Ducane hocam yine ciddi bir sorgulamaya soktu bizi , çok kapsamlı çok luzumlu bir konuya neşter vurdu, bir cerrah gibi bir beyin cerahı gibi, iyiki varsın hocam ağzına sağlık .
Hocam True Detective gibi benim çok sevdiğim hatta ezbere bildiğim bi diziden örnek vermeniz beni çok şaşırttı (şaşırtmasının sebebi sizin için basit geleceğini düşünmemdi) ve de mutlu etti. Bahsettiğiniz replikte şu idi: Doğa kendisinden başka bir bakış açısı yarattı. Bizler doğanın kanunlarına göre var olmaması gereken canlılarız.
Son zamana yetiştim, yaşamış ve bir büyüğün nasihatı ve aynı zamanda hakikati.. Ama hocam şu geldi aklıma yaşamak lazım yaşamadan belirli şeyler görülmüyor keşke görülse umarım görülür ve yaşamadan ömürden gitmeden bir şeyler umarım görürüz görülür hocam.
Yeni dinleyebildim sizi , meditasyon yaptığım dönemde sürekli matra dinleyim söylerdim. Tek derdim düşünmemekti aslında. Hatta maymun zihinden kurtulmaktı amaç . Ardından namaz kıldığım ve tespih çektiğim dönemimde farkettim ki aslında hepsi aynıydı. Bu kadar tecrübeden sonra yoga pratiğine geri döndüğümde odak noktam daha iyi ve kendim izlemiyordum dışarda :)
Bravo. Maymun zihni zaten düşünme değildir. Onu isteseniz de durdurmazsınız çünkü o istemsiz devam eder . Bunu kavramak , aslında hiç düşünme kapasitemizi kullanmadığımızı kavramaktır.
Kıymetli hocam True Detective dizisi deyince orada bıraktım😊sizi dinlemeyi. Çünkü ben aynı zamanda iyi bir dizi takipçisiyimdir. Bu diziyi de seyretmedim doğrusu. Merak ettim bir bakayım, notlar alayim kendimce, sonra kaldığım yerden sizi dinlemeye devam edeceğim. Selemlar, saygılar😊
Hocam bir dersinizde sizden dinlediğim, Aristoteles'in değinmiş olduğu kendini dışardan seyretmek kavramının soyut*soyut değil soyut^soyut olduğunu farkettim. Hissetmek ve kendi imgemi yani bedenimi görsel olarak hayal edebilmek günlük hayatta onun konuştuğunu dışardan görebilmek.Tıpkı Sokrates ile Alkibiades'in arasında geçen konuşmadaki gibi göze söylemek, gözün kendini dışardan görmesi. Size ufkumu açtığınız için çok teşekkür ederim.
Sayın hocam demek istediğim şu ki; evet bir konuda çözüm bulmak içi düşünmeliyiz bu gerçektende olmazsa olmaz koşuldur. Fakat bu konuda bizlerin yapması gereken bazen beynimizi özgür bırakmalıyız. Çünkü insan düşüncesine önceki öğrendikleri, bildikleri beynin yeni şeyler düşünmesine, yeni şeyler ortaya koymasına ket vurmaktadır. Bizler beynimizi bazen bu yaşantıların etkisinde kalarak beynimize bu fırsatı vermemekteyiz. Bunun için beynimizde duygusal zeka denen bir bölüm açmalıyız. Açmalıyız ki bizler beynimizin duygusal alanında oyalanırken beynimizin geri kalanı diğer alanlarda bizim tesirimizden uzak özgürce çalışabilsin.
