Selamun Aleyküm Hocaya hürmetler ''Her bir şey kendisiyle perdelenmiştir.'' Sözünü biz, her şey kendisini beğenmiştir şeklinde mi anlayacağız, yoksa bunun başka bir manası var mı? Cümle içindeki kelimelere dönersek, burada üzerinde durmamız gereken birinci kelime 'Her bir şey' olmalıdır. Eşyayı meydana getiren şey/şeyler. Bu şey nedir? Biz bu şeyin ne olduğunu bildiğimizde sorunu çözmüş olacağız. Eşya, Cenab-ı Hakk'ın olmasını dilediği mümkün varlıklardır. Mümkün varlıkların Hakk'ın dışında varlıkları yoktur. Hakk Teala bu varlıkları kendi varlığı ile var kılmıştır. Her bir eşyanın kendisinden olmayan bir kendiliği vardır. Bu kendilik izafidir, sonradan olmadır ve yok olmaya mahkumdur. Bu izafi varlık aynı zamanda perdedir. Bu perdenin iç yüzü Hakk'a bakan yüz, dış yüzü Hakk'tan uzak olan yüz. Biz bu varlığın dış yüzüne (görünen yüzüne) halk, görünmeyen özüne Hakk diyoruz. Her bir şey/halk halkiyyetle perdelenmiştir. Şeylik kalktığında perde de kalkacaktır. Şeyin varlığı perdeyi gerekli kılmıştır. Şey kalktığında perde de kalkar. Örtülecek bir şey kalmaz, hep Hak olur. Burası cem makamı ki Hak zahir halk/esma batın. Cenab-ı Hak Teala hükmünü esmaya vererek kendi varlığından esmasıyla var kıldığı eşyasında batın kalır. Bu mertebeye halk zahir Hak batın denir. Burası cemden sonraki fark makamıdır. Bundan sonra bir makam vardır ki bu makamın evveli Hak, ahiri Hak, zahiri hak, batını Hak... Birin iki yüzü tevhid edildiğinden bu makamda şirk kalmamıştır. İster bu aleme bak Hak de, istersen halk de o yine aynıdır. İster zati yönüyle Allah de, ister sıfati yönüyle Muhammed de, o yine birdir. Şimdi, bu anlayışla Muhiddin Arabi (k.s) Hazretlerinin sözüne dönelim. ''Her bir şey kendisiyle perdelenmiştir.'' Cemden önceki perde, nisbet, vehim, şirktir. Cemden sonraki perde Hak Teala'nın isim ve sıfatları ile tecelli edip Alemi ve Adem'i açığa çıkarması. Hakikatte ne perde var ne de gayriyet. Sadece cehalet var. Geldi Efrendimiz Nur-ı Tevhid ile cehaleti ve zulmeti giderdi. Emanetin sırrı ile perde/alem/adem ayna oldu. Ol aynada dört zuhur var. Zatı yönüyle Allah, sıfatı yönüyle Muhammed, esması yönüyle insan, efali yönüyle alem ve ahkam. Allah Muhammediyle Muhammed insan ile, insan alem ile örtülmüş/perdelenmiştir. Aslında yukarıda söylediğimiz gibi ne perde var ne de örtü. Sadece esma ve o isimlerin kendi mertebelerinde aldığı isimler var, vesselam...
44:29 ilâh, câmi`ul ezdâddır, insân kevn-i câmi'dir. `ālemdeki her bir şey^de bir câmi`iyyet(toplayıcılık) vardır. [buradaki cem', 'ikiyi bir araya getirmek'den `ibâret degildir. cem' hāli bu iki'den fazlayı ve seviyece yüksek olanı taşır-ifâde eder]
1:21:29 `akıl, îmân etdiginde(ilâhın varlığını ve vahyi kabûl etdiginde) kalb adını alır. ahlâklandığında fuâd adını alır. ahlâkdan ma'rifet ortaya çıkdığında sırr adını alır. vd. (değilse bunlar arasında karşıtlık yokdur)
Insanin evrendeki kesreti vahdete çevirmesi, kuantum fiziginde, ölçümün dalga fonksiyonunu çokertip superpozisyon halinde olan durumlari tek duruma indirmesine benziyor.
Alan Watts'in bir konusmasinda çok benzer bir cümle duymuştum: oyun bitip tüm perdeler kalkınca Şeytan ile Tanrı'nin birbirlerine göz kirptigini görerek cok şaşıracak olmamızın ihtimaller listesinde epey yukarıda olduğunu belirtiyordu. Tövbeee
47:00 'şeytān' islâm'da , hıristiyânlıkda güçlü olduğu kadar güçlü degildir. (çünkü burada esmâ, sıfât ve melâike'nin mühim rolü var) (güçlü bir şeytān fikri için ise güçlü bir *mâdde * dalâlet *karanlık nazariyesinin olması gerekir)
Eyvallah kardeşim, ben sunum veren kişinin ruhsal durumundan rahatsız oluyorum ,mahmud erol kılıç üstad anlattığı zaman ruhda besleniyor, burda tam tersi