İtalyan sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Federico Fellini, özellikle 1950 ve 60’lı yıllarda çektiği 8½ (Sekiz Buçuk), La Dolce Vita (Tatlı Hayat), La Strada (Sonsuz Sokaklar), I Vitelloni (Aylaklar) ve Le Notti di Cabiria (Cabiria'nın Geceleri) gibi filmlerle dünya sinemasına yön vermeyi ve Tim Burton, Terry Gilliam, Emir Kusturica ve David Lynch başta olmak üzere kendisinden sonra gelen pek çok yönetmene ilham kaynağı olmayı başarmıştır.
Filmlerinde zihin, rüya, fantezi ve arzu gibi mefhumlara yer vermeyi seven Fellini, aynı zamanda dindar biri olarak yetişmiştir ve filmlerinde de Katolik Kilisesi’nin izlerini görmek mümkündür. Elbette ki bu izler daima Katolik öğretilere yönelik övgüleri içermemekte, kimi zaman sataşmaları ve eleştirileri de beraberinde taşımaktadır.
Filmlerin büyüleyici ve hatta dini yanına inanan Fellini için “televizyon” kavramı tam anlamıyla bir felaketten ibarettir. Sinemanın, kadim bir dini ritüelin şekil değiştirmiş bir biçimi olduğunu düşünen Fellini, insanların eskiden neredeyse bir ibadet biçiminde sinemaya gittiklerini belirtiyor. Evlerinden çıkan, arabalarını park edip kuyruğa giren, kısık ışıkta salona ilerleyen, orada arkadaşlarını gören ve kocaman perdeden kendisine yöneltilen “mesajı” almaya hazır olan kitleler büyük bir saygı ve huşu ile neredeyse bir dini deneyim yaşıyorlardı Fellini’ye göre.
Oysa artık insanlar ellerindeki kumandalar ile sansasyonel bir etkiye sahip olduğunu düşünmedikleri herhangi bir içeriği hiç düşünmeden geçebiliyorlar. Ekrandan kendilerine yansıyan “mesaja” herhangi bir saygıları yok. Dolayısıyla farklı kanallarda farklı filmleri eş zamanlı izleyen biri, aslında hiçbirini izlememiş, dinlememiş, söylenene bir değer vermemiş oluyor.
Fellini bununla da kalmıyor. İnsanların ellerinde tuttukları aletlerle sabırsız, ilgisiz, dengesiz ve hatta bir parça da ırkçı olduğunu ifade ediyor. Nitekim ekranda gördüğü şeyi beğenmeyen kişi, karşısındakine hiç fırsat tanımadan başka bir kanala geçebilir. Bu açıdan, kumandaları idam mangasına benzeten Fellini, sözleri ve yüzleri silen bir alet olarak görüyor bunu.
1980’lerde söylenen bu sözler, neredeyse tamamen eksiksiz bir biçimde günümüzde “internet” için de uyarlanabilir gibi duruyor. Hatta durumun bu açıdan daha vahim bir hal aldığını söylemek de mümkündür. İnsanların bir videodan bir resme, bir resimden bir yazıya, oradan bir oyuna veya mesajlaşmaya geçmesi, neredeyse hiç sabrının ve ilgisinin kalmaması, kendisi gibi düşünmeyen ve hissetmeyen kimseyi günümüz terimleriyle “takip” etmemesi, kendisini çeşitli filtre balonlarının içerisine tıkayıp beğenmediği her şeyi “bloklayarak” yer yüzünden silmeye çalışması ve daha da acısı tasvip etmediği her şeyin veya kişinin tamamen yok olmasını arzulayarak saldırması Fellini’nin sinema ve televizyon arasında kurduğu ilişkinin devamı ve yansıması niteliğinde gibi görünüyor.
Sinemanın çok ciddi bir kriz içinde olduğunu belirten Fellini, televizyon ile beraber insanların “film izleme alışkanlığının” değiştiğinin altını çizmeye çalışıyordu, ancak bu “yeni tüketim biçimi” kendi içinde evrilerek hemen her birimizin yaşamına sızdı. Odak süremiz neredeyse saniyelere indi, tahammül seviyemiz var ile yok arasında can çekişiyor, izlenebilecek şeylerin sayısı artmakla birlikte bunları tüketme hevesimiz köreldi, gözümüzün önünde son süratiyle kayıp giden sanal dünyanın karşısında hiçbir şeye yetişemiyor hissini aşamıyor ve bir bakıma duymaya muhtaç olduğumuz heyecanı bir türlü bulamıyoruz ve bu yüzden sürekli oradan şuraya atlayıp duruyoruz. Yiten sabrımızla beraber bir kitabı bitiremiyor, başladığımız bir filmi atlamadan edemiyoruz. Kendimizin bir şeyleri değiştiremeyeceğine o kadar inanıyoruz ki, gözümüz sürekli telefonlarımızın ekranında oluyor, oradan gelecek bir “bildirim”in bizim yerimize bir şeyleri değiştirmesini umuyoruz.
1993 yılında yaşamını yitiren Fellini, neyse ki günümüzdeki “tüketim çılgınlığını” görmedi. Televizyonun “seyircilere” neler yaptığını bu denli açık bir biçimde gören ve bunu dert edinen biri hiç kuşku yok ki “internet”in bizlerde yaşattığı değişimi görse derinden üzülürdü.
* * *
Çeviri: Ümid Gurbanov
Blog: umidgurbanov.substack.com
Twitter: umidgurbanov
* * *
Twitter: ufaktefekceviri
Patreon: patreon.com/umidgurbanov
1 авг 2022