Ahahah hocam bu memleketçilik örneklerini verirken Bandırmalı dediniz ya Allah razı olsun,nadir bulunan bir örnekleme:) Askerde bir hemşehrime biz Ofluyuz şeklinde gözdağı vermişler, bizimki de ben de Bandırmalıyım demiş, diğer oğlan arkasına dönüp sormuş arkadaşlarına neresi lan orası diye:)
Son bölüme yakın gençlere söylediklerinizi, umarım, gençler duyar; duyduklarını düşünür; düşündüklerini yaşamlarına uygularlar. Umarım.. Okuduğum kitaptan şu pasajı da, eklemek istedim: * ''Eğer bir kişi yedi yaşındaki inançları ile otuzyedi yaşında kendini hâlâ iyi ve mutlu hissedebiliyorsa, bu kişi ömrünü boşa harcamış demektir. Eski düşüncelerden, alışkanlıklardan, inançlardan ve sırasında eski arkadaşlardan sıyrılmak gereklidir. Bir şeyleri arkada bırakıp yürüyebilmek insanlar için güç bir derstir ama yine de yermek gerekmez. Bu onun için sadece bir zorunluluktur. Yenilikler ancak onlar için yer açtığınız zaman yaşantınıza girebilirler.'' (Sayfa: 135) (Marlo Morgan - Bir Çift Yürek) * Teşekkür ederim.. 🌱
@@stalan7404 Geçmiş çağları da okuyarak anlıyoruz az-çok ama, birebir yaşadığım çağı daha iyi bilirim. O yüzden: * Bu çağda, burnuma ''gerçek'' adı altında sokuşturulan şeylerdense, ''sahte'' denilen şeyleri irdelemeyi daha çok seviyor ve sıcak buluyorum. Dücane Cündioğlu'nun konuşmasında dediği gibi: İki ayak üzerine yükselişimiz, öyle sandığımız kadar iyi bir şey olmadı. Ve beynin büyümesinin de ''gerçek'' getirilerini (!?) anlayabilmiş olsak, olabildiğince ilkel yaşama gayreti gösterirdik gibi geliyor bana. * Bütün bunların dışında, eklediğim pasajın karşılığı nedir sizde, merak ettim.. Ya da var mı.? Farz edelim ki bu ''kolpa'' kitaptan değil de, internet üzerinde ağır abilerin/ablaların söylediği bir söz olmuş olsun..
Bilgilerinizin yanında sesiniz ve konuşmanız cok güzel. O gençler bilememiş. Hızlı konuşsanız bu derin bilgileri anlayamayız. Ayrıca çok da yakışıklısınız. 🎉
Sn. Hocam, "In Praise of Walking by Shane O'Mara" kitabında, evrim sürecinde canlıların, sizin de bahsettiğiniz gibi özelde insanın dikey olarak yürüme safhasına geçmesi ile beynini kullanması arasındaki ilişkiyi ve diğer türlerden farklılaşmasını anlatıyor. Hareket etmeyen canlılarda beynin olmadığını, ihtiyaç olmadığını, hareket azaldıkça beynin de küçüldüğünü söylüyor. Saygılarımla
Eyvallah Hocam… Eyvallah… Hocam paylaşımla ilgili ama konu dışı bir şey söylemek istiyorum. Hocam bazı bilindik kötü sözleri bence görmezden gelmelisiniz. Fikirsel bir şey değil bu bahsettiğim… Sizin paylaşımlarınızın altına gelip sizin kızdığınız bazı sözleri size söyleyen insanları gördüğünüzde mutlu olun. Bu kişiler için hala aşılamayan bir dağ gibisiniz demek ki ancak sizi üzerek, iğrendirerek öne çıkabiliyorlar. Mesela “Hoca namaz kılıyor mu?” sorusunu her duyduğunuzda mutlu olun. Çünkü başka çareleri yok. Tek yapabildikleri o… Ellerinden başka bir şey gelmiyor. Ha mutlu olun dediysem arada numaradan kızın elbette… Bir şey yaptıklarını sansınlar. Bu videonuz benim için çok özel öneme sahip bunu bilmenizi isterim. Anlatmayacağım ama bir sebepten özel… Değerli… Hepsi önemli ama bu video özel olarak önemli oldu. Eyvallah…
Herhangi bir canlının yaşamını idame ettirebilmesi, canlılığı mümkün kılan farklı organların birlikte çalışmasına bağlıdır, birinin varlığı ve sağlıklı çalışması diğerinin varlığı ve sağlıklı çalışmasının gerek koşuludur çünkü! Biz buna organizasyonel bütünlük diyoruz ve canlılığı bu şekilde tanımlayabiliyoruz, zira bu organizasyonel bütünlük yok olduğunda, ortadan kalktığında canlılıkta son bulmaktadır.
