefrikaya düşmeyin” ayetindeki “ip” kavramını müfessirler “Kur'an” olarak anlamlandırıyor. Kur'an denince de bizim aklımıza gelen imge kara kaplı bir kitap oluyor. Ayete bakıyorsun Kur'an'a sarılın tefrikaya düşmeyin anlamı çıkııyor. Oysa vaka tam tersine, sarıldıkça tefrika artıyor. Bu nasıl bir şey? Hee, demek oradaki “ip” başka bir şey! Biraz mantık yürütelim: İp ne yapar, mesela dikiş ipliği? Farklı farklı renklerdeki parçaları birleştirir. O zaman oradaki ipi kuyuya salınan bir ipten ziyade farklı parçaları birleştiren bir dikiş ipliği gibi düşünmek lazım. O halde o ip bizim imgelediğimiz mushaftan ziyade tevhid akidesidir. Hz. İbraime, hatta Âdem'e kadar uzanan hanif bir iptir o. Kıyamete kadar korunacak olanda odur. Bakın arkadaşlar, birleştirici olacak olan şey doğal olarak sade ve net olması lazım. Koca bir metnin birleştiriciliği olamaz. O metni de birleştiren bir şey var, tevhid. Kâbe'ye gidiyoruz çünkü Allah onu kendine ev seçmiş. Yüzlerce taştan olması, dört köşe olması, kapısı mapısı tefrika sebebi olmadan hepimiz gidip tavaf ediyoruz... İşte o birleştirici olan temel hakikati ısırdığın zaman bütünün parçası olmakla tefrikaya düşmüyorsun. Ehl-i Sünnetin omurga olması işte bu bağlamdadır. Şemsiye gibi geniş. Bu ipin tevhid akidesi olduğuna başka bir delil: Bu omurgadan ayrılanların alayı neyle ayrılıyor? Başkalarını tekfirle değil mi? Yani ipi kendi eliyle koparmadan ayrılamıyor! Buna benzer bir şekilde “zikir verdik” tabirini de “kitap verdik” diye çeviriyorlar. Oysa zikir, bahsetmek, gündeme getirmektir. Neyi gündeme getiriyor? Tevhid inancını, yani tahrif olan ana hakikati gündeme getirme misyonunu verdik. Delilin ne diyeceksiniz? Zikir verilen peygamberlerin isimlerine bakın, aralarında kitap verilmeyen peygamberlerde var. Zikir eğer kitapsa neden kitap verilmeyen peygamberleri Allah isim isim, bunlara da zikir verdim sana verdiğim gibi diyor? Kur'an zikirdir, ama Kur'an'ın zikir olması içinde o kök hakikati barındırmasından geliyor. Kur'an'dan tevhid inancını çekip çıkartın, tommiks, zagor gibi kuru hikaye kitaplarından farkı kalmaz, çünkü artık o kıssa ve haberlerin hiçbirisi tevhide götürmez, tevhid dükkanı olma özelliğini yitirir, İncil'den Tevrat'tan farkı kalmaz.
Demekki neymiş. Meal, tevsir, kelam, fıkıh vb adlandırılan ve ismine ilim denen uyduruk şeyler. Bir insan eseri olduğu aslında kabak gibi belirgin olan bir kitabı , yüzyıllar içinde insanların mantığına uyarlamak için mabupule etme sanatıymış. Demek ki neymiş Bu din Arap dini imiş. İbrahim 4- Yunus -47 Nahl -36 Nahl-63 Sebe-44 Fatır-24 Furkan-51 Fussilet-3 Nahl-103 Yusuf 2 Fussilet-44 Nahl-64 Zuhruf-44 Şura-7 Demekki neymiş aslında bir deli bir kuyuya taş atmış. 40 akılı çıkaramıyormuş.
%50 mantıklılık oranı var gibi.Lakin Ebu Hanife ve itikat imamı imamı maturidi tamamen bu görüşlerin yanlış olduğunu bildiriyor. Uydurma rivayetleri esas alarak kuran ayetlerini nes heshetmek veya aykırı yorumlamak yanlıştır. Din alimlerini küçük görüyor,sanki tek İslam alimi benim,tek doğru benim,endogrusu bu,Kur'an'ı kimse anlayamaz gibi çok yanlış bir yorumunuz var.O zaman Kuran boşa indirilmiş size göre...
Dogrularin arasında zehir saçan bir kafa yapısı var. Örneğin m.kemalin kafa yapısını söyleyebilmesi çok şaşırttı. Ama bir yandan da imani tehlikeye sokan düşünceler de mevcut. Velhasıl Çok tehlikeli bir insan.
insanları güldürerek ve onların gülmesi ile coşarak kendinden geçiyor hocamız, soru soran konuşmacının sözünü bitirmesine bile tahammülü yok , hep kendisi konuşacak hep dediği dedik olacak , kuran kıssalarını kurgu veya sanki yaşanmamış varsayımlı görmek hafifliğ hiç yakışmıyor hocaya ..