Derrida’nın siyaset felsefesine katkısı nedir? 1960’larda bir fenomenoloji yorumcusu olarak başlayan felsefi kariyeri, mevcudiyet metafiziğinin “yazı”yı yeniden düşünen bir dekonstrüksiyonu biçimini almıştır. Bu dekonstrüksiyon sürecinden siyaset felsefesine ilişkin sonuçlar çıkar elbette. Örneğin, De la grammatologie’de yapılan Rousseau tartışmasında modern toplumsal sözleşme kuramlarının meşru bir egemenlik kavramı kurmak için başvurdukları “doğa/toplumsal yaşam” karşıtlığının nasıl sorunsallaştırılabileceği gösterilir. Derrida, Rousseau’nun kurduğu karşıtlığın bir ek mantığına (la logique du suplément) dayandığını ortaya koyar. Bu süreçte siyasal egemenliği meşrulaştıran şeyin insan doğası olduğu fikri genel olarak şüpheli hale gelir. Farklı hedefleri olan metinlerde karşılaşabileceğimiz yönlendirici notlar bir yana, Derrida 1980’lerde siyaset felsefesi alanında önemli bir makale yazmıştır. “Bağımsızlık Bildirgeleri.” Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, bir halkın kendisini temsilcilerinin temsilcisi yoluyla bütün insanlık adına bağımsız ilan etmesi olayıdır. Derrida bu yazıda siyasete genel çerçevesini çizen, hukukun dayandığı temelin, kurucu bir edimin performansından başka bir şey olmadığını ileri sürer. Bu performansın içerdiği ve gizlediği çeşitli paradoksların incelenmesi “temelin temelsiz” (fond sans fons) olduğunu bize farkettirir.
J.L. Austin’in önermeler yoluyla bir iş yapan, bir şeyi meydana getiren performatif edimlerini siyaset felsefesi alanında etkili bir biçimde yorumlayan Derrida, böylelikle medeni toplumu, devleti, hukuku meşrulaştıran, temellendiren söylemleri şüpheli kılar. İlk adımda Derrida’yı toplumsal sözleşme kuramlarının bir eleştirmeni olarak ele almak mümkündür. Toplumsal sözleşmeyi bilfiil meydana getiren edimler, bir hak transferi (Hobbes), bir haktan vazgeçiş (Locke), kendini bir bütüne verme (Rousseau) gibi, aslında tarihsel olarak hiçbir zaman gerçekleşmemiş olayları belirtirler.
2 сен 2015