Dücane hocam tam şu anda siz anlatırken dans, müzik, ibadet düşünmemek gerçekten öyle😅 ben de neden seviyorum diyorum bunları? O kadar beynim saçmalıyor ki demek ki böyle baş edebiliyorum. Doğal yöntem bulmuşum😊
Modern toplumda dayanışma ve yardımlaşma daha güçlü. Pek çok konuda sivil toplum kuruluşları var ve bu kuruluşlar global bağlantılı.Örnekse; çevreci kuruluşlar, hayvan hakları kuruluşları, öğrencilere yardım kuruluşları, akademik burslar , afetlerde hızlıca dayanışma vb yüzlerce STK hızlıca dünyanın her bölgesi ile yardımlaşabilmekte.
Hocam mecburen hızlı dinliyorum köyde bunca çilenin içinde kpss stresiyle uğraşıyorum ömür geçti ve sizin sohbetinize sığınıyorum nefes alacak alanım yok gibi bir his boğuluyorum çünkü okumuş cahil okumamış cahil ikiside tehlikeli ben ise kör kara cahillerle uğraşıyorum çok yorucu umudumun yok oluşu gibi düşünün annem diyor neyi dinliyorsun çok kötü durum😔
tercihlerinizi nasıl yapabileceğinize konsantre olmuşsunuz. Bu en rasyonel yöntem olarak ortaya çıkıyor. Bedel ödemek derken insanlar yanlış anlar, siz de bireyselliğiniz için başka insanların hoş olmayan tezahürlerine katlanarak bedel ödemeyi ve kendi tercihlerinize konsantre olmayı bir arada yürütmeye devam edeceksiniz. Hayatın özeti de bu. Zaten hayatı yaşamaya değer kılan da budur.
Hocam bu konuyla ilgili olarak " Toplumsal Birlik - Beraberlik " sağlamanın bireyselleşme karşıtı yollarından, bu amaçlarla çeşitli yapılarca girişilen tezgahlardan ve bu tezgahlara karşı bireyin mücadele imkânlarından birkaç madde de olsa bahsetseniz çok faydalı olur diye bu hususu takdirinize sunmak isterim.
Canım hocam, iyi ki varsınız! Sizin sayenizde "insan" olmaya çabalıyorum. :) Hocam, eksik veya yanlış anladığımı düşündüğüm bir kısım oldu bu söyleşide. John Lennon'ın yaratıcı süreç ile ilgili söylediklerine dair yorumlarınız beni bildiklerimin yanlış olabileceğine dair kuşkuya düşürdü. John Lennon burada düşünme ile yaratmadan değil de sezgisel (Intuition) yaratım sürecinden bahsediyor sanırım. Sezgi ve düşünme arasındaki farklılığı düşünerek konuşacak olursak, sezginin ortaya çıkması için düşünmenin devreden çıkması gerekiyor hâliyle. Sizin sezgi konusu üzerine çalıştığınızı biliyorum. 1+1=1 programında Ali Nesin'le olan sohbetinizde Poincare'nin anılarından bahsetmiştiniz hatta. Tarihe baktığımızda birçok icat fikrinin, birçok teorinin ve birçok bestenin sezgisel biçimde (genellikle derin uyku sürecinde) ortaya çıktığını görebiliyoruz. Acaba siz sezgisel yaratımın olmadığını mı düşünüyorsunuz yoksa bilinç devrede olmadığı için bu süreci yaratma süreci olarak adlandırmıyor musunuz ? Eğer uygun bir zamanınız olursa beni aydınlatırsanız çok müteşekkir olurum. Sizi çok seviyorum :) 🌱
Bildiklerinizin ne olduğunu bilmiyorum, ve fakat size önerim: sürrealizmin babası olarak bilinen André Breton'un otomatik yazı teorisini ve Beat Kuşağının aşağı yukarı aynı ilkelere dayanan benzer söylemlerini incelemeniz.
