2010-2011 Eğitim-Öğretim yılında 9. Sınıf öğrencisiydim. Sevgili Edebiyat Öğretmenimiz Veli Kekeç, derslerde bizlere bu videolardan izletirdi. Edebiyatı ve şairleri bu sayede sevmiş oldum diyebilirim. :)
Edebiyat profesörlüğünün yanında aslında şiirlerinde bir filozoftur kendisi işlediğini konular ve konuların işlenişi çok derin olmasına rağmen evrensel bir şair kimliği vardır. İmgeleri çok derindir üzerinde saatlerce düşünseniz dahi algılayabilmek için çok büyük bir bilgi birikimi gerekmektedir yorumu en çok bilinen şiirinin ilk dörtlüğü ile bitirelim. "Ne içindeyim zamanın Ne de büsbütün dışında Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında"
👑 ''Etrafında, görmediği, hiç tanımadığı ufuklara kadar alan, kaba, haşin, kendisini ihtiraslarına bırakmış, bütün hak sandıklarında kıskanç, her kültürün ve terbiyenin üstünden atlamağa hazır bir insanlığı görür gibiydi.'' 👑 Tanpınar/Huzur-354
Bakünün tarihi sokaklarında, Ahmed Hamdi ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile ilgili, hem vlog hem kitap sohbeti gerçekleştirdim. Bakü sert rüzgarları ile meşhur bir kent. Sayfamın ismi bu yüzden külek(rüzgar) ajans.
Tanpınar'ın belgeselinin yapılmasına girişildikten sonra sesli biyografisi ve birkaç edebiyatçının yorumundan öteye gidememek Trt adına utanç verici olmalıdır.
Devletin akademik araştırmalar, özellikle sosyal bilimler için fon ayıramadığı genç akademisyenlere gerekli olanakları sağlamadığı ortamda araştırmacılar bu bursa mecbur kalıyor, sonuç olarak da bursun şartlarının belirleyiciliği altında saptanan konular ve yöntemlerle sınırlanıyorlardı. Acaba Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü bu mecburiyet hissiyle mi yazdı diye merak ettim Tanpınar'ın. 23:00 Burs dönüşünden 1,5 yıl sonra vefat etmiş. (Bi-hakkı Hazret-i Mecnun izâle eyleye Hak! Ser'imde derd-i hıred'den biraz eser kaldı./Deliler Sultanı'nın yüzü suyu hürmetine Hak'tan şifa diliyorum; zira akıl belasından tamamiyle kurtulabilmiş değilim) İzzet Molla'nın bu beyiti var kitabının başlangıcında.
Huzur kitabına başladım, o kadar uzun iç tasvirlerle boğulmuş ki roman insan mevzudan kopuyor, devam edemedim maalesef. Halbuki bazı kısımları, mesela kahramanımızın İstanbul’a gelmeden annesiyle Antalya’da geçirdiği çocukluk yıllarını anlattığı bölüm su gibi akıyordu… ama mesela aynı kahraman Beyazıt’tan Çarşı’ya girerken bir iç dökümü yapıyor, hilafsız 20 sayfa imgelem dolu betimleme…ve hep sırlar, durmadan üst üste tekrar okuyup anlamaya çalıştım ve sonra anlamasam da olurmuş diye biraz da kızdım vakit kaybettim diye; çünkü gerçekten bir ego tatmini, sırf estetik olsun diye fırçayı sallamış da sallamış, ama aslında hiç birşey demiyor…Orhan Pamuk’un sonu gelmez iç dökümü paragraflarının kaynağı sanırım bu.. o da aynı boşluk… içim sıkıldı, soğudum bıraktım romanı..