34:10 Avrupa’da nörobilim ile ilgili olarak yürütülen “Blue Brain” projesi ile çarpıcı bir şekilde “Bağlantısallık ve Yaşamdaşlık” konusu tartışılıyor( Türkiye’de projeyi beyin cerrahı Prof.Türker Kılıç yürütüyordu).Bayesci matematik yeterli olmadığı için yeni modellemelerle açıklanmasına ihtiyaç var.Günümüzde bilinç ve düşünme konusu yapay zeka ile paralel bilimin özellikle yoğunlaştığı bir konu.
İskandinav ülkelerindeki dinin toplumsallaşmadaki hayati rolünü kaybetmesinin ardından bu boşluğu ne doldurdu oralarda?O coğrafyada toplumun bu ihtiyacı nasıl gideriliyor? Toplumsallaşmanın en önemli unsuru dindir hatta tek unsuru olduğunu iddia etmeyi nasıl temellendirebiliriz?
Kanımca İskandinav ülkelerinde bireyselleşme nedeniyle bireysel tercih yapabilme imkanları destekleniyor. Tercih yapabilme imkanı ortadan kaldırılmıyor. Geleneksel toplumlarda bireysel tercih yapabilen insanlar dışlanırlar ve topluluktan atılırlar. İskandinav ülkelerinde bireysel tercihler kötücül , dışlanması gerekenler arasında değil. Bu nedenle insanlar bireysel potansiyellerini gerçekleştirirken tehdit altında hissetmezler.
Dücane abi seni anladığım kadar kimseyi anlamadım öyle ki miktarınca değil inceliğince, konuştuğun hız senindir ey Allah'ım çocuklar.. gönlün ferahta olsun olmasın esintisi eksilmesin..
hocam kusura bakmayın ben konuya şöyle çözüm getirdim, sizi 2x hızında izlemek zorunda kalıyorum ama vaktim olmadığından yoksa diğer türlü de muhteşem sobetleriniz.
Hocam " Hız hazzı öldürür!" ilkesinden hareketle hem maddî hem de entelektüel hazlara erişmede " Yavaşlama Hakkı"nı kullanmamız gerektiğini kabul eder misiniz?
Hocam Unutmayın ki Sizi Can Kulağıyla Dinleyenler Sizi Anlayanlar Sizi makul Saygılı ve tutarlı Eleştirenlerdir. Sizden Öğreniyorum Ama Size Benzemiyorum Çünkü Ben bir bireyim Kendimi Ortaya Koymak Zorundayım Kendimi geliştirmek Zorundayım Sizden Öğrenirim Sizden Alırım Ama Kendime Göre Yorumlarım. Saygılarımla
Sayın hocam, fikirlerinizden ve tecrübelerinizden istifade ediyoruz sağolun, yalniz şu siyasete girmeseniz çok daha iyi olur. Ayrıca bilimsel ve felsefi bi konuşmaya siyaset hiç yakışmıyor.
Hocam Sokrates ' e verilen ceza çok orantısız idi ancak vahşi bir infaz şekli değildi, çünkü ortaçağ da çok daha zalimce infaz yöntemleri vardı. Örnek bronz bir boğanın içine koyup yakmak gibi..
Merhaba Hocam, son programınızın ilk yarım saatini izledim ve 2-3 not düşmek istedim. - konuşmanızı yavaş bulanlar için "- işkenceye katlanmayın, beni dinlemeyin" diye yanıt vermeniz esprili bir tavır gibi dursa da(ki ben 5 dakika güldüm)bence sağlıklı ve zevk veren bir tavır olmadığını düşünüyorum. Programınızın adı Dersler ama siz, sohbet ediyorum diyor ve sohbet ediyorsunuz. Bence programın adını değiştirip, Hayat Sohbetleri yapsanız daha şık olur. Bir başka olasılık ise hem siz "-biraz daha hızlanmaya çalışacağım" diyebilirsiniz( yavaş konuşuyorsunuz diyenlere hak verdiğinizi söylediğiniz için), hem de dinleyenlerden yavaş ve düşünerek yapılan konuşmalara uyum göstermelerini isterseniz, daha hoş olacak gibi. - evrim ile ilgili okumalarınızı sonradan yaptığınızı biliyorum, o nedenle, dil konusundaki hassasiyetinizi bildiğim için uyarmak isterim. Yaşam sürer, evrim, sürecin mekanizmasıdır. İnsan beyni ve kafatasının büyümesi evrimsel sürecin sonucudur ama evrim, insan beyninin büyümesine neden olmaz. Beyni daha büyük olan bireylerin hayatta kalma ve üreme başarısı yüksek olur, sonuçta büyük beyinli insanların görülme sıklığı artar. Koşullar değişip, daha küçük beyne sahip bireylerin hayatta kalmasına yol açan ortam oluşursa, küçük beyne sahip bireylerin sayısı artacaktır. Bu nedenle, bazı evrim hocalarının da diline yerleşmiş olan, "- evrim şunu sağladı, evrimin sayesinde böyle oldu" sözleri, çok yerinde değildir. Dünyanın koşulları, büyük beyne sahip bireylerin hayatta kalma ve üreme şansını artıran bir ortama sahipti ve insan beyinleri bu yönde evrimleşti, söylemi, daha bilimsel olacaktır.- bu konuya ek ve destek olarak da, popülasyon dinamiği dersinin temeli olan Hardy_Weinberg Dengesi konusunu da dikkatinize sunarım. Milyonlarca yıldır evrimleşmiş canlılar gibi Homo sapiens olan bizlerde de hem büyük, hem de küçük beyne sahip bireyler vardır ve bunların yüzdelik oranları da, çok büyük afet, yıkım, savaş vb olmazsa, genetik olarak sabittir( % 2, % 8, % 16, % 24 ve ters yansıması). - bir başka hatırlatmam ise büyüklük ile beynin işlevinin doğru orantılı olmaması, beyin yaklaşık olarak vücudun 1/50'si ama vücutta üretilen enerjinin 1/5'ini kullanır. Sizin de bildiğiniz gibi, bilgisayarlar, cep telefonları, bellekler küçüldükçe işlevleri daha da artabilmektedir. Hayatın temeli enerji olduğundan, ileriki yıllarda daha küçük ama daha işlevli beyinlere de evrilebiliriz. - son olarak da, insanların yeterince düşünmemesi üzerine farklı birkaç şey söylemek isterim. Evet, insanların büyük çoğunluğu düşünmek değil, inanmak istiyor ama bunu sadece insanların kabahati ya da tembelliği olarak görmemek gerektiğini, muktedirlerin ve aygıtlarının insanların bilgilenmesi, öğrenmesi, eğlenmesi ama DÜŞÜNMEMELERİ için kurguladıkları sisteme de gönderme yapmak gerekir, diye görüşümü belirteyim. İyi günler, iyi ki varsınız, sağlıklı bir beyin ve beden ile dilediğiniz kadar yaşamızın sürmesini dilerim. Necati Altındiş
Dücane Bey selamlar, sizi not alarak dinlemeyi sürdürüyorum fakat namazın düşünsel yanı olduğu kanaatindeyim. Bir idrak, farkındalık vs içerebilen bir etkinlik. İnsanlar hakkındaki genel gozleminiz veya bireysel deneyiminiz farklı olabilir veya duygusal yaklaşıyor olabilirsiniz. Saygılarımla.
Hızlandırma seçeneği ile dinliyorum sizi, sorun olmuyor. Sorun şu *mikrofon çok bas veriyor* boğuk dinlemek zorunda kalıyoruz. Kulaklıkta özellikle çok boğuk.
Aldanmak ve aldatılmak olmasaydı, nasıl oynardık ki bu yalan dünya oyununu? O hiçlikteki varlığı, varlıktaki hiçliği..ağlarken ki gülmeleri, gülerken ağlamaları..7 kat gökyüzünden, 7 kat yeraltına inmeleri..nasıl deneyimleyebilirdik ki?
Sayın hocam ibadetlerin insanın düşünme eylemini engellediğini bu durumun sadece ibadetlerde değil insanın müzik dinlerken, maç izlerken, dans ederken vb. işlerinde de bu durumun geçerli olduğunu belirtmişsiniz. Hocam bu düşüncenize katılmıyorum ve bunun sebeplerini izah etmek istiyorum. Hocam sizin de dediğiniz gibi insan beyni gördüğümüz doğada en garip şeydir. Gerçekten de beyin üzerine yapılan araştırmalar insanın kafasını daha da karıştırıyor. Çünkü beyin dediğimiz organ çok komplike ve nasıl çalıştığını, geliştiğini tam olarak anlayamadığımız bir organdır. Hocam belki gözden kaçırdınız. Deha olarak bildiğimiz insanların hayatında müzik belli bir yer iştigal etmiştir. Bu durum aslında tesadüf değildir. Hatta diyebilirim ki bu insanlar en kritik düşüncelerini, buluşlarını müzik dinlerken farkına varmışlardır. Belki bu insana garip gelebilir fakat bu durum beynin doğal işleyişinden kaynaklanan bir durumun yansımasıdır. Şöyle ki bizler bir konuda düşünürken, çözüm yolları ararken önceden sahip olduğumuz bilgiler, beynimizin yaratıcı sonuç elde etmesine bazen ket vurmaktadır. Bizler önceden sahip olduğumuz bilgilerle beynimizi sürekli aynı yönde düşünmeye, çözüm aramaya zorlamaktayız. Belki bunun sonucunda bir şeyler elde etmek, çözüm yolları bulmak mümkündür ama bulacağımız çözüm o güne kadar bilinen bilgilere aykırı olan, geçmişi alt üst eden sonuçlar değildir. Çünkü bizler beynimize bunu yapmasına fırsat vermemekteyiz. Peki bunun müzikle, ibadetle ne alakası var diye soruluyorsa. Devam ediyorum. Bizler müzik dinlerken düşünsel olarak ruhsal alana kaydığımızda işte beynimiz bizim elimizden kendini kurtarıp farklı alanlara, yöntemlere giriş yapmaktadır. Şu var ki beynimiz bu işlemleri yaparken bizler bunun farkına varamıyoruz. Lakin beynimiz bizim yasakladığımız odalara girip çoktan çalışmaya başlamıştır bile. Şunu diyebilirim ki İbna Sina beyin ameliyatı yapmak için aradığı çözümü müzikle uğraştığı zamanlarda farkına varmıştır diyebilirim. Ah keşke sağ olsaydı da sorabilseydik. Bu durumu daha önce bende yaşadım. Bir ara tenis masası yapacaktık. Bunun için ilk önce yapacağımız tenis masası projelerini inceledik. Yapacağımız tenis masası katlanabilir olması isteniyordu. Önceki projeleri incelediğimde şunun farkına vardım. Bu tenis masaları ancak iki kişi aynı anda olursa katlanıp açılabiliyordu. Bunu tek kişinin yapması mümkün değildi. Bu sorunu aşmak için 2-3 gün kafa patlattım lakin bir adım yol alamadım. Bazen çözüm buluyordum fakat bulduğum çözüm tenis masasının maliyetini artırıyordu buda istenen şey değildi. Artık hem ekonomik hem de tek kişinin açıp katlayabileceği tenis masası yapamayacağımı düşünmeye başladım. Zaman kısıtlıydı. Belki önümde geniş bir zaman dilimi olsaydı belki bir çözüm bulabilirdim. Fakat zaman aleyhime işliyordu. Artık tamam dedim bu işi başaramayacağım. Kalkıp abdest aldım namaz kılmaya başladım. Ne garip ki aradığım çözümü 5 dakikalık zamanda buldum. Oysa 3 gün kafa patlatmıştım ve bir adım yol alamamıştım. Bunun nedeni beynimi bu 3 gün boyunca önceki projelerin beynimin özgürce düşünmesine engel olmasıydı. İnsan ruhuna yönelince beyni özgür kalır ve yaratıcılığı ortaya çıkar.
Konuyu ben mi yanlış anladım, yoksa siz mi bilemiyorum ama benim fikrim şu: Bu verdiğiniz örneklerle D. Cündioğlu'nu doğrulamış oluyorsunuz. Karşınıza örnek olarak aldığınız projelere odaklandığınız için, sizi sonuca götürecek yolu bulamamışsınız. Ki, aslında yaşamda da bana göre, bir şeyleri taklit etmek, insanı gerileten ve hayal gücünü zayıflatan bir şey. İlk insanların çok daha yaratıcı olmalarını da, ben buna bağlıyorum. Kendinden çıkan yaratıcılık.. Siz bu yolu, abdest alır veya namaz kılar durumda bulmuşsanız, aslında ne abdest ne de namaz kılıyor durumda olmuyorsunuz, bu görüntüden ibaret; beyniniz yaptığınız davranışlarla ilgili değil, yaşadığınız sorunun çözümüyle ilgili.. Örneğin, verdiği örneği pek çok kez yaşadım: Bir şey izlerken yemek yediğim zamanlarda, hep içimde şunu duyarım: Ben yemeği ne zaman bitirdim ya.! ☺ Görünüşte hem yemek yer, hem film izler olduğum halde, aslında film izliyor oluyorum. * Son cümlelerinizde söylediğiniz şeye, yani ''beynin özgür kalması ve yaratıcılığın ortaya çıkması'' konusunu da şöyle düşünüyorum: Bizim çoğu zaman yaratıcılığımızı ortaya çıkaramayışımızın sebebi de, çok dağınık bir beyne sahip olmamız. Çağ, düşüncelerimizi, hattâ duygularımızı savuruyor oradan oraya. Bunu anlayıp, önlem aldığımız zaman durum değişiyor. Anlamadığımızda da aynı kısır döngüde boğuşuyoruz.. 🌱💫
İlham perisinin ne zaman gelecegi belli olmuyor bende çözüm aradığım konu dışında çalışırken aklıma gelir yani o konudan uzaklasmisken sizde çok güzel aciklamissiniz
thinking fast and slow kitabını okuyun yazarı Nobel aldı sizin namaz kılarken bulduğunuz ani gelen düşünce sezgisel ve namazda diger düşüncelerde uzaklaşınca gelmesi de çok normal zaten olması gereken
Hocam, Kadın mı doğurur, bebek mi doğar? Ben kadın bedeni yetersizliğinden dolayı bebeği dışlar diye düşünüyorum. Buna bağlı olarak aciz canlılar olarak doğarız. Kadın bedeninden bağımsız bir biçimde rahim ortamında yaşayan çocuğun ideal gelişimini tamamlama süresini 12-16 ay varsayarsak, doğan çocuk hayvanlardaki gibi hazır bilgiler ile doğar mı? yürüme, konuşma gibi.